Kazakistan’da Rus Ayrılıkçılığı Tehlikesi

Kazakistan’da Rus Ayrılıkçılığı Tehlikesi
24-06-2025

Son yıllarda Kazakistan’ın kuzey bölgelerinde yükselen ayrılıkçı söylemler ve sosyal medya üzerinden yayılan "Rusya’ya katılma" çağrıları, Ukrayna’daki Donbas ve Kırım senaryolarını akla getiriyor. Kazakistan'daki Rus varlığını, ayrılıkçılık potansiyelini ve devletin verdiği tepkileri anlayabilmek için meseleyi 20. yüzyılın başındaki Türkistan millî hareketlerinden 1950’lerin Sovyet demografik mühendislik hamlelerine ve 1990 sonrası kimlik inşasına kadar uzanan geniş bir tarihî bağlamda değerlendirmek gerekir.

1905 yılında Kazak aydınları tarafından kurulan, ismini Kazak Türkleri’nin efsanevi atası Alaş Han’dan alan Alaş Orda hareketi, Kazak ve Kırgız halklarının kendi kaderini tayin hakkını savunuyordu. Mustafa Çokay, Alihan Bökeyhan, Mirjaqıp Dulat, Ahmet Baytursun gibi önemli isimler, anayasa temelinde çağdaş bir Kazak-Kırgız devleti hayal ediyordu. Bu siyasi teşebbüs Sovyet yönetimi tarafından bastırıldı, liderlerinin çoğu 1930’larda Türkçülük suçlamasıyla infaz edildi. Alaş Orda’nın kurduğu özerk cumhuriyetin tasfiyesiyle birlikte, Kazak ve Kırgız Türkleri önce tek bir Sovyet cumhuriyetinde bir araya getirildi, ancak bu yapı kısa süre sonra iki ayrı cumhuriyete bölündü. Orenburg bölgesi ise Kazakların tarihî iddialarına rağmen Rusya Federasyonu’na bağlandı.

1930’lu yıllarda uygulanan zorunlu kolektivizasyon politikaları Kazakistan’da büyük bir insanî felâkete neden oldu. 1932–33 yıllarındaki kıtlıkta yaklaşık 1,5 milyon Kazak ya hayatını kaybetti ya da ülkeden göç etmek zorunda kaldı. Bu trajedi, yalnızca demografik değil, sosyal ve kültürel yapının da ciddi biçimde zayıflamasına yol açtı. Bu olay bugün Kazakistan’da bazı aydınlar tarafından soykırım olarak değerlendirilmekte.

Sovyetler Birliği, 1950’lerde tarımsal üretimi artırmak amacıyla "Yeni Topraklar Hareketi"ni (Rusça: целинная кампания) başlattı. Ancak bu kampanya, yalnızca iktisadî gerekçelerle değil, aynı zamanda Kuzey Kazakistan’ın etnik yapısını değiştirmek amacıyla yürütülen bir demografik mühendislik projesiydi. Boşaltılmış ya da seyrek nüfuslu Kazak bozkırlarına, ağırlıklı olarak Rus, Ukraynalı ve Belaruslu İslav nüfus yerleştirildi. 1959 nüfus sayımına göre Kazaklar ülke nüfusunun yüzde 30’undan azını oluşturuyordu. Sovyet yönetimi bu şekilde bölgenin Moskova’ya olan bağlılığını arttırmayı hedefliyordu.

Kısa vadede başarılı gibi görünen tarımsal üretim politikaları, uzun vadede toprak erozyonu, tuzlanma ve verim düşüşü gibi çevre sorunlarına yol açtı. Ancak bundan da önemlisi, bu yerleşimcilerin beraberinde getirdiği Rusça’nın ezici egemenliği ve Kazak olmayan kültürel yaşam tarzı, özellikle kuzey bölgelerde Kazak kimliğini marjinalleştirdi.

Bağımsızlığın ardından Kazakistan’da Kazakça, uzun süreli ihmâlin ardından devletin ilgi odağı hâline geldi. Kamu kurumları, eğitim ve medya gibi alanlarda Kazak Türkçesi’nin yaygınlaştırılması, yeni bir millî kimlik inşasının temel taşlarından biri oldu. Ancak bu durum, bazı Rusça konuşan gruplarda dışlanmışlık hissi doğurdu. Çünkü bu toplulukların önemli bir kısmı, tarihî olarak bölgeyi Rusya adına kolonileştirmek için getirilmişti. Bu da Kazakistan vatandaşlığına rağmen sadakatlerini Moskova’ya yöneltme eğilimini artırdı.

1994 yılında Öskemen’de “Rus Özerkliği” ilân etmeye çalışan bir grup tutuklandı. 2020’li yıllarda ise sosyal medya üzerinden “Kuzey Kazakistan Rusya’ya katılsın” çağrısı yapan kişiler hakkında soruşturmalar açıldı. Bu süreçte Kazak devleti ayrılıkçılığı doğrudan suç kapsamına alan yasal düzenlemeleri yürürlüğe koydu.

Rusya’dan gelen söylemler de zaman zaman bu hassasiyeti artırdı. Resmî medya organları ve siyasetçiler, Kazakistan’daki Rus nüfusun “korunması” gerektiğini ifade eden açıklamalarda bulundular. Bu, Ukrayna’da uygulanan “vatandaşları koruma” siyasetinin Kazakistan için de gündeme gelebileceği yönündeki endişeleri körükledi.

Donbas örneğinde silahlı çatışmalar ve doğrudan müdahale görülürken, Kazakistan’da henüz böyle bir tablo yok. Ancak kimlik, dil ve medya üzerinden yürütülen yumuşak ayrılıkçılık, uzun vadeli bir tehdit oluşturuyor. Kazakistan devleti bu tehdidi erkenden fark ederek Ukrayna’dan farklı olarak çok daha hızlı ve kararlı önlemler aldı. Yine de Ukrayna’daki savaşın Rusya lehine sonuçlanması hâlinde Kazakistan’daki ayrılıkçı eğilimler yeni bir ivme kazanabilir.

1997 yılında başkentin Almatı’dan kuzeydeki Akmola’ya taşınması, sıradan bir idarî düzenleme değildi. Bu kararla birlikte Kazak nüfusun azınlıkta olduğu kuzey bölgelerde merkezî otorite güçlendirildi, güneyden kuzeye göç teşvik edildi ve etnik denge yeniden inşa edilmeye başlandı. Akmola’nın adı önce Astana, sonra Nur-Sultan, ardından tekrar Astana olarak değiştirildi. “Astana” kelimesi, Osmanlı döneminde İstanbul için kullanılan “Asitâne” kelimesiyle aynı kökten gelir ve “başkent” anlamındadır.

Kazakistan bugün de Sovyet döneminde uygulanan demografik ve kültürel mühendisliğin izlerini taşımaya devam ediyor. Bu nedenle, Rus ayrılıkçılığına dair en ufak bir emare bile devlet tarafından ciddiyetle karşılanıyor.

2024 yılında Doğu Kazakistan ilindeki Öskemen şehrinde görülen bir davada, iki Rus kökenli vatandaş, çevrimiçi bir sohbet sırasında Doğu Kazakistan ilinin Kazakistan’dan ayrılması yönünde referandum yapılması gerektiğini tartıştıkları ve başarısız olması durumunda şiddet çağrısı yaptıkları gerekçesiyle beş yıl hapse mahkûm edildi. Bu olay, devletin ayrılıkçılığa katiyyen müsamaha edilmeyeceğinin bir örneği oldu.

Benzer şekilde, Andrey Astahov adlı bir ayrılıkçı, Kazakistan’daki durumdan memnun olmadığını belirten ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e hitaben “Bizi kurtarın” çağrısında bulunduğu bir video yayınladı. Kazak yetkililerini ve Cumhurbaşkanı’nı tehdit eden bu kişi Almatı bölgesinde üç yıl hapis cezasına çarptırıldı. “Vladimir Vladimiroviç, umarım bizi duyarsınız,” diyerek açıkça dış müdahale çağrısında bulunan Astahov’un çağrıları, Rus azınlık arasında yalnızca bireysel bir çıkış değil, giderek yaygınlaşan bir eğilimin işareti olarak yorumlanabilir.

Ukrayna’daki savaşın sonucu, Kazakistan’daki Rus ayrılıkçılığının seyrini doğrudan etkileyecek potansiyele sahiptir. Kazakistan yönetimi bu tehdidin tarihî ve yapısal boyutlarını dikkate alarak geliştirdiği politikalarla şimdilik durumu kontrol altında tutmayı başarmış görünmektedir. Ancak bu coğrafyada demografik ve kimlik temelli kırılganlıkların her an harekete geçirilebileceği unutulmamalıdır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?