
Bir cümleyle başlayan öfke, milyonların diline dönüşüyor. Meclis’teki her parmak sallama, sokakta bir kavganın provası.
Bu dil, ülkenin en yakıcı aynası. Kürsüde öfke yükseldikçe, toplumun sesi kısılıyor.
Kürsüde Yükselen Ses, Sokakta Yankılanıyor
Geçtiğimiz gün Meclis’te tansiyon yine yükseldi. DEM Partili Pervin Buldan, İYİ Parti sıralarına dönüp, “Ülkeye zerre kadar faydanız yok! Haddinizi bilin!” diye bağırdı.
Bu söz, sadece bir cümle değil; Türkiye siyasetinin geldiği üslup seviyesinin yansımasıydı. Artık kürsülerde fikir değil, öfke konuşuluyor; söz değil, ses tonu yankılanıyor
Kürsüde Ne Görüyorsak, Sokakta Onu Yaşıyoruz
Unuttuğumuz bir gerçek var: Kürsüde ne görüyorsak, sokakta onu yaşıyoruz.
Bağıran vekil, öfkelenen bir milleti doğurur. Meclis öfke üretirse, millet nefret tüketir.
Bir siyasetçi bağırır, yüz binler birbirine düşer.
Kürsüde kurulan her cümle, halkın davranış koduna kazınır.
Milletvekilleri sadece yasa yapmaz; davranış biçimi üretir. Kameralar önünde nasıl konuşurlarsa, halk da o dili model alır.
Bir vekil bağırdığında, vatandaş “Demek ki haklı olan bağırır.” mesajını alır.
Bir siyasetçi parmak salladığında, toplum da birbirine parmak sallar.
Bağırmak Haklılık Ölçüsü Oldu
Kızınca bağırmak, karşı çıkınca hakaret etmek... Bu refleks, milleti birbirine düşürüyor.
“Haddinizi bilin.” diyen bir vekil, milyonlara “Sen de haddini bildir.” mesajı veriyor.
Sonra soruyoruz:
Neden kimse kimseyi dinlemiyor?
Neden kimse kimseye tahammül etmiyor?
Çünkü örneği orada, kürsüde görüyoruz.
Bağıranın sesi çıkıyor, sakin olanın sesi kayboluyor.
Meclis artık millete sabır değil, öfke öğretiyor.
Ve o öfke, sokağın diline dönüşüyor
Demokrasinin Dili Nezakettir
Toplum artık siyasetçinin ağzından çıkan her sözü davranışın ölçüsü sanıyor.
Kürsüde öfke varsa, sokakta tahammül bitiyor.
Kürsüde hakaret varsa, sosyal medyada linç başlıyor.
Demokrasinin dili nezakettir, bağırmak değil.
Ama nezaket zayıflık sanıldığı sürece, bu ülke “söz”ün gücünü kaybetmeye devam edecek.
Hiç Kimsenin “Haddinizi Bilin” Demeye Hakkı Yok
Pervin Buldan’ın da, İYİ Parti’nin de, AK Parti’nin de, MHP’nin de, CHP’nin de — Meclis’teki herkesin millete karşı ortak bir sorumluluğu var:
Hiç kimsenin “Haddinizi bilin.” deme hakkı yok.
Oysa demokraside herkesin fikri vardır ama kimsenin haddini bildirme hakkı yoktur.
Kürsü, Milletin Sesi Olmalı
Kürsü bir kavga meydanı değil; milletin sesinin yankılandığı kutsal bir alandır.
Orada öfke değil, akıl yükselmelidir.
Ama bugün siyaset, öfkenin enerjisiyle besleniyor.
Alkış da bağırana geliyor, manşet de.
Bir gün herkes bağırmayı bırakırsa, bu ülke belki de ilk kez birbirini anlayacak.
Bugün Türkiye’de siyasetin dili, toplumun dilini şekillendiriyor.
Kürsüdeki dil, sokaktaki aynadır.
Sorun Bir İsimde Değil, Üslupta
Pervin Buldan örneği güncel olduğu için verdim; ama mesele tek bir isim değil.
Yıllardır Meclis’te hemen her partiden vekilin öfkeye yenik düştüğüne tanık olduk.
Kimi zaman bir bardak uçtu, kimi zaman mikrofonlar söküldü, kimi zaman sözler yumruktan keskinleşti.
Bu tablo artık bireysel öfkenin değil, siyasetin yerleşik üslubunun göstergesi.
Oysa Meclis, milletin iradesinin sembolü; öfkenin değil, aklın merkezi olmalı.
Parti rozetleri farklı olsa da, milletin gözünde tüm vekiller aynı kürsünün sorumluluğunu taşır.
Siyasetçilerin dili gerginleştikçe, toplumun sinir uçları da hassaslaşıyor.