
Bir gün uyanırsınız ve kendinize şu soruyu sorarken bulursunuz: “Ben bu ilişkide gerçekten var mıyım, yoksa sadece onun mutluluğu için yaşayan bir gölgeye mi dönüştüm? ”Evlilik, iki insanın hayatlarını birleştirdiği bir yolculuk gibi sunulur hep… Ama ya bu yol, sadece bir kişinin yönüne doğru ilerliyorsa? Ya siz, o yolda sadece uyum sağlayan, aman bir tatsızlık çıkmasın diye susan, kendinden vazgeçen kişi haline geldiyseniz?
Toplumun bin yıllık öğretileri, romantik filmlerin aldatıcı senaryoları ve kültürel beklentilerle şekillenen evlilik kurumunda, zamanla tek bir kişinin "mutluluk projesine" dönüşen ilişkiler, içten içe çürüyen bir yapı hâline geliyor. Oysa evlilik, bir ortaklık olmalı. Duyguların, hayallerin ve hayatın paylaşımı… Ancak çoğu zaman, yalnızca bir tarafın ihtiyaçları merkeze alınıyor. Diğer taraf ise “idare eden”, “uyum sağlayan” ya da daha kötüsü, “kendi ihtiyaçlarından vazgeçen” rolünü üstleniyor.
Klinik psikoloji literatüründe codependency (bağımlı ilişki modeli) olarak geçen bu durum, taraflardan birinin sürekli diğerini mutlu etmeye çalıştığı; kendi sınırlarını, duygularını ve ihtiyaçlarını ikinci plana attığı ilişki biçimini tanımlar. Bu tür evliliklerde kişi, partnerini üzmemek uğruna susar, isteklerinden vazgeçer, hatta kendi kimliğini yitirir. Bu ilişki modeli, kısa vadede huzur gibi görünse de, uzun vadede özsaygı kaybı, depresyon, içe kapanma gibi ciddi sonuçlara yol açabilir. Adına “aile birliği” dense de aslında yaşanan bir “kimlik kaybıdır”.
Mutlu evliliklerin sırrı sanıldığının aksine fedakârlıkta değil, dengede yatar. Çünkü sevgi, birini sürekli memnun etmek değil, iki tarafın da kendisi olabildiği bir alan yaratmaktır. Dengesizlik zamanla sevgiyi de yorar. Ne sürekli verenin tükenmesi gerekir ne de sürekli alanın doyumsuzlaşması…
Partnerinizin mutluluğu yada çocuklarınız uğruna sürekli susmak, uyum sağlamak; evet, kısa vadede huzur sağlayabilir. Ama uzun vadede bu, bir iç savaşın başlangıcıdır. Çünkü insan, bastırdığı her duygunun hesabını bir gün kendine keser.
Gerçek bir evlilik, “senin mutluluğun için varım” değil, “ikimizin mutluluğu için buradayım” diyebilmeyi gerektirir. Kimi zaman çatışmak, kimi zaman uzlaşmak… Ama en çok da birlikte büyümeyi seçmektir.
Peki siz, ilişkinizde gerçekten var mısınız? Yoksa bir başkasının hayal ettiği rolü oynamaya mı zorlandınız? Kendi hayatınızı yaşarken onun yolculuğuna eşlik mi ediyorsunuz, yoksa sadece onun hedeflerini gerçekleştirmek için kendi yönünüzden mi vazgeçtiniz?
Bu sorulara dürüst cevaplar vermek cesaret ister. Ama şunu unutmayın: Gerçek bir evlilik, iki hayatı birleştirirken iki bireyin yok olmasını değil, birlikte var olmasını sağlar.
Nitekim;
Evlilik bir sahne değildir. Kimse ömrü boyunca başkasının senaryosunu oynamak zorunda hiç değildir. Eğer bir taraf sahne ışığı altında parıldarken diğer taraf sahne arkasında tükeniyorsa, o evlilik değil, tek taraflı bir prodüksiyondur. Orda bir gösteri vardır. Gösteri bitince alkışlar da susar… ve sessizlikte herkes kendi iç sesiyle baş başa kalır.
Bir tarafın beklentilerini yerine getirmek için tek taraflı girişilen bir mücadele içinde olduğunuzu hissediyorsanız; belki de artık şu soruyu sorma zamanı gelmiştir. Bu evlilik gerçekten bizim mi, yoksa sadece onun projesi mi?