“20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ithafen…”
Ben bir çocuğum. Adımı bilmenize gerek yok; bu satırları okurken mahallenizde top koşturan, okul yolunda yanınızdan geçen ya da parkta oynayan herhangi bir çocuğu düşünebilirsiniz. Hepimizin gülüşleri, bazen gözyaşları ve içimizde büyüttüğümüz kocaman hayallerimiz var. Benim hikâyem, aslında pek çok çocuğun hikâyesi.
Okula gitmek benim için hâlâ sihirli bir kapıdan geçmek gibi. Öğretmenim tahtaya her harf yazdığında, o harf sanki bir masalın içine kanatlanıp uçuyor. Okumayı öğrendiğim gün, sadece kitapları değil, dünyayı da okumaya başladım. Bu yüzden eğitim benim hakkım. Soruları çözmek, defterimi doldurmak kadar; kendimi tanımak, merak ettiklerimi sorabilmek ve hayallerimin peşinden koşmak için de okuldayım. Ama herkesin sabahı her zaman aynı olmuyor. Bazı çocukların anneleri sabah uyanmadığı için beslenme çantaları olmadan çıkıyorlar evden. Kimi çocuk annesinin hazırladığı kahvaltıyı taşıyor çantasında; kimi ise okul yolunda kendi ekmeğini alıyor. Böyle günlerde içimden “Keşke her çocuğun sabahına biraz özen düşse” diyorum.
Bazen bir şey söylemek istediğimde kelimeler boğazıma düğümleniyor; çünkü büyükler acele ediyor, beni dinlemeye vakitleri olmadığını düşünüyorum. Ama ben de konuştuğumda gerçekten duyulmak istiyorum. Bir şey anlatırken gözlerimin içine bakıldığında hissettiğim o sıcaklık var ya… İşte o an, sanki sesim sadece kulaklarına değil, kalplerine de ulaşıyor. Sanırım sesimi duymaları da benim bir hakkım.
Okuldan sonra koşturduğum parkta hayatı öğreniyorum. Salıncağa her bindiğimde rüzgâr saçlarımı savuruyor ve ben gökyüzünün kulağına bir şeyler fısıldıyormuşum gibi hissediyorum. Arkadaşlarımla bazen kavga ediyor, bazen barışıyor, bazen kahkahalara boğuluyorum. Oyunlar bizi büyütüyor. Ama parktaki oyunlarımızın arasına artık başka bir şey karışmaya başladı: bazen kötü insanlar, bazen de telefonlar.
Bazen hastalandığımda okul çantam bir kenarda kalıyor, elim annemin elinde doktora gidiyorum. O anlarda fark ediyorum ki sağlıklı olmak da bir hakmış; her çocuğun üşüdüğünde üzerine bir battaniye, canı yandığında yanında bir büyük istemesi, sarınıp sarmalanması çok normalmiş. Mahalle sokaklarında ya da okul yolunda yürürken içimde hep bir güven duygusu olsun istiyorum. Karanlık bir köşe korkutmasın beni, yüksek sesler ürkütmesin… Çünkü bir çocuğun kalbi ancak kendini güvende hissettiğinde ferahlar.
Bazı çocukların küçük yaşta ağır yükler taşıdığını görüyorum. Kimi kardeş bakıyor, kimi çalışıyor, kimi ev işlerine yetişmeye çalışıyor. Kimi de annesiz babasız hayatı yüklemiş omuzlarına taşımaya çalışıyor. Oysa bizim en büyük yükümüz, okul çantamızın ağırlığı olmalı. Bir çocuğun çocuk olma hakkı, kimsenin elinden almaması gereken en değerli şey bence.
Büyüklerin bizi gerçekten dinlediği zamanlarda içimde gizli bir kapı açılıyor; fikirlerimin kıymetli olduğunu bilmek beni büyütüyor. Arkadaşımın teni benden koyu, dili benden farklı olsa da aynı oyunda aynı kahkahayı paylaşmamız gibi, dünyanın tüm çocuklara eşit davranmasını istiyorum. Evde de okulda da bazen yalnız kalmak, hayallerimle baş başa olmak istiyorum; çünkü özel hayatım da bana ait küçük bir hazine gibi. Oyunlar ise bu hazinenin rüzgârı… Ne kadar çok koşar, güler, düşer kalkarsam o kadar iyi hissediyorum. Büyüklerin bizden beklentileri artsa bile, oyun oynamak hâlâ çocuk olmanın en renkli hakkı.
Bazen sadece bir sarılmaya ihtiyaç duyuyorum. Üşüdüğüm için değil, içimdeki sessizliği ısıtmak için. Büyükler bunu fark ettiğinde yanımda durmaları bile yetiyor. Çünkü sevildiğimi hissetmek, kendime inanmamı sağlıyor. Bana değer verildiğini bildiğimde, sanki rüzgâr bile daha yumuşak esiyor. Bir çocuğun kalbi, sevgiyle büyüyünce daha sağlam kökler salıyor.
Parkta oynamayı çok seviyorum ama bazen çöpler, kırık salıncaklar ya da karanlık bir köşe bizi korkutuyor. Temiz ve güvenli bir parkta oynamak bile aslında bir hakmış, sonradan öğrendim. Bir ağacın gölgesinde oturmak, toprağa dokunmak, çimenlerde yuvarlanmak… Bunlar da bizi iyileştiren şeyler. Keşke her çocuğun, içinde kaybolabileceği kadar güzel bir doğası olsa.
Çoğu zaman kafamın içinde durmadan sorular dolaşıyor: “Gökyüzü neden mavi?”, “Bir kuş nasıl uçmayı öğreniyor?”, “İnsanlar neden bazen birbirine kötü davranıyor?” Bu sorulara cevap bulabilmek bile bir hakmış aslında. Bana doğru bilgi verildiğinde ve merakım desteklendiğinde dünya biraz daha netleşiyor. Yanlış anlaşılmaktan korkmadan öğrenebilmek, benim için dünyayı keşfetmenin en heyecanlı yolu.
Kimi çocuk resim yapmayı sever, kimi şarkı söylemeyi, kimi hayal kurmayı… Benim de kendime ait sırlarım, tutkularım, renklerim var. Belki mavi, belki sarı, belki kırmızı belki de hepsinin karışımıyım. Ama rengimi kendim seçmek istiyorum. Büyükler bazen bizim içimizdeki bu renkleri görmüyor, biz konuşurken sözcüklerimizi hafife alıyor ya da bizi kendi sahnelerinde küçük bir rol olarak kullanıyor. Hatta bazen kendi amaçlarına uygun olsun diye, sevimliliğimizi bir gösteriye çeviriyorlar. Oysa benim ışığım, ancak kendi isteğimle parlayabilir.
Bazen korkuyorum, bazen üzülüyorum, ama en çok sevilmek ve güvenmek istiyorum. Bir yetişkin beni birey olarak görüp, “Sen değerlisin” duygusunu hissettirdiğinde içimde rengârenk balonlar uçuşuyor. Ama dijital dünyada paylaşılan videolarımı izlediğimde aynı duyguyu hissedemiyorum. Çünkü o anlarda kimse bana sormadı: “Bunun paylaşılmasını ister misin?” diye. Belki bugün bu karar ailelerin elinde gibi görünüyor, ama psikologlar bile söylüyor: Bizim onayımız olmadan yapılan paylaşımlar yıllar geçince içimizde derin yaralar bırakabilir. Ben de büyüdüğümde o videoların hâlâ internette dolaşmasını istemeyebilirim. Yanlış bir karar, bir hayatı iz bırakacak şekilde etkileyebilir. Sevimliliğimin birilerinin beğeni kazanma aracına dönüşmesi beni kırıyor. Çünkü ben bir dekor değilim, bir süs değilim. Ben bir insanım, bireyim, bir çocuğum. Bu yüzden büyüklerin bu konuda yalnız bırakılmaması gerekiyor. Konsolosluklar, psikolog dernekleri, uzmanlar… hepsi ailelere rehber olabilir. Hatta çocukların dijital izleri için bir düzenleme yapılırsa, belki bir imza kampanyası başlatılırsa daha çok kişi duyar sesimizi. Çünkü biz çocukların onayı, büyüdüğümüzde değil; bugün de önemli. Haklarımız sadece kitaplarda değil, kalbimizde de yazılı.
Ben bir çocuğum. Eğitimle büyüyor, oyunla öğreniyor, hayallerimle var oluyorum. Rengimle, duygularımla, küçük dünyamla gerçeğim. Sizden tek bir şey istiyorum: Bizi sadece “yarının büyükleri” olarak görmeyin. Biz, bugünün de bireyleriyiz. Kahkahalarımızı, haklarımızı ve hayallerimizi koruyun ki biz de büyüdüğümüzde dünyayı daha güzel bir yere dönüştürebilelim.
