Bir Tıkla Susan Zihinler

Bir Tıkla Susan Zihinler
29-10-2025

Günümüz dünyasında “hız” her şeyin ölçüsü haline geldi. Bilgiye saniyeler içinde ulaşmak artık olağan bir durum. “Bir tıkla her şey elinin altında” çağındayız. Bu hızın en güçlü temsilcilerinden biri de kuşkusuz yapay zekâ. Başta kulağa harika geliyor, değil mi? Hayatımızı kolaylaştıracak, bize zaman kazandıracak, araştırma yükümüzü hafifletecek… Ama ben size bir şey söyleyeyim mi? Bu kolaylık, aynı zamanda çok tehlikeli bir uyuşturucuya dönüşmek üzere. Ancak yüzeyin altına indiğimizde, bu gelişmenin düşündüğümüz kadar masum olmadığını fark ediyoruz.

Yapay zekâ, özellikle ChatGPT gibi dil modelleri, insan beynini tembelleştiren, düşünme eşiğini düşüren, hatta yeni nöron oluşumunu engelleyen bir “zihinsel uyuşturucu” haline gelmiş durumda. Düşünmeyi, çabalamayı, üretmeyi, yani bizi “biz” yapan o yaratıcı kaslarımızı devre dışı bırakıyor. Kendisini zorlamaktan korkan, düşünmeye üşenen, tembelliğe yatkın insanlar için adeta bir cazibe merkezi. Birkaç kelimeyle dakikalar içinde sayfalar dolusu metinler üretmek, kulağa pratik geliyor olabilir. Fakat asıl tehlike, insanın kendi üretkenliğini, emeğini ve düşünme becerisini bu kolaylığın gölgesinde kaybetmesi.

Artık bir cümle kurmak bile zahmetli geliyor. “birkaç kelimeyi verip, bana bir yazı üret” kolaylığı, bireyin entelektüel çabasını törpülüyor. Düşünmek, sorgulamak, denemek yerine “hazır” içeriklerle tatmin oluyor. Hayatın her alanında “Hazırcı” oldu artık insanoğlu, sadece tüketime odaklı, üretmeden tüketmeye, kolaycılığa…. Asıl tükettiğinin kendisi olduğunun farkına bile varmadan….

Eskiden bir cümle için günlerce düşünen, bir kelimenin yerini haftalarca arayan yazarlarımız vardı. Şimdi birkaç kelime yazıyorsunuz, karşınıza sayfalar dolusu yazı çıkıyor. En üzücü kısmı ise, bazıları bunları kendi emeğiymiş gibi paylaşıyor. İşin ahlaki kısmını bir kenara bırakalım; asıl mesele, insanın kendi beynine ihanet etmesi. Hele ki, bir cümle emeği dahi olmayan, buna rağmen “yazar” kisvesiyle karşımıza çıkan onlarca kitaplar yazan kişiler… Gerçek üretimin yerini yapay bir zeka kopyası almış durumda. Dikkatli bir okuyucu aslında farkı hemen anlar. Yapay zekâ ile yazılmış metinlerin cümle yapısı, anlam bütünlüğü ve duygusal dokusu, insana ait derinlikten uzaktır.

Ayrıca yanılmamak gerekir; ChatGPT gibi sistemler internetteki bilgileri harmanlayarak üretim yapar. Oysa internetteki her bilgi doğru değildir. Böyle olunca, hatalı içerikler üretilir; araştırmadan kullanmayı alışkanlık haline getiren insanlar da bunları sorgusuzca doğru kabul eder.

Bu tablo sadece zihinsel değil, psikolojik ve toplumsal bir çöküşün de habercisi. İnsanlar artık kelime dağarcığını kullanmaktan kaçınıyor. Bildiği üç beş kelimeyi bile hızla unutuyor çünkü düşünmeye gerek duymuyor. “Dur bir ChatGPT’ye sorayım” cümlesi, geleceğin ironik sloganı haline geliyor. Düşünün; bir gün “nasılsın?” sorusuna bile yanıt vermek için yapay zekâya danışan bir toplumla karşı karşıya kalabiliriz. Bu abartı gibi görünebilir ama hızla oraya doğru gidiyoruz. Endişelenmemiz gereken en hassas nokta ise sağlığımız… Zihinsel tembelliğin yaygınlaşmasıyla birlikte, gelecekte Demans ve Alzheimer gibi unutulmaz bedelleri olan nörolojik hastalıkların görülme sıklığında ciddi bir artış yaşanması kaçınılmaz hale geliyor.

Bir de işin sanat tarafı var. Yapay zekâ sadece dilimizi değil, algımızı da değiştiriyor. Radyo ya da dijital platformlarda bir şarkı dinliyorsunuz; tanıdık bir ses, güzel bir yorum… şarkıyı dinlerken bile “acaba bu gerçekten o sanatçı mı, yoksa yapay zekâ mı?” diye şüpheye düşüyorsunuz. Sonra bir bakıyorsunuz, “yapay zekâ sanatçı” yazıyor. Gerçekle sahte arasındaki sınır giderek bulanıklaşıyor. Gerçekle sahte birbirine karışmış durumda. Artık kimin gerçek sanatçı, kimin dijital bir kopya olduğunu ayırt etmek bile zorlaştı. Bir sanatçı kendi şarkısını yeniden yorumlasa bile, yapay zekânın ürettiği versiyonlarla karışabiliyor. İnce bir çıkış ya da tını farkı dışında, ayırt etmek neredeyse imkânsız. Birkaç gün önce karşıma çıkan bir paylaşımda yapay zekâ sanatçısı yazıyordu, bildiğimiz insan üretmişler. Ürkütücü değil mi?

Bir zamanlar sadece bilim kurgu filmlerinde izlediğimiz “yapay zekâ istilası” senaryoları, artık birer kehanet olmaktan çıktı. O senaryoların oyuncuları artık biziz ve bu filmlerin çoğunun sonu felaketti…

Elbette kimse “teknolojiden uzak duralım” demiyor. Fakat mesele onu nasıl kullandığımız. Beynimizi tembelleştirmeden, düşünme alışkanlığımızı kaybetmeden kullanabilmek mümkün. Yapay zekâ bizim yerimize düşünmemeli, sadece bizim düşüncemize araştırma unsuru olmalı. Çünkü düşünmeyi bıraktığımız an, insan olmanın özünü kaybederiz. Zihnimizi zorlamazsak, düşünme kaslarımız körelecektir.

Bir zamanlar ilkokul mezunu büyüklerimizin pratik zekâsına, el becerisine hayran kalırdık. Bugünse lise mezunu gençlerin bile temel üretkenlik reflekslerini yitirdiğini görüyoruz. Neden? Çünkü her şeyin “hazır” versiyonuna alıştık. Sözde hayatı kolaylaştıran bu unsurların eğitim süreçlerine ve zihinsel gelişime gerçek anlamda katkı sunmadığı ise aşikâr. Eğitim sisteminden düşünme biçimine kadar her alanda bu kolaycılığın ve hazırcılığın izlerini görmek mümkün. Çaba göstermeden sonuç almak istiyoruz. Sonuç mu? Maalesef içler acısı…

Yapay zekâ, doğru kullanıldığında harika bir yardımcı. Fakat düşünmenin yerine geçtiğinde, en büyük düşmanımıza dönüşür. Beynimizi çalıştırmak, üretmek, sorgulamak hâlâ bizim görevimiz. Hayatımızı kolaylaştırırken beynimizi uyuşturmamak, düşünme yeteneğimizi kaybetmemek bizim elimizde. Teknolojiye değil, düşünmeye yaslanmak; hızın değil, emeğin değerini hatırlamak gerekiyor.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?