Taşkent’te Kurulan Yeni Masa: Orta Asya Zirvesi

Taşkent’te Kurulan Yeni Masa: Orta Asya Zirvesi
07-12-2025

Bugün Taşkent’te kurulan masa, yalnızca bir diplomasi platformu değil; Türk dünyasının geleceğini ilgilendiren bir güç mimarisinin yeni şekli.

Orta Asya Devlet Başkanları İstişare Toplantıları bundan yedi yıl önce, 2018’de Astana’da oldukça mütevazı bir hedefle başlamıştı: Bölge ülkelerinin kendi aralarındaki siyasi gerilimleri azaltmak, ortak sorunlara yönelik diyalog zemini oluşturmak ve uzun yıllardır süren “kapalı kapılar ardındaki soğuklukları” yumuşatmak.

Böylece istişare toplantıları, basit bir mekanizmadan çıkıp Orta Asya’nın kendi kimliğini inşa ettiği diplomatik arenaya dönüştü. Nitekim uluslararası güçlerin bölgeye artan ilgisiyle bu masa giderek daha kapsamlı bir çerçeveye büründü. Artık sadece sınır meselelerinin konuşulduğu bir platform değil, ekonomik entegrasyon projelerinin sunulduğu, bölgesel güvenliğin tartışıldığı, su yönetimi ve lojistik hatlarının planlandığı bir masadan söz ediyoruz.

Fakat bu masanın gelişimi kadar, masanın yeni mimarisi de önem taşıyor. Özellikle 2025 Taşkent Zirvesi, sadece Orta Asya için değil, Türk dünyası bütünlüğü açısından da bir dönüm noktası niteliğinde.

Orta Asya zirvelerinin evrimi: Ne içindi, ne oldu? Bunu anlamak için zirvelerin ilk mantığına dönmek gerekiyor. İstişare toplantılarının ilk yıllarında bölgesel rekabet, su paylaşımı krizleri ve sınır sorunları hâlâ oldukça sertti. Toplantıların amacı, bu sert hatları yumuşatma arayışıydı.

Ancak zamanla:

  • Çin’in Kuşak-Yol projeleri,
  • Rusya’nın Avrasya bütünleşme hedefi,
  • ABD’nin güvenlik merkezli hamleleri,
  • AB’nin enerji ve ulaşım koridorlarına ilgisi,

Orta Asya’yı dünyanın en çok temas edilen bölgelerinden biri hâline getirdi. Bunun sonucunda zirveler, basit bir “gönüllü diyalog” platformundan çıkıp, adeta Orta Asya’nın kendi kurumsal kimliğini inşa etme laboratuvarına dönüştü. Fakat bu dönüşüm, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) açısından bir soru işaretini de beraberinde getiriyor: Bu yeni yapı TDT’yi tamamlıyor mu, yoksa giderek onun yerini mi almaya çalışıyor?

Taşkent’te düzenlenen yedinci zirvenin en önemli olayı, hiç şüphesiz Azerbaycan’ın tam üye olarak kabul edilmesiydi. Mirziyâyev’in bu kararı duyururken vurguladığı “ortak tarih, kültür, aile bağları ve manevi yakınlık” söylemi, Azerbaycan’ın Orta Asya ailesine doğal bir uzantı gibi dahil edildiğini gösteriyordu.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in cevabı ise daha stratejikti: “Orta Asya ve Azerbaycan, dünyada önemi giderek artan benzersiz bir jeoekonomik bölge oluşturuyor.” Bu ifade, Azerbaycan’ın yalnızca kültürel sebeplerle değil, jeopolitik ve iktisadî sebeplerle de bu masaya oturduğunu ortaya koyuyor. Zengezur Koridoru vurgusu da bu stratejik çerçevenin önemli bir parçası.

Azerbaycan’ın masaya oturması, Türkiye açısından sadece bir dostun gelişi değil; masanın geleceği hakkında verilen stratejik bir sinyaldir. Çünkü Azerbaycan, Kıbrıs’tan Suriye’ye, Karabağ’dan Doğu Akdeniz’e kadar Türkiye ile tam uyum içinde hareket eden tek aktör. Bu katılım Türkiye’nin dolaylı görünürlüğünü artırıyor.

Ne var ki Orta Asya’nın diğer ülkeleri, Türk dünyasının ortak stratejik meselelerinde –Kıbrıs, Karabağ, Ermeni propagandası, güvenlik hatları gibi– her zaman Türkiye ile aynı perspektifi paylaşmıyor.

Taşkent Zirvesi, iddiasız bir toplantı değildi. Kayda değer projeler dile getirildi: Dijital transit koridorundan Trans-Afgan hattına, Çin–Kırgızistan–Özbekistan demiryolundan Hazar–Karadeniz bağlantısına kadar sunulan projeler, dikkat çekici biçimde TDT’nin yıllardır geliştirdiği başlıkların neredeyse aynısı.

Bunun haricinde su yönetimi ile ilgili su kullanım planı ve ortak film projeleri, İpek Yolu turizmi ve Göçebe Oyunları adındaki ata sporları yarışmaları gibi kültürel faaliyetler.

Kâğıt üzerinde bu başlıklar Orta Asya’nın ekonomik birliği yolunda önemli merhalelere girildiğini gösteriyor. Bu tablo ilk bakışta umut verici görünse de, daha dikkatli bakıldığında projelerin önemli bir kısmı TDT’nin yıllardır üzerinde çalıştığı entegrasyon başlıklarının birebir benzeri. Bu da şu soruyu kaçınılmaz kılıyor: Bu projeler TDT’yi destekliyor mu, yoksa onun yerini mi almaya hazırlanıyor?

Son yıllarda Çin, ABD ve AB’nin Orta Asya ile kurduğu ilişkilere baktığımızda ortak bir eğilim görülüyor: TDT yokmuş gibi davranmak.

  • Çin, demiryolu projelerini ülke ve bölge bazında yürütüyor, ama TDT’yi muhatap almıyor.
  • ABD, güvenlik zirvelerine bölge ülkelerini çağırıyor, ama TDT’ye yer vermiyor.
  • AB, enerji ve dijital koridorlarda TDT yerine ülke hükümetleriyle çalışıyor, TDT’nin kurumsal yapısını tanımıyor.

Neden? Çünkü TDT, Türkiye merkezli, kültürel birliği olan, stratejik vizyona sahip, bağımsız hareket edebilen bir bütün. Büyük güçler için kontrol edilmesi zor bir yapı.

Orta Asya ise kendi mekanizmalarını kurdukça, bu mekanizmalar büyük güçler için TDT’yi devre dışı bırakmak adına kullanışlı araçlara dönüşüyor. Türkiye masada yoksa, masayı kuran ve yöneten başkası oluyor. Azerbaycan’ın dahil olması elbette olumlu; fakat asıl kritik soru şu: Orta Asya zirveleri neden TDT ile koordineli ilerlemiyor? Bunun doğuracağı sorunlar çok büyük:

  1. Çifte ajanda riski: Aynı ülkeler bir masada bir söz, diğer masada başka bir söz verebilir.
  2. Kurumsal dağınıklık: Birbiriyle paralel ama uyumsuz projeler ortaya çıkar.
  3. Önemli bir askeri ve ekonomik güç olan Türkiye’nin görünürlüğü düşer: Ankara karar süreçlerinin dışında kalır; bu ise bölge ülkeleri açısından güvenlik zaafiyeti oluşturabilir.
  4. Orta Asya büyük güçlerin oyuncağına dönüşür: Çünkü aralarında tam bir stratejik birlik yoktur.

Türk dünyasının en büyük sorunlarından biri, tarihî bilinçsizliktir. Tarihî bilinçsizlik sadece diplomatik değil, stratejik bir maliyettir. Son otuz yılda bunun bedelini sık sık gördük.

  • Kıbrıs meselesinde dayanışma eksikliği.
  • Karabağ döneminde gecikmeli ve isteksiz destek.
  • Ermeni lobisinin manipülasyonlarına karşı gösterilen zayıf duruş.

1997’de Kırgız liderliğinin Ermenistan ziyaretinde tarihî hassasiyetleri ciddiye almaması bunun bir örneğiydi. Akayev dönemi bu bilinçsizlikle anılır. Bu tutumun uzun vadeli etkileri ise bugün daha net görülüyor.

Buna karşılık olumlu bir örnek de var: Tokayev, 2024 Erivan ziyaretinde sözde soykırım anıtına gitmeyi reddetti. Bu, bölgedeki yeni nesil liderlerin daha bilinçli olduğuna işaret ediyor. Fakat genel tablo hâlâ sorunlu: Azerbaycan dışında hiçbir ülke Türkiye ile tam stratejik uyuma sahip değil. Buna rağmen hâlâ Kıbrıs Türkleri’nin haklı davasına gereken desteği vermekten imtina etmiştir.

Bununla birlikte Taşkent’te kurulan masa Türkiye için hem bir fırsat hem bir sınav: Azerbaycan ile güçlü uyum Türkiye için jeopolitik bir sigortadır. Ancak TDT’nin gölgelenmesi durumunda Türkiye masanın dışında kalabilir. Bu durumda Orta Asya, büyük güçlerin kolay yönlendirdiği, parçalı bir alan hâline gelir. Azerbaycan’ın uyumu değerlidir ama Türkiye’nin bölgesel etkisini garanti etmeye yetmez.

Bu yüzden Türkiye’nin önünde iki seçenek var:

  1. Yeni masaya dahil olup süreçte etkin olmak.
  2. Ya da kendi masasına –TDT’ye– ağırlık koyup Orta Asya’yı koordinasyona ikna etmek.

Bugün Taşkent’te kurulan masa, yarın Türk dünyasının kaderini çizecek; Türkiye bu masada yoksa, masayı başkalarının kurması kaçınılmaz olur.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?