Yeni Kaledonya Bağımsızlık Gösterilerinde Azerbaycan Bayrağı

Yeni Kaledonya Bağımsızlık Gösterilerinde Azerbaycan Bayrağı
08-08-2025

Fransa, tarih boyunca İslam coğrafyasındaki dinî azınlıkları kaşıyarak bölgede nüfuz kazanmaya çalıştı. Ancak Dağlık Karabağ deneyiminden sonra Azerbaycan bu oyunu görerek ve Fransa’ya benzer bir stratejiyle cevap vermeye başladı. Azerbaycan’ın Yeni Kaledonya’daki bağımsızlık yanlısı hareketlere verdiği destek, bu stratejik yaklaşımın güncel örneklerinden biri. Fransa’dan tepkiler geç kalmadı: Azerbaycan’ı içişlerine müdahale etmekle, bölücü unsurları desteklemekle ve çifte standart uygulamakla suçladı.

1853’ten beri Fransa işgalindeki bu Büyük Okyanus’undaki ada ülkesi yerlilerin Kanakya dedikleri Yeni Kaledonya’daki son isyan dalgası, yalnızca bir ada halkının bağımsızlık talebini değil, dünya sisteminde köklü değişimlerin habercisi olan jeopolitik kırılmaları da yansıtıyor. Yıllardır Fransa’nın siyasî, ekonomik ve kültürel tahakkümü altında tutulan bu topraklarda, yerli Kanak halkı kendi kaderine sahip çıkmak için ayağa kalktı. Gösterilerde dikkat çeken ayrıntılardan biri ise bazı eylemcilerin Azerbaycan bayrağı taşımasıydı. Üç renkli Azerbaycan ve Özgür Kanakya (Yeni Kaledonya) bayrakları renk bakımından benzerlik göstermektedir.

Mesela, 24 Kasım 2023’te Numea’daki 10.000 kişilik mitingde Azerbaycan bayrağı ön safta yer aldı. Polis tarafından indirilmeye çalışılsa da eylemciler, “Azerbaycan her zaman yanımızda” diyerek bu talebi reddetti. Mart–Nisan 2024’teki protestolarda da Azerbaycan bayrakları Kanak bayraklarıyla birlikte çoğu gösteride dalgalandırıldı. Bu hareket, ilk bakışta anlaşılması güç bir jeopolitik ilişki gibi görünse de dikkatle bakıldığında tarihî katmanlardan yükselen haklı bir refleksi barındırıyor.

16 Mayıs 2024 tarihinde Fransa İçişleri Bakanı Gérald Darmanin bu bayrakların varlığını açıkça dile getirip, “bazı bağımsızlık liderlerinin Azerbaycan ile anlaşması” olduğunu söyledi.

Bakü’nün Yeni Kaledonya’daki bağımsızlık yanlısı hareketlere verdiği destek, sadece ada halkına duyulan bir sempatiyle açıklanamaz. Bu destek, Fransa’nın yıllardır Türkiye ve Azerbaycan’a yönelik çifte standartlarına karşı verilmiş stratejik bir cevaptır.

Fransız devlet aklının onlarca yıldır Türkiye ve Azerbaycan karşıtı pozisyonu, bu ülkelerde giderek daha fazla bir tepkiye yol açmaktadır. Türkiye’nin Afrika’daki diplomatik ve ekonomik etkisini dengelemek isteyen Fransa, özellikle Ermeni diyasporası üzerinden yürüttüğü faaliyetlerle hem Türkiye’yi hem Azerbaycan’ı bölgelerinde zayıflatmaya çalıştı. Suriye’de PKK/YPG unsurlarına maddi ve manevi açık destek, Karabağ’da Ermeni pozisyonunu şartsız biçimde savunması ve Bakü’yü sürekli “etnik temizlik” ile suçlaması, Azerbaycan’ın Fransa’ya karşı bir siyasî mesafe almasına neden oldu. Bu nedenle Bakü’nün Yeni Kaledonya’daki özgürlükçü hareketlere destek vermesi bir şaşkınlık değil; tam tersine çok yerinde bir siyasî duruştur.

Azerbaycan’ın Yeni Kaledonya konusundaki tutumu yalnızca söylemle sınırlı kalmadı; diplomatik ve akademik zeminlerde somut karşılıklar da buldu. 23–24 Ocak 2025’te Numea’da düzenlenen Uluslararası Dekolonizasyon Cephesi Kongresi’nde, Kanak halkı tarafından bir gösterge olarak Azerbaycan bayrağı yeniden göndere çekildi. Bunun yanı sıra 18 Nisan 2024’te Bakü’de, Yeni Kaledonya Kongresi yetkililerinin katılımıyla “Yeni Kaledonya: Tarih, Modern Zorluklar ve Beklenen Gelecek” başlıklı bir konferans düzenlenmiş; aynı toplantı sırasında Azerbaycan Milli Meclisi ile Yeni Kaledonya Kongresi arasında bir işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Ayrıca, Mayıs 2024’te Bakü’de Bağlantısızlar Hareketi (NAM) girişimiyle 14 bağımsızlık hareketi temsilcisinin katıldığı bir toplantı yapıldı ve Yeni Kaledonya halkının haklarına destek bildirgesi yayınlandı. Fransız yetkililer bu destek nedeniyle Azerbaycan’ı “ayrılıkçılara destek vermekle” suçlamıştır.

Fransa, tarihin en büyük sömürge imparatorluklarından biri olarak yüzyıllarca Afrika, Asya ve Okyanusya’da halkların iradesini bastırdı. Bugün, sömürge döneminin sona erdiğini iddia etse de, hâlâ denizaşırı topraklarda bir hegemonya yönetimi sürdürmekte kararlı. Yeni Kaledonya’da bağımsızlık referandumlarını ertelemesi ve oylama süreçlerini manipüle etmesi bu zihniyetin sürdüğünü gösteriyor.

Kanak halkı binlerce yıldır yaşadığı topraklarda Fransızlar tarafından nüfus mühendisliğiyle azınlığa dönüştürüldü. Avrupa’dan getirilen taşıma nüfusun getirdiği hastalıklara binlerce yerli Kanak nüfus telef olurken zamanla göçmenler Dağlık Karabağ ve tarihî Revan hanlığının topraklarında gibi hâkim unsur haline geldiler. Revan Hanlığı toprakları bugün Ermenistan Cumhuriyeti’nin ana hatlarını teşkil etmektedir. Avrupa’dan taşınan nüfusla, yerlilerin siyasî ağırlığı bilinçli biçimde azaltıldı. Tıpkı zamanında Cezayir’deki yerli Müslüman halkın marjinalleştirilmesi gibi, burada da yerli halk baskı altında tutuldu. Fransa bu anlamda sömürgecilikten hiçbir zaman tam anlamıyla vazgeçmedi, sadece biçim değiştirdi.

Yeni Kaledonya’yı 1946’da tek taraflı deniz aşırı toprak ilan ederek bütün ada sakinlerine Fransız vatandaşlığı verdi. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler haksız olarak Yeni Kaledonya’yı kendini yönetmeyen bölgeler listesinden çıkardı. Fransız sömürgesi olan birçok bölge kanlı veya kansız bir şekilde bağımsızlığını elde ederken, Yeni Kaledonyalı Kanaklara bu yol BM eliyle kapatılmış oldu.

İlginç olan, Fransa'nın dışarıda özgürlük ve insan hakları söylemiyle öne çıkarken, kendi ülkesinde en acımasız asimilasyon politikalarını uygulamasıdır. Bretonya, Korsika, Akitanya ve Alzak-Loren gibi bölgelerde yerli diller bastırıldı, asimilasyona uğradı. Gençliğimden beri defalarca gitmeme rağmen Bretonya sokaklarında Breton dilini duyamamanın üzüntüsünü hep yaşamışımdır.

Ayrıca bugün Fransa’da başörtüsü yasağı, camilere yönelik baskılar, İslamî derneklerin kapatılması, Müslümanlara yönelik sistematik dışlama ve linç politikaları sıradanlaştırılmış durumdadır. Ama aynı Fransa, Türkiye ve Azerbaycan’daki etnik talepler konusunda oldukça duyarlıdır. Her fırsatta Kürt meselesi üzerinden Türkiye’ye insan hakları dersi vermeye çalışır. Ermenistan’la dayanışma adı altında, Karabağ meselesinde tek taraflı bir söylem geliştirir. Oysa aynı Fransa, ülkesi içindeki Breton, Bask, Korsikalı ya da Müslüman azınlıklara yönelik yıllardır katı bir asimilasyon uygulamaktadır. Bu çelişki artık gizlenemez noktaya gelmiştir.

Azerbaycan’a dönecek olursak; elbette Karabağ meselesinde ortaya koyduğu duruşla Yeni Kaledonya’daki talepler arasında ilk bakışta bir çelişki olduğu söylenebilir. Ancak bu çelişki sadece yüzeyde geçerlidir. Çünkü Karabağ’da Ermeni nüfusun varlığı, binlerce yıllık doğal bir demografik gerçeklik değildir. Çarlık Rusyası döneminde, özellikle 1828 Türkmençay Antlaşması’ndan sonra İran ve Osmanlı topraklarından yüz binlerce Ermeni Karabağ’a taşınmış, bölgenin Müslüman Türk kimliği sistematik biçimde bozulmuştur. Yeni Kaledonya’nın nüfus dengesi 1853’deki işgalden sonra bilinçli bir şekilde Azerbaycan’a uygulanan politikalara benzerlik göstererek tahrip edilmiştir.

Sovyetler döneminde de bu politika sürmüştür. Yani Karabağ’daki Ermeni varlığı büyük ölçüde bir jeopolitik mühendislik ürünüdür. Buna karşılık Yeni Kaledonya’da Kanak halkı, bu toprağın yerli halkıdır. Fransızlar ise daha sonradan gelen, adanın siyasî yapısını sömürgeci yöntemlerle şekillendiren bir gücü temsil eder. Dolayısıyla iki durum arasında ahlakî ve tarihî açıdan temel bir fark vardır. Azerbaycan’ın Karabağ’da egemenlik hakkını savunması, bir halkı bastırmak değil; tarihî statüyü ve kendi sınırlarını koruma çabasıdır. Yeni Kaledonya'da ise sömürgeciliğe karşı verilen bir mücadeleye destek vermesi, ilkesiz bir tavır değil; tarihî çelişkilere karşı yerinde bir duruş olarak okunmalıdır.

Üstelik Azerbaycan bu duruşu gösterirken, kendi tarihî acılarını da unutmuyor. Sovyetlerin dağılması sürecinde Ermenistan, ülkede yaşayan yüz binlerce Azerbaycanlıyı sürmüş; Sultan 4. Murad Han devrinde Osmanlı ve Safeviler arasında mücadele edildiği Erivan (Revan) ve çevresinde neredeyse tek bir Müslüman kalmamıştır. Camiler yıkılmış, mezarlıklar tahrip edilmiş, kültürel miras iz dahi bırakmayacak şekilde neredeyse tamamen yok edilmiştir. Bugün Ermenistan, monolitik bir kimliğe bürünmüş, farklı etnik ya da dinî unsurların yaşamasına izin vermeyen bir yapıya dönüşmüştür. Buna rağmen Azerbaycan, Batı kamuoyu tarafından sürekli "baskıcı" olarak yaftalanmakta; Fransa gibi ülkeler ise kendi içindeki asimilasyon politikalarını tartışmaya dahi açmamaktadır. Halbuki Azerbaycan’da birçok Ermeni kökenli vatandaş hâlâ yaşamaya devam etmektedir.

Yeni Kaledonya’daki halk isyanı, aynı zamanda Batı’nın kendi iç çelişkileriyle yüzleşme zorunluluğunu da gündeme getiriyor. Bugün “demokrasi” adına dünyaya ayar vermeye çalışan Paris, en temel demokratik hak olan kendi kaderini tayin hakkını tanımıyor. Kanak halkının haklı talebi bastırılıyor, medya kontrol altına alınıyor, gösteriler polis şiddetiyle engelleniyor. Fransa, her seferinde aynı yöntemleri kullanmaya devam etmekte: Sömürge halkını pasifleştirmek, kamuoyunu manipüle etmek ve ardından kontrolü pekiştirmek.

Azerbaycan’ın Yeni Kaledonya meselesinde aldığı duruş, sadece Fransa’ya bir tepki değil; küresel adalet talebine verilmiş bir cevaptır. Azerbaycan tarih boyunca Batılı emperyalistlerin çizdiği haritalarla, dayattığı sınırlarla ve körüklediği etnik çatışmalarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle Fransa gibi bir güce karşı gösterilen her siyasî tepki, aynı zamanda tarihî bir hafızanın sesidir.

Bugün Türkiye ve Azerbaycan, farklı cephelerde aynı baskıcı zihniyetle karşı karşıya. Fransa bu iki ülkeye karşı kullandığı “azınlık hakları” söylemini içeride uygulamamakta, aksine Müslüman azınlıkları dışlayarak toplumsal barışı kendi eliyle sabote etmektedir. Oysa hak ve özgürlük evrenseldir. Bu yüzden Azerbaycan’ın Yeni Kaledonya’daki tutumu sadece bir diplomatik hamle değil; küresel adalet arayışının ve Batı'nın ikiyüzlülüğüne karşı tarihsel hafızanın sesi olarak okunmalıdır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?