
Size gönüllülük mü yoksa hayırseverlik mi diye bir soru sorulsa, zihninizde ilk olarak neyi tahayyül edersiniz? Bu iki kavram arasında fark var mı veya aynı şey mi diye zihnin arka planındaki işletim sistemi çalışmaya başlar.
Gönüllülük ve hayırseverlik kavramlarının ilk epistemolojisine bakıp bir değerlendirmede bulunmak gerekir. Gönüllülük yabancı dilde “Volunteering” olarak adlandırılırken hayırseverlik “Philanthropy/Charity” şeklinde ifade edilmektedir. Bu sebepten Batı kökenli literatürde bu iki kavramın birbirinden net bir şekilde ayrıldığı söylenebilir. Bu iki kavram, Cambridge Sözlükte ise şu şekilde tanımlanmaktadır. Hayırseverlik (philantropy) yoksullara yardım etme, özellikle onlara para verme faaliyeti olarak tanımlanırken gönüllülük ise “çoğu zaman sizden istenmediği ve/veya bir ücret beklemediğiniz zamanda bir şey yapmak” şeklinde ifade edilmektedir. Bu iki tanımsal farklılık bile yaklaşım, amaç ve biçim açısından gönüllülük ve hayırseverliğin birbirinden farklı olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda hayırseverlik, maddi veya manevi kaynaklar ile başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, temel sermayesinde bir kaynağa vurgu yapmaktadır. Gönüllülük ise toplumsal amaçlar için zaman ve emeğini sermaye olarak ortaya koymaktadır.
Burada asıl mesele gönüllülük ve hayırseverlik ayrımından daha çok bu kavramlara gündelik hayatta olan ihtiyacımızı bilmek ve bu ihtiyacı nasıl ve ne şekilde kapatabileceğimizi belirleyebilmektir. Bu yüzden maddi veya maddi olmayan her türlü destek önem arz etmektedir. İnsanlık tarihi boyunca bu ihtiyaç farklı kavramlar altında ele alınsa da bugün en belirgin şekilde “gönüllülük” ön plana çıkmaktadır.
Gönüllülüğe duyulan ihtiyaç hem ekonomik krizler hem de küresel sorunlar nedeniyle son 10 yılda hızla artmasına karşın katılım oranındaki artış bu hızda değildir. Bugün yaşanan doğal afetler, savaş ve göçler paralelinde yardıma olan ihtiyaç artarken aksine belirli bölgelerde gönüllü olmaya katılım düşmektedir. Bu durum dünya üzerinde yaşanan zıtlığı da belirgin kılmaktadır. Özellikle gıda güvenliğinde yaşananlar bu ikircikli durum için en iyi örneklerden biridir. Dünya Gıda Programı’na göre 783 milyonu aşkın insan açlık çekerken 1 milyardan fazla insanın aşırı kilolu veya obez olduğu görülmektedir. Adaletsiz dağıtım ve anlayış kendisini net bir şekilde görünür kılmaktadır. Bu durum, diğer taraftan orman yangınlarına sebep olanlar ile orman yangınları ile mücadele eden ve hatta can veren kahramanlar arasında da görülebilmektedir.
Zaman içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlar ve davranış kalıplarının yanı sıra iklim krizi gibi küresel çapta etkisini gösteren durumlarla birlikte gönüllüğe olan ihtiyaç perçinlenmektedir. Ancak belirli bölgelerde azaldığı belirtilen gönüllülüğün gençler arasında özellikle azaldığı söylenebilir. Buna karşın gençler hem sorumluluk alması hem de sahip oldukları her şeye sahip çıkması için gönüllülüğe yönlendirilmesi gerekir. Bu yazı için yola çıkmama sebep olan ise yine gençlerimiz oldu. İstanbul Galata Üniversitesi bünyesinde verdiğim “Gönüllülük Çalışmaları kapsamında gençlerin dönütleri ve gönüllülük için atılacak ilk adımları duymak bir yandan hüznü bir yandan da gururu tetikledi. Gönüllülüğe olan ihtiyacı ortaya koymak ve farkındalık kazandırmak eğitim-öğretim sistemlerinin belki de en önemli amacı olmalıdır. Bu önerimi ise özellikle Türkiye bağlamı için dile getiriyorum. Çünkü hayırseverlik meselesi belki sadaka çerçevesinde ülkemizde hala etkin, deprem zamanında bir araya gelen elindekini paylaşan bir toplum olarak zor zamanlarda sermayemizi paylaşmakta fazlasıyla başarılıyız. Ama bir beyaz yakalı olarak yangınlar için daima hazırda bekleyen ve bu görev için kurumların izin verdiği veya farklı gönüllülükler için sistemsel hareket alanımız yok. Lakin bu örneğin pozitif tezahürü Almanya’da kendini gösteriyor.
Almanya’da yaşayan Türk toplumundan olan bireylere bu bağlamda bir soru sorduğumuzda Almanya’da gönüllülüğün yaygın olduğunu, Türk toplumu içerisinde ise hayırseverliğin daha yaygın olduğu dile getirilmektedir. O halde az veren candan çok veren maldan sözünü biraz daha evrimleştirmeli az veren gönüllü çok veren hayırsever diyerek farklı çağrılara kapı aralayabiliriz.
Bu çağrıyı da sadece Türk toplumu için dile getirmiyorum. Bugün ırkçılık, göç veya savaş yaşanan veya etkisini yaşayan bölgeler içinde aynısı geçerlidir. Örneğin Bosna Hersek kapsamındaki sivil toplum kuruluşlarından biri olan Nahlahem toplumdaki yaraları sararken hem de toplumun gelişmesini sağlayacak çalışmaları bilhassa birçok sorunda büyük zorluklarla karşılaşan kadınlar için yapmaktadır. Aynı zamanda bu çalışmalarını farklı platformlarda dile getirerek etki alanını da geliştirmeye çalışmaktadır.
Kısacası, dünya üzerinde hem gönüllülük hem de hayırseverlik farklı yerlerde faklı düzeylerde ortaya konuluyorsa da bunun zayıf olduğunu ve geliştirilmesi gerektiğini söylememiz gerekir.