Türkiye’nin ekonomi yönetimi genel olarak incelendiğinde maalesef; sorunları kalıcı çözemeyen, günü kurtarmaya çalışan bir görüntü ortaya çıkıyor. Özellikle 1980 Neo liberal iktisat politikanın ısrarla uygulandığı ortamdan günümüze kadar geçen süreye bakıldığında maalesef resim bu… Bu olumsuz tabloyu değiştirmek yerine geçmişteki hataları ısrarla devam ettiren bir anlayış yakamızı bir türlü bırakmadı. Ya da biz farklı bir programa akıl erdiremedik. Sorun ne olursa olsun kalıcı, planlı bir politikaya odaklanılmadığı için maalesef sonuç hep aynı oldu. Böyle ortamlarda toplumun gazı almak için savunulan temel unsurlar ya kamuda tasarruf ya da reform. Tasarrufu anladık ama bu REFORM neyin nesi?
İşin aslı aslında şu: Durum kötüye gittikçe sanki sorunlar kendiliğinden çözülecekmiş gibi anlatılan koca bir yalandan başka bir şey değil aslında bizim ekonomi yönetiminin reform dediği saçmalık. İşin aslına bakarsanız sorun. “Ben ekonomistim” diye ortaya çıkıp ekonominin “e” harfinden bile anlamayanların ortaya çıkardığı sorunların reçetesinin halka yüklenilmesinden başka bir şey değildir bu laflar…. Burada hazır reform demişken daha önce açıklanan reform paketlerinin akıbetine ne oldu hiç düşündünüz mü, ya da merak edeniniz var mı?
Hadi son bir hatırlatma…. En son açıklanan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” saçmalığıyla ülkedeki eğitim sistemini bitirmekle kalmadılar ülkede çocuklarımıza verilen eğitimin kalitesini Afganistan’daki eğitim sistemi ile yarışır hale getirdiler. Aklıma gelmişken; temel hak ve özgürlükleri, basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, düşünce ve fikir özgürlüğü, hukuk devleti gibi konularda Avrupa Parlamentosu’nun hazırladığı rapora “ÇÖP” diyen kimdir? Hatırlayanınız var mı?
Size ülkenin nasıl bir sona doğru gittiğini tek cümle ile anlatmaya çalışayım: “Düşünün, son imzayı helikopterle yukardan İstanbul’a bakıp ne kadar çok araç var ekonomimiz harika” diye kişi imzalayacak. Tabi tek derdimiz bu değil. İşsizlik, cari açık, bütçe açığı ve tabii ki enflasyon. Şöyle bir soru soralım mesela…. Ekonomik olarak büyüyen bir ülkede halk nasıl fakirleşebilir? Bu soruya cevap verilebilirse işimiz kolay. En son açıklanan veriye göre Türkiye ekonomisi yüzde 5,7 oranında büyüdü. Peki, bu üretim sonucunda oluşan gelir nereye gitti, kimin cebine girdi dersiniz? Başka bir soru da şu: Ekonomik büyüme güzel ve istenen bir şey ise neden kemer sıkıyoruz?
Bu büyüme dediğimiz kavramın altında yatan ise ülkenin ve vatandaşın durumunun özeti sanki.. O da şu: Hani halkı tüketim harcamaları yüzde 7,3 arttı. Şimdi almazsam sonra fiyatı artar mantığı devrede ne yazık ki…. Sanmayın ki tüketim harcamalarındaki artış gelir düzeyindeki artışa işaret ediyor. İşin sırrı nerede biliyor musunuz? Kredi, kredi kartı borçları ve taksitli satışlarda. Sorun bu açıklanan verilerin doğru ya da yanlış olmasında değil ki. Asıl sorun halka bunun karşılığının olmaması.
İŞİN ASLI ŞU;
BÜYÜYEN NE EKONOMİ NEDE FAKİRLER. BÜYÜYEN GARANTİ BORÇLA DEVLETİ VE HAZİNEYİ HORTUMLAYANLAR. TASARRUF TEDBİRLERİ ADI ALTINDA SAÇMALIKLARLA GÜN TÜKETEN DÜŞÜNCENİN O GÜĞZEL DUDAKLARINDAN GARANTİŞ BORÇLARLA İLGİLİ TEK BİR CÜMLEYİ BIRAKIN TEK BİR HARF BİLE ÇIKMADI.
HER MİLLET LAYIK OLDUĞU ŞEKİLDE YÖNETİLİR …..