Sessiz Salgın

Sessiz Salgın
02-09-2025

Okullar açıldı. Koridorlarda cıvıl cıvıl koşuşturan miniklerin neşesi, hepimize umut aşılıyor. Ama sohbetlerine kulak kabarttığınızda başka bir tabloyla karşılaşıyorsunuz: Daha ilkokul sıralarında, telefon markaları ve TikTok videoları üzerine yapılan sohbetler… Daha düne kadar altlarında bezle dolaşan, henüz kalem tutmayı yeni öğrenmiş çocukların, ekranların büyüsüne kapılmış olması düşündürücü değil mi?

Ortaöğretimde manzara daha da çarpıcı. “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” ya da “Okulu bitirince ne yapmayı düşünüyorsun? ” diye soruyorsunuz; cevap çoğu kez aynı: ”YouTuber, fenomen, influencer.” Bir meslek, bir sanat dalı ya da üniversite hayali dile getirenlere ise nadiren rastlanıyor. “Bizim zamanımızda…” diye başlayan cümlelere kulak asmamaya çalışsak da, büyüklerimizin kaygılarında bir haklılık payı yok mu sizce? Büyüklerimiz, atalarımız her zamanki gibi yine haklılarmış demekten bazen kendimi alamıyorum. Şimdi neredeyse biz kullanacağız o cümleleri. Öyle ya; bizim zamanımızda daha ilkokul sıralarında başlardı gelecekle ilgili hayallerimiz. Kimimiz doktor, hemşire olmak isterdi, kimimiz öğretmen, kimimiz mühendis yada akla gelen diğer meslekler. Günümüzde ise zahmet çekmek, emek vermekten ziyade kolay para kazanma yöntemleri çocuklarımızın ilgisini çeker oldu.

Sosyolojik ve toplumsal boyutuyla incelendiğinde; aslında -internet/teknoloji;- bilinçli, sınırlı ve amacına uygun biçimde kullanıldığında bir hazine. Ama kontrolsüz kullanım, evimizin içine kendi ellerimizle soktuğumuz bir bomba gibi. Küçük yaştan itibaren ekran bağımlılığına maruz kalan çocukların; zaman algısını bozuyor, onları erken yaşta tüketime ve gösteriş kültürüne hapsediyor. Aile bağlarını zayıflatıyor, sofrada, salonda, hatta odasında kendi ekranına gömülen bireyler bir süre sonra birbirine yabancılaşıyor. Bir süre önce, çocuğunun yüzünü sadece yemekten yemeye görüyorum diyen aileler; artık yemeği de kendi odasına alıp yiyor demeye başladılar. Aynı sofrada bile buluşamıyoruz artık. Bu bağımlılık dozunu giderek artıyor. Rol modeller değişiyor, emek ve üretim yerine, kolay şöhret ve takipçi sayısı değer ölçüsü haline geliyor.

 

Psikolojik boyutuyla incelendiğinde;

Ekran bağımlılığı, çocukların zihin gelişimini hatta konuşma becerisini doğrudan etkiliyor. Gelişimsel dil gecikmesi olarak tabir edilen durumun son yıllarda artış göstermesi tesadüf olamaz. Çocukların dikkat süresi kısalıyor, derinleşmiş düşünme yeteneği köreliyor. Fiziksel ve nörolojik olarak bir hasar olmasa da, çocuk ekran bağımlılığına aşırı maruz kaldığı için zihinsel veya sözel gelişim geriliği nedeniyle başka rahatsızlıklara benzediği için o yönde teşhisler konulabiliyor. Diğer yandan başkalarının onayına bağımlı bir benlik algısı gelişiyor; “Kaç beğeni aldım?” sorusu, özgüvenini şekillendiriyor. Erken yaşta maruz kalınan uygunsuz içerikler yalnızca ruhsal travmalara değil, değer yargılarının da erozyona uğramasına yol açıyor.

 

Aileler için Bazı Somut Adımlar

Hemen hepiniz bu kaygıları paylaşıyorsunuz eminim. Lakin kaygıyı paylaşmak yetmez, evde atılabilecek küçük ama etkili adımlar var; belki hepimizin bildiği fakat uygulama kısmında istikrar sağlayamadığımız…. Örneğin; Ekran süresi sınırı koymak ya da sadece hafta sonları sizin kontrolünüzde kullanım alanı oluşturmak. Yanı sıra cihazları ortak alanlarda kullanarak, ortak ekran kültürü oluşturmak.

Bunların yanı sıra cihazsız anlar yaratın; sofralar, aile sohbetleri, yatmadan önceki son yarım saat kitap okuma veya hikaye anlatma etkinliği gibi.

Alternatifler sunun; spor, sanat, kitap, doğa etkinlikleri… Aktiviteler bu alanda disiplin ve istikrar açısından oldukça önemli. Düzenli yapılan bir kurs aktivitesi; örneğin spor, yüzme, dans ya da müzik kursları. Çalınan bir müzik aleti, bir taraftan ruhunu dinlendirirken diğer taraftan kaliteli zaman geçirmek adına yapılan sağlıklı bir meşguliyet olacaktır. Çocuklar daima meşguliyet ister. Onlara ev içerisinde de sorumluluklar verin; odasının derlenip toparlanmasından o sorumlu olsun mesela, yaşına göre bulaşık makinesi boşaltmak gibi küçük ev işleri ile de zamanı öğretici bir biçimde değerlendirebilmesini mümkün kılın.

En önemlisi rol model olun; anne-baba ekranını bırakamıyorsa çocuk da bırakmaz. Anne-baba kitap okumuyorsa çocuk da okumaz. Ekransız saatleri hep birlikte aynı anda artırarak bu bağımlılığın önüne geçebilirsiniz. 

Okullara Düşen Görevler

Madem yeni çağda teknoloji ve internet kaynaklı gelişmelerle iç içe yaşamak zorundayız; o halde bu durumu avantaja çevirip, en faydalı şekilde kullanmayı öğrenmeli ve çocuklarımıza öğretmeliyiz.

Genel anlamda ekran bağımlılığı olarak lanse ettiğimiz bu konu, ebeveynler kadar eğitim kurumlarını da zorlayan bir soruna dönüştü. Bu bağlamda eğitim kurumlarına da en az anne-babalar kadar görevler düşmekte. Çünkü çocuk yalnızca evde değil, günün büyük bölümünde okulda da kimliğini inşa ediyor. Eğitimciler olarak yapmamız gerekenlerin yanı sıra, ders içeriklerini elden geçirebileceğimiz alanlar sunulması da önemli. Benim önerilerim yüzeysel ve uygulamaya konulması en basit haliyle;

  • Dijital okuryazarlık derslerinin verilmesi; İnternette karşılaşılan bilgiye eleştirel bakmayı, yalan haberle gerçeği ayırmayı öğretmek.
  • Siber güvenlik bilinci geliştirilmesi; Şifre güvenliğinden, çevrimiçi tehlikelere karşı korunmaya kadar temel bilgiler verilmesi.
  • Medya ve içerik analizi yaparak irdelenmesi; popüler kültürün sunduğu rol modelleri sorgulama; “Takipçi olmak mı, üretici olmak mı?” sorusunu tartıştırmak.
  • Ekransız etkinliklerin yapılması; Okulda sanat, spor, doğa etkinliklerine daha çok alan açarak deneysel çalışmalarla çocuklara alternatif yaşam biçimleri sunmak.
  • Psikolojik destek mekanizmalarının artırılması; Rehberlik servislerinin dijital bağımlılık ve çevrimiçi riskler konusunda daha etkin rol üstlenmesi. Okullarda pedagog sayılarının artırılması.

Okula telefon getirmenin yasak olması gerektiği konusuna özellikle parantez açmak istiyorum. Sizin sandığınız gibi çantalarında kapalı tutmuyorlar. Ders esnasında bile telefonuyla ilgilenmekten, dersi konudan bihaber bitiren öğrenciler mevcut. Teneffüslere ise hiç değinmek istemiyorum; kıyıda köşede ellerinde telefon, ya video izliyor ya oyun oynuyorlar. Birbirleriyle iletişim kurup oyun oynayan öğrencilerin sayıları her geçen gün azalıyor. Zaten aralarında geliştirdikleri dili anlamak mümkün değil! Öğretmenlerine çekinmeden saygısızlık eden, söz dinlemeyen bir gençlik yetişiyor. İlkokullar bu durumdan şimdilik muaf olabilirler ama tehlike bu hızla ilerlemeye devam ederse ve önlem alınmazsa ileride kontrol etmek tamamen imkansızlaşacak. 

Bugün çocuklarımızın elindeki ekran, yarının toplumunun aynası olacak. Eğer bu aynada bilinçsizliğin, bağımlılığın ve yozlaşmanın gölgelerini görmek istemiyorsak, çalan tehlike çanlarına karşı gözlerimizi, kulaklarımızı dört açmalıyız. Bu tehlikeye kayıtsız kalmamalıyız.

İnternet aracılığıyla çocuklara yönelik işlenen cinsel taciz, sapkınlıklar ve suçlar bu kadar ayyuka çıkmışken üstelik.

Sevgili aileler, sevgili öğretmenler, sevgili büyükler… Gözlerinizi kaçırmayın. Bu bağımlılıkla başa çıkmakta zorlanıyorsanız, nasıl sınır koyacağınızı bilemiyorsanız; sizler ve çocuklarınızın geleceği için bu alanın uzmanlarına başvurun, destek alın. Çünkü çocuklarımızın geleceği, bizim bugünkü tercihlerimizde saklı.

Çocuklarımız büyürken, hayalleri küçülmesin.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?