GURUR VE ŞÜKRAN...

GURUR VE ŞÜKRAN...
06-10-2025

“Mustafa Kemâl gelip,
geçmişinin şanlı hâtırâlarını yeniden yaşatırcasına
önümüze yeni bir Asya modeli koyuncaya kadar,
Türkiye’ye 'Avrupa'nın Hasta Adamı’ denirdi.
Bu model, Doğu ülkeleri için yeni bir hayat ümidi olmuştur.
Bu bakımdan Mustafa Kemâl’in getirdiği ruh
en yüksek saygıya ve takdire lâyıktır.”

Rabindranath Tagore



GİRİŞ

Bu makalenin konusu,  Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’ndan çekildiği 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütârekesinin [1] ardından İtilaf güçlerinin 13 Kasım 1918 tarihinde fiili olarak, 16 Mart 1920 tarihinde de resmen işgâl ettiği İstanbul’u, Büyük Zafer’in ardından  imzalanan Lozan Barış Antlaşması’na istinâden hazırlanan “İstanbul’un Tahliye Protokolü” gereği 2 Ekim 1923 tarihinde İstanbul’u boşaltmaları, 6 Ekim’de de 3. Kolordu’nun İstanbul’a girmesi ve  bu tarihe izâfeten resmî olarak kutlanmakta olan İstanbul’un kurtarılmasının 102. yılına ilişkindir.

MUĞLAK, MÜSTEHZÎ VE ABSÜRD İFADELER…

Düşünme yoksunu ve zihinleri komplo teorisi mağduru nice yerli ve gayrı millî şahıslar Şanlı Millî Mücâdele’yi akla zarar beyanlarla hafife alıcı beyanlarda bulundukları gibi İtilaf güçlerinin 2 Ekim 1923 tarihinde herhangi bir çatışma olmaksızın İstanbul’un terk ve Türklere teslim etmelerini de “İtilaf Devletleri tek bir kurşun dahi atmadan İstanbul’u terk ettiler. Nasıl oluyor bu iş?” türünde muğlak, müstehzî ve absürd ifadelerle bu başarıya dair hazımsızlık içeren beyan ve yaklaşımlarda bulunurlar.

TEK KURŞUN ATMADAN…

Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’ndan çekildiği Mondros Mütârekesinin ardından İtilaf Devletleri, Rusya’da devam etmekte olan iç savaşta Bolşeviklerin Karadeniz’e sarkacağını gerekçe göstererek 13 Kasım 1918 tarihinde 55 parçalık donanmasıyla İstanbul Boğazı’na demirlenmiş, fiilî ve dolaylı olarak İstanbul işgâl edilmiştir. İtilaf Devletleri bu olaydan 1,5 yıl kadar sonra 16 Mart 1920 tarihinde ise İstanbul’u resmen işgâl etmişlerdi. Bu bağlamda İstanbul 13 Kasım 1918 tarihinden beri fiilen, 16 Mart 1920 tarihinden beri de resmen İtilaf güçlerinin işgâli altındaydı.

Başkumandanın [2] müstesnâ sevk ve idaresinde başarılı bir şekilde sürdürülen Şanlı Millî Mücâdele’nin askerî safahatının finali olan 26 Ağustos 1922 tarihinde başlatılan Büyük Taarruz 17 Eylül’de Bandırma’daki son Yunan birliklerinin gemilerle kaçmalarının ardından görklü bir zaferle sona ermişti. Ancak Çanakkale ve Çanakkale Boğazı ile İstanbul’da İtilaf güçlerinin, Doğu Trakya’da da Yunan güçlerinin işgâli devam ediyordu.

Buralardaki yabancı işgâlleri de Başkumandanın dirayetli liderliği ve başarılı diplomasi sayesinde Büyük Zaferi takip eden 12,5 ay zarfında herhangi bir silahlı çatışma olmaksızın sona erdirilecekti…

Başkumandan, İngilizleri “geldikleri gibi gitmeye” nasıl mecbur etmişti? TBMM adına bir siyasî zafer olan Lozan Barış Antlaşması (24.07.1923) sonrasında Müttefikler neden “tek kurşun atamadan” İstanbul’u boşalttılar?

2 Ekim 1923 tarihinde İstanbul son işgâl gününü yaşarken aynı gün kentteki İtilaf Devletleri generalleri ve yüksek komiserleri de Türk bayrağını selamladıktan sonra geldikleri gibi gittiler. 6 Ekim’de de Garp Cephesindeki 2. Ordu’nun ana bağlısı komutanlıklardan biri olan Şükrü Naili (Gökberk) Paşa komutasındaki 3. Kolordu İstanbul’a girdi.

Bilhassa da avam nezdinde komplo teorileriyle ve absürd bilgilerle gölgelenmeye çalışılan bu önemli olay ve başarıya daha da detaylı bakacak olursak…

İSTANBUL'U NASIL KURTARILDI?

Büyük Zafer’i kazanmış olan Türk ordusu, 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’e girmiş, 17 Eylül’de de Bandırma kuzey batısındaki son Yunan kılıç artıklarının gemilerle kaçması sonucu Anadolu tamamen işgâlci Yunan askerlerden temizlenmişti. Anadolu hemen hemen işgalcilerden kurtarılmıştı ama İstanbul, Boğazlar ve Trakya hâlâ işgal altındaydı. Başkomutan’ın komutasındaki muzaffer Türk ordularının İstanbul ve Boğazlar üzerinden Yunan işgâli altındaki Doğu Trakya’ya yürütmesi de an meselesiydi.

Dumlupınar Zaferi‘nin (30.08.1922) ardından Türk birliklerinin İzmir ve Bursa istikametlerinde başarılı takip harekatı devam ederken 7 Eylül’de Aydın, Yunan işgâlinden kurtarıldığında eşzamanlı olarak aynı gün toplanmış olan İngiliz Parlamentosu, Türk ordularının muhtemel bir taarruzuna karşı İstanbul ve Boğazları savunmaya karar vermiş, bu doğrultuda verilmiş olan siyasî direktif gereği İstanbul’daki İşgâl Kuvvetleri Komutanı General Harington [3]  da 9 Eylül’den itibaren Çanakkale’ye yığınak yapmaya başlamış ve bir İngiliz alayını da Çanakkale’yi savunmakla görevlendirmişti.

General Harington, 12 Eylül akşamı Ajax zırhlısı ile ilk takviye birliklerini Gelibolu yarımadasının güney ucundaki Seddülbahir’de karaya çıkarmış, aynı gün başka bir İngiliz gemisi ile de 174 süvari ve 6 sahra topunu Çanakkale’ye götürmek için yola çıkmıştır. Böylece İngilizler, Çanakkale Boğazındaki asker ve silah sayısını süratle ve kademeli olarak artırmışlardır.

İngilizler 12 Eylül akşamı 1.500 Türk süvarisinin Ezine (Çanakkale)’ye altı saatlik mesafeye kadar yaklaştığını haber almışlardı. O esnada Edremit (Balıkesir)’te ise iki Türk tümeni vardı. İngilizler açısından bu kritik gelişmeler üzeri/ne muhtemel bir Türk taarruzuna karşı Çanakkale’deki İngiliz kuvvetleri siperler kazmaya başlar ve bu faaliyetlerini de 14 Eylül’de tamamlar.

15 Eylül’de  İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold, [4] Londra’daki Dışişleri Bakanı Curzon’a [5] gönderdiği telgrafta şöyle der: “Mustafa Kemâl [Paşa], Trakya ve diğer yerlere ilişkin istediklerini diplomatik kanaldan sağlayıp-sağlayamayacağını belirlemek için bir hafta bekleyeceğini belirtmiş olup aksi hâlde askerlerinin şu anki  coşkusundan yararlanarak  İstanbul ve Boğazlara yürüyecektir. Müttefikler zaman kaybetmeden bir konferans düzenlemezlerse Mustafa Kemâl ile savaşı göze almalıdırlar.  [İstanbul’daki] Müttefik Yüksek Komiserleri [6] [de] en kısa zamanda konferans düzenlemesini öneriyorlar.“

15 Eylü’de  İngiliz Parlamentosu tekrar toplandığında Sömürgeler Bakanı Churchill [7] ve Başbakan Lloyd George, [8]  Müttefiklerden, Balkan ülkelerinden ve sömürgelerden yardım istenmesini önerir, aynı gün İngiltere Hükûmeti de General Harington’a Çanakkale’yi  savunması için yönerge gönderir.

16 Eylül’de Churchill, Müttefiklerden, Balkan ülkelerinden ve sömürgelerden “Çanakkale’ye doğru ilerleyen Türk kuvvetlerine karşı yardım” ister ise de Fransa, İtalya, Romanya, Yugoslavya ve (Yeni Zelanda) tüm sömürgeler İngiltere’nin yardım isteğini reddeder.

Aynı gün Türk birlikleri Bandırma’ya girer, 17 Eylül’de ise Bandırma kuzeybatısındaki son Yunan birliklerinin gemilerle kaçması sonucu Batı Anadolu, Yunan işgâl kuvvetlerinden tamemen temizlenir.

Bu sırada Başkomutan, Türk ordularını, Boğazları ele geçirip Yunan işgâli altındaki Doğu Trakya’ya geçebilmek amacıyla Çanakkale’ye doğru yürütmeye başlar. Bu kapsamda Kocaeli Grubu’nun [8] İzmit bölgesine, 2. Süvari Tümeni’nin de Çanakkale’ye ilerlemesi emredilir.

19 Eylül’de İtalya ve Fransa, Çanakkale’deki birliklerini Avrupa yakasına çeker. Bu arada İstanbul’daki Fransız Yüksek Komiseri General Pelle, [9] İzmir’e giderek Başkomutan’la bizzat görüşür. Pelle, Başkumandana “tarafsız bölgeye girilmemesi gerektiğini” söyleyince Başkumandan da, “TBMM’nin,  tarafsız bölgeyi tanımadığını, komutasındaki orduları daha fazla tutamayacağını, Yunanların işgâli altındaki Doğu Trakya’yı almak için Çanakkale’ye ilerlemeye devam edeceğini” söyler.

Sadece Fransa ve İtalya değil, İngiltere’de de kamuoyu da Türklerle savaşa karşıydı. Bu arada Hint Müslümanları ve Sovyet Rusya da Türkiye’den yana tavır alır, Moskova Komünist Enternasyonali, [10] de İngilizlere karşı şu şekilde biten zehir zemberek bir bildiri yayımlar: “Kahrolsun  İtilaf emperyalizmi! Türk halkına barış ve özgürlük! Kahrolsun yeni emperyalist savaşlar!” 

Başkumandan, Misak-ı Millî [11] çerçevesinde Doğu Trakya’nın boşaltılıp Türkiye’ye verilmesini istiyordu.

Durumun hayli ciddiyet arz ettiğinin farkında olan İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold, Londra’ya, bir an önce Kemalistlerle [12] konferans yapılmasını önerir ve Dışişleri Bakanı Curzon’a gönderdiği telgrafta da şöyle der: “Durumun muallakta kalmasına izin verirsek [Mustafa] Kemâl [Paşa] rahat durmayacak, görüşmeler bir an önce başlamazsa İstanbul ve Çanakkale yoluyla Trakya’ya geçmeye çalışacaktır.  İngiltere, Kemalistlerin hem Irak’ta hem de Boğazlar’da yarattıkları tehlikeye karşı karşı koyacak güçte [de] değildir.”

19 Eylül’de İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Fransa Başbakanı Raymond Poincare [13] ve İtalya’nın Paris Büyükelçisi Kont Carlo Sforza [14] Paris’te bir araya gelmeleriyle gerçekleşen görüşmede tansiyon hayli yükselir. çok ve Fransız Başbakanı Poincare, öfkeyle “artık Türklerle savaşmayacaklarını” belirterek “Mustafa Kemâl’in isteklerini kabul etmekten başka çare olmadığını, Trakya’yı da kayıtsız şartsız Türklere vermek gerektiğini” söyler. İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon bu teklifi reddedince, Poincare, Curzon’ın ağzını açmasına izin vermeden suçlu öğrencisini azarlayan kızgın bir öğretmen gibi bağırarak konuşur ve İngilizleri suçlar. Bunun üzerine Curzon toplantıyı terk eder. Şimdiye kadar böyle bir hakârete mâruz kalmamış belirten ve bu duruma na dayanamayan Curzon görüşme salonundan adeta ağlayarak dışarıya çıkar ve pantolonunun arka cebinde taşıdığı küçük konyak şişesinden birkaç yudum alarak hıçkırıklarını boğmaya ve rahatlamaya çalışır. Bir süre sonra tekrar devam eden görüşmelerde Poincare özür dileyince ortam biraz yatışır.

Müttefikler, Paris’te aldıkları kararları, 23 Eylül’de  bir notayla [15] Başkumandana bildirirler. Buna göre Kemalistler ile barış görüşmelerinin yapılmasına karar veriliyor, Türklerin tarafsız bölgeye girmemeleri şartıyla Doğu Trakya’nın boşaltılıp Türkiye’ye geri verilmesi kabul ediliyordu.  Bu duruma göre Başkumandanın dirayet ve kararlılığı Müttefikleri dize getirmişti.

23 Eylül’de  Türk süvarileri, Müttefiklerin “tarafız bölge” kabul ettikleri alana girer. Türk süvari birliği, İngiliz süvari birliğiyle burun buruna gelir. Ancak Türk süvarileri kendilerine verilen emir gereği, silahlarının namlularını yere çevirmişlerdi. İngiliz birliğinin başındaki subayın “Tarafsız bölgeden geri çekilin!” emrini dinlemediler. Türk süvarileri daha sonra Çanakkale’nin 15 km güneyindeki Erenköy’e girer. Bu oldu-bitti karşısında İngilizler ne yapacağını şaşırır.

Bu sırada Fransız politikacı Franklin Bouillon, [16] 25 Eylül’de  İzmir’de Başkumandanla görüşür. Boullion, Doğu Trakya’nın Türkiye’ye bırakılacağını söyleyerek Başkumandan’dan Türk birliklerinin ilerleyişini durdurmasını ister. Bu sırada General Harington ile Başkumandan arasında da karşılıklı mektuplaşmalar başlar.

25 Eylül’de Çanakkale’deki tel örgülere kadar yanaşan Türk birlikleri, 27 Eylül‘de  Biga-Bayramiç-Ezine çizgisinde durdu.

29 Eylül’de  toplanan İngiliz Kabinesi, Çanakkale’de “tarafsız bölge“ye giren Türk birliklerinin gerekirse silah kullanılarak bölgeden çıkarılması için General Harington’a emir verir. Ancak Harington bu emri uygulamaz. Harington, 1 Ekim’de Londra’ya gönderdiği raporda; “O sırada ateş emri vermesinin  barut fıçısına ateşe etmek anlamına geldiğini, barış görüşmelerinin başlayacağı sırada savaş çıkarmanın anlamsız olduğunu“ ifade eder.

Başkumandan 23 Eylül’deki Müttefik notasına, 29 Eylül’de cevap verir. Başkumandan bahse konu notasında; Meriç’in batısına kadar Trakya’nın hemen boşaltılıp Türkiye’ye bırakılmasını ve 3 Ekim’de Mudanya’da mütâreke görüşmelerine başlanmasını ister. Müttefikler bu istekleri kabul ederler.

Lord Curzon, Yunan kuvvetlerinin işgâli altındaki Doğu Trakya’nın barış imzalanmadan önce Türklere verilmesine karşı çıkan Yunan Başbakanı Venizelos’a [17] şu soruyu sorar: “İstanbul’a girmeye can atan Mustafa Kemâl’in, Doğu Trakya sınırındaki itirazlarını fırsat bilerek Avrupa’ya  dalmasını ve Trakya’yı ateşe vermesini  kim önleyebilir?”

3 Ekim’de  Türkiye, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın katılımıyla Mudanya Konferansı toplanır. Yunan temsilciler ise açıkta bir gemiden görüşmeleri izlerler. Konferansta Türkiye’yi İsmet (İnönü) Paşa temsil eder. 5 Ekim’de konferans çıkmaza girer. Bunun üzerine Başkumandan, İsmet Paşa’ya bir telgraf göndererek; “Trakya, 6 Ekim 1922 saat 18.00’a kadar TBMM Hükûmetine teslim edilmediği takdirde 6/7 Ekim’de Türk kuvvetlerinin İstanbul’a yürümelerini” emreder. Bu kararlılık üzerine konferans çalışmaya devam eder. Sonunda 11 Ekim’de imzalanan Mudanya Mütârekesi ile Doğu Trakya’nın boşaltılıp Türkiye’ye verilmesi kabul edilir. Böylece askerî güç ile desteklenen diplomasiyle Doğu Trakya kurtarılır.

Mudanya Mütârekesi ile Türk- Yunan Savaşı sona erer ve Doğu Trakya kurtarılır. Ancak İstanbul ve Boğazlar hâlâ İtilaf güçlerinin işgâli altındadır. Mudanya Mütârekesi’ne göre Türk birlikleri barış antlaşması imzalanıncaya kadar İstanbul’a giremeyecekti. Ancak Başkumandan, barış antlaşmasını beklemeden bir oldu-bitti ile İstanbul’un yönetimini fiilen ele geçirmeyi planlıyordu.

Doğu Trakya’yı Yunanlardan teslim almakla görevlendirilen Refet Paşa, [18]  19 Ekim’de 100 kadar jandarma ile İstanbul’a girer. TBMM tarafından 1 Kasım’da saltanatın kaldırılmasınına ardından  4 Kasım’da  İstanbul Hükûmeti (Tevfik Paşa Hükûmeti) istifa eder.

TBMM adına İstanbul’un yönetimine el koyan Refet Paşa, Kasım ayı sonunda Trakya’da yönetimi devralmak üzere İstanbul’dan ayrılırken yerini Selahattin Adil Paşa’ya [19] bırakır. Böylece İngilizler, her geçen gün İstanbul’daki otoritelerini daha da kaybederler. Bu nedenle İngilizler Lozan görüşmelerinde de İstanbul konusunda fazla direnemezler.

Lozan Barış Antlaşması (24.07.1923) ile birlikte İstanbul’a ilişkin bir tahliye protokolü imzalanır. Bu protokole göre Lozan Barış Antlaşması’nın TBMM tarafından onaylanmasından altı hafta sonra Müttefikler İstanbul’u boşaltacaktı.

TBMM, 23 Ağustos’ta  Lozan Barış Antlaşması’nı onaylar. Müttefiklerin son birlikleri 2 Ekim 1923 tarihinde Türk bayrağını selamlayarak İstanbul’dan ayrılır. 6 Ekim’de de  Şükrü Naili (Gökberk) Paşa [20] komutasındaki 3. Kolordu birlikleri halkın sevgi gösterileri arasında İstanbul’a girer.

Bu detaylı bilgilerde de görüldüğü üzere, İstanbul’u işgâl eden İtilaf güçleri, Türkler (TBMM - Başkumandan) tarafından kendilerine büyük tavizler verildiği ya da büyük kazanımlar elde ettikleri için değil aksine gitmekten başka çareleri kalmadığı için gittiler. Güçlü – caydırıcı bir askerî güç ile desteklenen kararlı bir diplomasi her zaman başarılı sonuçlar alır. Nitekim bu somut olayda da yaşanan bu olmuştur.

İstanbul’daki İtilaf güçlerinin işgâlinin sona ermesi ve Türk ordusunun İstanbul’a girmesini manzum bir şekilde ifade edecek olursak

GURUR VE ŞÜKRAN...

Mustafa Kemâl Paşa’nın dirâyetli siyasî ve askerî liderliğinde yürütülen, görklü bir zaferle sonuçlandırılan ve daha sonra sömürgecilere karşı verecekleri bağımsızlık mücadelesinde mazlum milletlere de ilham veren Şanlı Millî Mücâdele'nin ve onun siyasî sonucu olan Lozan Barış Antlaşması’nın tabii sonuçlarından biri de 1918 yılının Kasım ayının on üçüncü gününden itibaren fiilen, 1920 yılının Mart ayının on altısından itibaren de resmen İtilaf Kuvvetlerinin işgâlinde bulunan İstanbul'un, düşman işgâlinden kurtarılmasıydı. Kurtarıldı da...
Nitekim 6 Ekim 1923 tarihinde Şükrü Naili (Gökberk) Paşa komutasındaki 3. Kolordu İstanbul'a girdi ve dört  yıl, on ay, yirmi üç günlük işgâl resmen sonlandı. İstanbul'un düşman işgâlinden kurtarılışının ve ikinci kez Fethedilişinin 103. yıldönümü kutlu olsun. Bu gururu yaşayalım, yaşatalım da...

Bu vesile ile başta Şanlı Millî Mücadele’nin dirâyetli lideri Gazi ve Müşir (Mareşal) Mustafa Kemâl Paşa olmak üzere Millî Mücadele’de canı, kanı, malı, teri olanların cümlesini de saygı, şükran ve rahmetle bir kez daha Yâd edelim. 

TAGORE NE DEMİŞTİ?

İstanbul’un kurtarılması ya da ikinci kez fethedilmesinin 105. yıldönümü münasebetiyle duygularımızı manzum bir şekilde dile getirmişken makalemiz kapsamındaki son sözü de Nobel Ödüllü -1913- Hintli yazar, şair ve filozof Rabindranath Tagore (1861-1941)’a bırakalım…

…….

“Mustafa Kemâl gelip, geçmişinin şanlı hatıralarını yeniden yaşatırcasına önümüze yeni bir Asya modeli koyuncaya kadar, Türkiye’ye 'Avrupa'nın Hasta Adamı’ denirdi. Bu model, Doğu ülkeleri için yeni bir hayat ümidi olmuştur. Bu bakımdan Mustafa Kemâl’in getirdiği ruh en yüksek saygıya ve takdire lâyıktır.”

Rabindranath Tagore

© 2025. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

SONNOTLAR

[1] Mütâreke, silah bırakışması ya da ateşkes antlaşması devletler hukukuna göre, kesin barış antlaşması yapılıncaya kadar yürürlükte olabilecek bir belgedir. Bunun iki şekli mevcut olup, bunlardan birincisi: ateş kesilmesi ki, bölgesel savaş yerinde yaralıların ve ölenlerin kaldırılması gibi bazı zorunlu durumlar karşısında savaşı kısa bir süre durdurmak, ikincisi ise mütâreke yahut silah bırakışması ise hukukî bakımından bazı kuralların belirlendiği bir uygulamadır. Bu kapsamda silah bırakışması antlaşmasına; fiilen mütârekenin başlayacağı tarih, mütârekenin süresi, tarafsız bölgenin belirlenmesi, halkla ilişkiler, yasak eylemler, savaş esirleri ve daha başka konular üzerinde maddeler konulabilir. Ancak mütâreke, hukuk açısından savaşın kesinlikle sona erdirilmesine varmayabilir. Bu bakımdan ordu için terhis ve silahsızlanmaya ait hükümlerin bulunmaması gerekir.

[2] TBMM Başkanı Mustafa Kemâl Paşa’ya, TBMM tarafından 5 Ağustos 1921 tarihinde üç ay süreyle Başkumandan ve TBMM’nin yetkileri verilmiştir. Başkumandanlık Kanunu daha sonra (30 Ekim 1921, 4 Şubat 1922, 6 Mayıs 1922 tarihlerinde) TBMM tarafından üçer ay süreyle uzatılmıştır. Büyük Taarruz öncesinde 20 Temmuz 1922 tarihinde TBMM Başkanı Mustafa Kemâl Paşa'nın başkumandanlık yetkisi TBMM tarafından süresiz olarak uzatılmıştır. Mustafa Kemâl Paşa bu yetkiyle 5 Ağustos 1921 tarihinde itibaren TBMM Ordularının başına geçmiş olup bu yetki Kurtuluş Savaşı'nda zaferin kazanılmasında çok büyük payı olmuştur. Gazi ve Müşir Mustafa Kemal Paşa “Başkumandanlık” görevini 29 Ekim 19223 tarihinde kadar sürdürmüştür.

[3] Charles Harington (1872-1940) İngiliz generalidir. I. Dünya Savaşı’nda Batı Cephesinde çeşitli birliklerin komutanlığını yaptı. Batı Türk Kurtuluş Savaşı esnasında nasında 1920-23 yılları arası İtilaf Devletleri adına İstanbul İşgâl Orduları Başkomutanı olarak görev yaptı. 1922 yılında Mudanya Mütarekesinde bulundu ve işgâl güçlerini temsil etti. 1 Kasım 1923- 15 Mayıs 1927 tarihleri arasında Büyük Britanya Kuzey Komutanlığı görevini yürüttü. 1927-1931 yılları arasında Hindistan'da Batı Komutanı olarak görev yaptı. 1931 yılında tekrar Britanya Adası'nda Aldershot Komutanlığı görevine atandı. 1933 yılında Cebelitarık Valisi olarak atandı. Bu görevini emekli olduğu 1938 yılına kadar sürdürdü.

[4]  Sir Horace Rumbold (1869-1941) bir İngiliz diplomat olup 17 Kasım 1920’de Amiral Sir John de Robeck’in yerine İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliğine atanmış, İngilizlerin İstanbul’u boşaltmasından itibaren de İstanbul’da İngiltere büyükelçisi olarak bulunmuş, 1924 yılında da Madrid’e büyükelçi olarak atanmıştır. 

[5] Lord Curzon / Lord George Nathaniel Curzon (1859-1925). İngiliz devlet adamı. Asya konusunda sahip olduğu siyasî deneyimler 1898 yılında Hindistan Genel Valiliğine atanmasını sağlamıştır. 1919 yılında azılı Türk düşmanı Başbakan Lloyd George’un, Yunanları, Anadolu’yu istilâya zorlamasına ve Türklere karşı savaş tehdidine karşı çıkmış ve Fransa Başbakanı ile anlaşarak Türkleri barış müzâkereleri yapmaya çağırmıştır. 1922 yılında Bonar Law başbakan olunca onun kâbinesinde Dışişleri Bakanı olmuş, Lozan müzâkerelerinde de İngiliz heyetine başkanlık etmiştir.

[6] Komiser: Diplomaside kullanılan ve statü belirten elçi muadili bir unvandır. Yüksek Komiser ise diplomaside kullanılan ve statü belirten büyükelçi muadili bir ünvandır.

[7] Winston Churchill (1874-1965). İngiliz devlet adamıdır. 1895 yılında Kraliyet Harp Okulunu bitirmiş ve Orduya girmiştir. Boer Savaşı’nda esir düşmüş ve kaçarak millî kahraman hâline gelmiştir. On ay sonra Muhafazakâr Parti’den milletvekili seçilmiştir. 1904 yılında Liberal Parti’ye girmiştir. 1911 yılında Denizcilik Bakanı olmuştur. Başarılı siyasî kariyeri 1916 yılı başında kesinleşen Gelibolu Yenilgisinden sonra düşüşe geçmiş, bu başarısızlığın mimarı olarak nitelendirildiğinden İngiliz halkı karşında çok zor bir durumda kalmış ve muhaliflerinin de zorlamasıyla görevinden ayrılmıştır. Ancak 1917 yılında Mühimmat Bakanlığı ve Savaş Bakanlığına getirilmiştir. 1924 yılında tekrar Muhafazakâr Partiye girmiş ve 1924-1929 döneminde Maliye Bakanı olarak görev yapmıştır. 1939 yılında bir kez daha Denizcilik Bakanı, 1940 yılında da Chemberlain’ın yerine başbakanlığa getirilmiştir. II. Dünya Savaşı’nda izlediği savaş politikası ve ABD Başkanı Roosevelt ile kurduğu iyi ilişkiler onu İngiliz tarihinin en önemli devlet adamları arasına sokmuştur. Yine bu dönemde Müttefik Devletlerin Balkanlara kaydırmaya çalıştığı strateji konusunda Ruslarla çalışmış, ancak SSCB’nin burada hâkim duruma geçmesinden de çekinmiştir. Bu yüzden savaşın başından itibaren stratejik önemi büyük olan Türkiye’yi savaşa sokmaya çalışmış, bu konuda Kahire ve Adana’da Türk yöneticileriyle görüşmelerde bulunmuş, ancak Türkiye’nin istediği askerî yardımı vermeye de yanaşmamıştır. Savaş sonrası Avrupa ülkelerinin birleşmesini sağlayan NATO, Avrupa Konseyi gibi kurumların oluşması için büyük çaba göstermiştir. 1951 seçimlerinde tekrar iktidara gelmiştir. 1955 yılında görevlerini Anthony Eden’e bırakarak siyâsetten çekilmiştir.   

[8] Lloyd David Lloyd George (1863-1945), İngiliz siyasetçi, 1916-1922 arasında başbakan. David ön adı, Lloyd George ise soy-adıdır. İngiltere’de Liberal Parti’den seçilen son başbakandı. I. Dünya Savaşı boyunca ülkesini yönetmiş, savaş sonrasında Avrupa’nın yeniden şekillenmesinde baş rolü oynamış, Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalama siyasetini desteklemiş, Kurtuluş Savaşı süresince İngiliz hükûmetini idare etmiş 1920-1922 arasındaki Türk–Yunan Savaşı’nın baş mimarı olmuştur.  

[9] General Maurice Cesar Joseph Pelle (1863-1924), Fransasız kara ordusu subayı ve generali. I. Dünya Savaşı’ndan sonrta  Çekoslovakya’ya gönderilen Fransız Yüksek Komiseri olarak gönderilmiş, 10 Şubat 1921 tarihinde de İstanbul’a Fransız Yüksek Komiseri olarak atanmış, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında TBMM Hükûmetinin İstanbul temsilcisi  Mehmed Abdülhamit (Hasancan) Bey (1870-1943) ile sık sık görüşmüş, İzmir’in kurtarılmasından sonra da Başkumandan Mustafa Kemâl Paşa  ile görüşmek üzere 18 Eylül 1922 tarihinde İzmir’e gitmiş, Lozan Barış Konferansı’nın 23 Nisan 1923 tarihinde başlayan ikinci bölümüne Fransa delegesi olarak katılmış ve Fransa adına  Lozan Barış Antlaşması’nı imzalamıştır.

[10] Komünist Enternasyonal, kısaca Komintern olarak bilinen ve III. Enternasyonal olarak da bilinen, 1919 yılından 1943 yılına kadar var olan, değişik ülkelerdeki komünist partilerin birleşik bir komünist dünya partisi halindeki birliği olup dünya komünizmini savunan siyasî bir örgüttü.

[11] Misak-ı Millî konusunda detaylı bilgi için bkz. İrfan Paksoy, “Bir Milli Siyaset Belgesi: Misak-ı Milli”, 30.01.2024, https://www.eura24.com/yazi/bir-milli-siyaset-belgesi-misak-i-milli-1655.html.

[12] İngilizler, Millî Mücadele döneminde Mustafa kemâl Paşa önderliğinde Millî Mücadele yanlısı unsurları “Kemalistler, Kemalist Güçler” olarak adlandırmaktaydı.

[13] Raymond Poincare (1860-1934). Fransız devlet adamıdır. 1912-1913 döneminde başbakanlık yaptı. 1912 yılındaki başbakanlığı sırasında Fransa’nın I. Dünya Savaşı’na girmesiyle sonuçlanan politikaların belirlenmesinde önemli rol oynamıştır. 1913 yılında da seçildiği Cumhurbaşkanlığı görevini 1920 yılına kadar sürdürmüştür. Beş kez başbakanlık yapmış, Lozan Konferansında da Fransa delegasyonu başkanlığında bulunmuştur.

[14] Kont Carlo Sforza (1872 - 1952); İtalyan diplomat ve faşizm karşıtı bir politikacıydı. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Giovanni Giolitti'nin altında İtalyan dışişleri bakanı oldu. 4 Temmuz 1921'de Giolitti kabinesinin düşüşüne kadar dışişleri bakanı olarak kaldı. Şubat 1922'de Fransa'ya büyükelçi olarak atandı, ancak dokuz ay sonra, Benito Mussolini'nin iktidara gelmesinden sonra 31 Ekim'de görevinden istifa etti. 1926'da sürgüne zorlanana kadar Senatodaki anti-faşist muhalefete önderlik etti. 1937 yılından itibaren sonra sürgündeki İtalyan antifaşizminin fiili lideri oldu. II. Dünya Savaşının sonlarına doğru ülkesine döndü ve Haziran 1944'te Geçici Antifaşist Hükûmetinin üyesi oldu. 1947-1951 döneminde Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı. 18 Nisan 1951'de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu kuran Antlaşmayı imzalayarak İtalya'yı kurucu üyelerden biri yaptı.

[15] Nota: Bir devletin başka bir devlete ya da o devletin elçisine önemli bir siyasal konuyla ilgili olarak yaptığı sözlü ya da yazılı bildiri.

[16] Henry Franklin-Bouillon (1870-1937), Fransız diplomat, siyasetçi ve bakan. Sakarya Zaferi sonrasında Ankara Antlaşması’nı Fransızlar adına imzalayan Fransız diplomat. Paul Painlevee  liderliğindeki hükûmette Eylül-Kasım 1917 arasında Devlet Bakanı olarak görev yapmış, akabinde Fransa için Türkiye konusunda çeşitli diplomatik görevler yürütmüş, İstanbul’daki Fransız temsilcilerle birlikte, Fransızların, Millî Mücadele  karşısındaki tutum ve görüşünün değiştirilmesine katkıda bulunmuş, Ankara Antlaşması’nı  (20.10.1921) imzaladıktan sonra yakınlaştığı Mustafa Kemal Paşa ile yakın dostane ilişkiler kurmuştur.

[17] Elefterios Venizelos (1864-1936). Yunanistan'ın eski başbakanı, Megali İdea (Yunan Büyük İdeali)’nin mimarı ve modern Yunanistan'ın en önemli siyasetçilerinden biriydi. Girit Adası’nın Hanya şehrinde doğmuş, hukuk öğrenimi görmüş, Girit’in Yunanistan’a katılmasını amaçlayan ayaklanmaları düzenlemiş, 1898 yılında Girit komiserliğine atanan Prens Georgios’u düşürdükten sonra, yüksek komiser yardımcılığını elde etmiştir. 1910 yılında Yunanistan'daki askerî yönetimin başkanlığına getirilen Venizelos, Sırbistan, Bulgaristan ve Karadağ  ile  kurduğu  Balkan  Birliğinin  desteğiyle, Osmanlı Devleti’ne açtığı Balkan Savaşı sonucu Girit’in 1913 yılında Yunanistan'a  bağlanmasını  sağladı.  Osmanlılardan  aldığı toprakları kaybetme korkusuyla, I. Dünya Savaşı’nda  tarafsız kalmayı tercih etmiş, ancak, İtilâf Devletleri'nin verdiği teminatla Çanakkale'ye kuvvet göndermeye kalkışınca Mart 1915 ayında Kral Konstantin tarafından istifaya zorlanmış ve istifa etmiş, aynı yıl Ağustos ayında yapılan seçimlerle tekrar iktidara gelmiş, fakat Müttefikler cenahında Sırbistan'ın yanında savaşa girme çabası ikinci kez görevinden uzaklaştırılmasına sebep olmuştur. 1916 yılında Selanik'te muhalif bir hükûmet kurmuş, Haziran 1917 ayında Müttefiklerin baskıyla Konstantin'in, tahtı oğlu Aleksandr lehine bırakmasından sonra Atina’ya ülkenin tek başbakanı dönmüştür. I. Dünya Savaşı'ndan sonra yapılan Paris Konferansında kimi Müttefik liderler nezdinde yaptığı taleplerin kabul görmesi sonucu İzmir’e asker çıkarmış, İzmir ve havalisinin Yunanistan tarafından işgâl edilmesini sağlamıştır. Kasım 1920 seçimlerinde Kralcı ittifak karşısında ağır yenilgiye uğrayınca görevden ayrılmıştır. 1928 yılında millî birlik hükûmetiyle tekrar iktidara gelmiş, bu yıllarda Türkiye'ye karşı barışçı bir siyâset uygulamaya çalışmış ise de ülke içindeki ekonomik dengesizlik, onu 1933 yılında iki kez hükûmetten çekilmek zorunda bırakmıştır. 1935 yılında Girit’in bağımsızlığını ilan etmesi durumunu güçleştirmiş, seçimleri kaybedince Paris’e gitmiş, orada gıyaben ölüme mahkûm edilmiştir. 1936 yılında Paris’te ölmüştür.

[18] Refet Bele (1881-1963): Türk asker ve siyasetçi. Kurtuluş Savaşı’na katılan ilk beş önemli asker şahsiyetten birisidir (diğerleri Mustafa Kemâl Paşa, Ali Fuat Paşa, Kâzım Karabekir Paşa ve Albay Rauf (Orbay) Bey). Kurtuluş Savaşı yıllarında İçişleri Bakanı ve Millî Savunma Bakanı olarak görev yapmış; 1., 2., 5., 6., 7. ve 8. dönem TBMM’de de milletvekili olarak bulunmuştur.

[19] Selahattin Adil (1882-1961); Türk kara ordusu subayı ve generali, siyasetçidir. I. Dünya Savaşı’nda değişik cephelerde görev yapmış, Millî Mücadeleye katılmış, I. Meclis’te mebus olarak bulunmuş, Sakarya Zaferi sonrasında mirliva rütbesine terfi etmiş ve MSB.lığı Müsteşarlığı görevine getirilmiş, Mudanya Mütarekesi’nden sonra İstanbul’un denetimi kademeli olarak komuta ettiği askerî birliğe geçmiş, TBMM tarafından İstanbul Komutanlığı görevine getirilmiş, Savaştan sonra Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyas ile taltif edilmiş, 23 Eylül 1923 tarihinde mirliva rütbesindeyken kendi isteğiyle askerlikten emekliye ayrılmış, TBMM 9. Dönem Ankara milletvekili seçilmiş, 7 Temmuz 1953 tarihinde milletvekilliğinden istifa etmiştir. Anılarını 1983 yılında "Hayat Mücadeleleri" adı altında oğlu Semuh Adil tarafından kitap halinde yayımlanmış, "Çanakkale'den Mektuplar" adlı kitabı da yine oğlu tarafından 2007 yılında yayımlanmıştır.

[20] Şükrü Naili Gökberk (1876-1936), Türk kara ordusu subayı ve generali. 1899 yılında Harp Okulundan teğmen olarak 1902 yılında da Harp Akademisinden kurmay yüzbaşı olarak mezun olmuş, 1907 yılında kurmay binbaşı, 25 Nisan 1915 tarihinde kurmay yarbay, 1 Eylül 1917 tarihinde kurmay albay, 31 Ağustos 1922 tarihinde tümgeneral, 30 Ağustos 1926 tarihinde korgeneral olmuştur. Balkan Savaşı’nda ve I. Dünya Savaşı’nda çeşitli çephelerde görev yapmış, 1 Mayıs 1921 tarihinde Anadolu’ya geçerek 15. Tümen Komutanlığına atanmış ve 15 Eylül 1921 tarihine kadar bu görevini sürdürmüş, bu arada Sakarya Muharebesi’ne de katılmıştır. 29 Temmuz 1922 tarihinde 3. Kolordu Komutanlığına atanmış ve Dumlupınar Meydan Muharebesi’ne katılmıştır. 6 Ekim 1923 tarihinde Kolordusu ile İstanbul’a girmiş 8 Ekim 1934 tarihinde de 3. Kolordu Komutanı iken emekli olmuştur.

FAYDALANILAN KAYNAKLAR

“1922 Mudanya Silah Bırakışımı Sözleşmesi”, https://www.ttk.gov.tr/wp-content/uploads/2016/11/4-1922_ Mudanya.pdf,  Erişim Tarihi: 05.10.2025.

Bakar, Bülent; “Esaretten Kurtuluş: İtilâf Devletlerinin İstanbul’u Tahliyesi”, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl 2009, Sayı: 23, 01.12.2009, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/217265, Erişim Tarihi: 05. 10.2025.

Meydan, Sinan; “İstanbul'un Kurtuluşu 'Gitmek Zorunda Bırakıldılar”, 04.10.2023, https://www.cumhuriyet.com.tr/ yazarlar/sinan-meydan/istanbulun-kurtulusu-gitmek-zorunda-birakildilar-2126261, Erişim Tarihi: 05.10.2025.

Hülagü, Orhan; “Mudanya Mütarekesi”, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1690786, Erişim Tarihi: 05. 10.2025

Paksoy, İrfan; Cihan Harbinde Osmanlı Devleti, Boğaziçi Yayınevi, İstanbul 2018.

Paksoy, İrfan; Büyük Taarruz Destanı, Alka Yayınevi, Trabzon 2023.

Paksoy, İrfan; “Bir Milli Siyaset Belgesi: Misak-ı Milli”, 30.01.2024, https://www.eura24.com/yazi/bir-milli-siyaset-belgesi-misak-i-milli-1655.html, Erişim Tarihi: 05.10.2025.

Roberts, Priscilla; “Churchill, Sir Winston Leonard Spencer (1874-1965)”, 500 Great Military Leaders, Vol. I, (Ed. Spencer Tucker), ABC-CLIO Inc., Santa Barbara - California - USA 2015.

Sarıhan, Zeki; Kurtuluş Savaşı Günlüğü IV (Açıklamalı Kronoloji) Sakarya Savaşı’ndan Lozan’ın Açılışına ((23 Ağustos 1921-20 Kasım 1922), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1996.

Sonyel, Salahi R.; Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, C. III, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2008.

Tosun, Hüseyin, “İtilaf Devletleri Son Birliklerinin 2 Ekim 1923 Tarihinde Türk Bayrağını Selamlayarak İstanbul’dan Ayrılmaları”,  https://atamdergi.gov.tr/tam-metin-pdf/672/tur, Erişim Tarihi: 05.10.2025.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?