Ekonomi Ekonomi Olalı Böyle Zulüm Görmedi

09-10-2022

Her ülkenin kendine ait bir ekonomik karakteri vardır. Bu, gelişmiş ülke için de geçerlidir. Geri kalmış ülke içinde. Bir ülkede uyguladığınız ya da uygulayacağınız politikalar, “O ülkede başarılı oldu. Kesin burada da başarılı olacak” diye bir kural yoktur. Bunun yanı sıra, devlet gücünü ve bürokrasisini elinde tutan iktidarlar sorunları iyi analiz etmeli ve ona göre uzun vadeli bir program belirlemelidir. Alacağınız veya uygulayacağınız politikaların sonuçlarını ise hemen göremezsiniz. Bakın bu dediklerimizi gelin ülkemizde test edelim.

  1. İŞSİZLİK

İşsizlik ve işsizlik oranı hep karıştırılır. Dolayısıyla topluma farklı bir algı empoze etmek için işsizlik yerine işsizlik oranı verilir. Peki ama nedir bu işsizlik denilen olay? İşsizlik dediğiniz olay şudur: “Cari ücret düzeyinde çalışmak isteyip de iş bulamayanların oluşturduğu topluluktur”. Eğer bu çıkan rakamı nüfusa bölerseniz işsizlik oranını bulursunuz. İşsizliği önlemenin yolu ise yeni istihdam alanları yaratmaktır. Çoğu zaman işverenlerden şu sözü duyarız:“ Eleman açığımız var ama eleman yok”. Gerçekten de öyle mi? Her sene üniversiteden mezun olan gençlerimize ne oldu? Hepsi mi iş buldu dersiniz? Hayır. Asıl anlatmak istedikleri şu: “Biz düşük ücretten çalıştırmak istiyoruz ama kimse buna yanaşmıyor bizde eleman bulamıyoruz”. İşsizlik nasıl doğar, nasıl ortaya çıkar uzun uzun anlatmayacağım ama şunu unutmayın:  Ülkede atıl kalan iş gücünü kullanmazsanız da işsizlik sorunu ile karşı karşıya kalırsınız. GÜNÜN SONUNDA; İSTİHDAM YARATAMAYAN, APARTMANDAN BOZMA, ADINA ÜNİVERSİTE DEDİKLERİ UCUBE OLGULARLA PİYASAYA DİPLOMALI YENİ İŞSİZLER KAZANDIRMAKTAN ÖTEYE GİDEMEZSİNİZ.

  1. CARİ AÇIK – BÜTÇE AÇIĞI

Gerek küresel olgular, gerekse küresel finansal akımlar neticesinde her ülke ekonomik olgularını yeniden değişen koşullara göre güncelleyebilir. Sermaye hareketinin bu kadar yoğun olduğu bir ortamda elbette her ülke yabancı yatırımcı çekmek isteyebilir. Her ülke ihracat ve ithalat yapmak zorundadır. Kaldı ki bir ülke her üründe uzmanlaşır diye bir kural da yoktur. Sorun bu iki olgunun dengeli olup olmamasıdır. Eğer ithalatınız ihracatınızdan fazla ise cari açık veririsiniz. Bütçe içindeki harcama kalemleriniz gelirinizin üzerinde ise bütçe açığı vermiş olursunuz. Türkiye bu iki durumu da iliklerine kadar hissederek yaşıyor. Hatta yaşamayı bırakın adeta onsuz yapamıyor desek yeridir. Peki ama nasıl başa çıkabiliriz? Dış ticaret açığınız ile başa çıkmak istiyorsanız öncelikle yurt içi üretimi artırmalısınız. İthalata bağımlı olmaktan kendinizi kurtarmalısınız. Emek yoğun üretimden sermaye ve teknolojinin yoğun olduğu bir model kullanmalısınız. Uzaydan dünyaya atlandığı bir ortamda siz hala emeği öne çıkartmaya çalışırsanız BİLMEM KAÇ YILIN İHRACAT REKORUNU KIRDIK DERSİNİZ. PEKİ İTHALATIMIZ NE ALEMDE DİYE SORAN OLURSA BOYNUNUZU EĞER GİDERSİZİNİZ. Biraz daha olayı abartmak isterseniz eğer neden bu kadar ithalat yapıyoruz sorusuna karşılık olarak da “PARAMIZ VAR Kİ YAPIYORUZ” DERSİNİZ. Gerçekle yüzleşmeniz paranız bittiğinde olur.

  1. ENFLASYON – FAİZ VE PARA POLİTİKASI

En basit anlatımıyla enflasyon, fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artıştır. Eğer fiyat artışları sürekli değil ise bu enflasyon değil fiyat artışıdır. Enflasyon ile mücadele edecekseniz öncelikle kaynağına bakmanız gerekiyor. Bu yaşanılan süreç neyden kaynaklanıyor diye? Tespiti doğru yapamazsanız teşhisi de doğru koyamazsınız. Türkiye’de hem talep hem de maliyet yönünden gelen enflasyon vardır. Ama öncelik hangisinde? Yaşanılan sürecin en önemli bileşeni elbette Maliyet enflasyonudur. Bu artışlar zaman içinde tüketim mallarına yansıyor. Peki nasıl yapılmalı ki enflasyon ile mücadele edebilelim? Eğer talep enflasyonu ise derdiniz önceliğiniz bireyleri tüketime yönlendirmekten vazgeçirmeniz gerekiyor. Burada da en etkili yöntem vergilendirmelerdir. Kişilerin paraya ulaşabilmenin önünü kesmelisiniz. Bu dönemde asla Merkez Bankası kaynaklarına başvurmamalısınız. Ücretlerde artışlar ilerleyen dönemlerde enflasyonu tetikleyeceği için bu ortamda ücret artışlarına gitmemek gerekir.  Çünkü paranın bol olması bir süre sonra onu değersizleştirecektir. Buda paraya olan talebi artıracak. Paraya ulaşmak kolaylaştıkça harcamalar artacak, dolayısıyla kısır bir döngü içinde bulacaksınız kendinizi bir süre sonra. Yok, ben maliyet enflasyonuna öncelik vereceğim derseniz o zaman üretimde kullandığınız maliyetleri azaltmanız gerekecek. Faize gelince. İnanın ekonomi bilimi; “Ben ekonomistim” diyenlerin saçmaladığı gibi işlemez. Yüksek enflasyonu yüksek faize bağlayan düşüncenin İKTİSADA GİRİŞ ders kitabını alıp okumasını tavsiye ederim. Hadi bir soru size. Madem faizler yüksek olduğu için enflasyon yükseldi. Faizleri düşürmene rağmen neden enflasyon düşmüyor? Peki ne yapılmamalıdır? TCMB’nin yaptıkları yapılmamalıdır mesela. Siz bu kurallara karşı gelirseniz günün sonunda enflasyonla mücadeleyi; kasabın, bakkalın camına yazı yapıştırmaktan ibaret sayarsınız.

TÜRKİYE’DE HERŞEY PAHALILAŞIYOR. UCUZLAYAN VE DEĞERİSİZLEŞEN TEK ŞEY İSE EMEK…

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?