
Karadeniz’in yeşiline, akan derelerine alışığız… Ancak bu güzellik, son zamanlarda tehlikeli bir sessizliğe büründü. Karadeniz’de yanlış su kullanımı ve kuraklık doğrultusunda özellikle Giresun ve Trabzon’da birçok dere kurudu. Ağsar Deresi artık sadece bir fotoğraf karesi gibi düşünülebilir. Gözlerimle görmekten büyük bir üzüntü duyduğum bu durum, ne yazık ki bir tablo değil, gerçek…
Bu durumun etkisi Giresun’un Eynesil ilçesinde başlayan su kesintileri ve taşımalı suyla günlük ihtiyacın karşılanmaya çalışılması, bölgedeki su krizinin somut göstergesi olabilir. Eskiden yaylalarda çağlayan sular, bugün yerini kurak taş yataklarına bıraktı. Trabzon’da da durum farklı değil; birçok köy ve mahallede dereler neredeyse kurumuş durumdadır. Sonuç olarak susuz topraklar, tarım ve hayvancılığın ciddi risk altında olduğunun sinyalini de bizlere vurguluyor.
Pekâlâ bu kriz tesadüf mü, bilakis tesadüf değil. İklim değişikliği, yağış rejimlerindeki dengesizlik, plansız yapılaşma ve aşırı tüketim Karadeniz’in su kaynaklarını tehdit ediyor. Su, sadece içme ve kullanma meselesi değil; tarım, hayvancılık ve ekosistem için hayati önemde olduğunu kabul etmeliyiz. Yoksa, bugün kuruyan Ağsar Deresi, yarın yiyecek kıtlığı ve doğal yaşam kaybının habercisi olabilir.
Bu krize çözüm olarak yerel yönetimlerin taşımalı su çözümleri geçici bir önlem olabilir, ama asıl yapılması gereken uzun vadeli stratejiler geliştirmek ve suyu bilinçli kullanmak. Evimizde, iş yerimizde, tarımda su tasarrufu yapmak artık bir seçenek değil; zorunluluktur. Yoksa atalarımızın sözü olan “taşıma suyla değirmen dönmez” sözü bir vecizden gerçeğe dönüşecektir.
Karadeniz’in akarsuları, yaylaları ve köyleri susuz kalırsa, sadece bugünün değil, geleceğin de yeşil manzarası kaybolacaktır. Türkiye’nin yeşil kaynağı ve hırçın Karadeniz’i değil, hepimizin geleceğinin temeli bu krizde yok olma tehdidiyle karşı karşıyadır.
Harekete geçmek için geç kalmayalım; her damla suyu korumak hem insanımız hem doğamız için hayatî önemde…