
Kırgızistan’da 2025’te yürürlüğe giren yeni medya yasası, yüzeyde sadece sıradan bir dil düzenlemesi gibi görünebilir. Ancak bu yasa, teknik değil derin bir tarihî anlam taşımaktadır. Çünkü bu adım, yalnızca kelimelerin değil, bir halkın bastırılmış hafızasının yeniden dirilişine işaret etmektedir.
Yeni düzenlemeye göre, kamu yayıncılığı ve devlet belgelerinde artık Kırgızca esas dil olacak. Özel medya organları da içeriklerini Kırgızca altyazıyla sunmak zorunda. Bu, geç kalmış ama değerli bir dönüşüm. Zira Kırgızca, bağımsızlığa rağmen hâlâ Rusça’nın ezici hakimiyeti altında ezilmekteydi.
Oysa bu hafıza, zamanında işgalcilerin kurşunuyla bastırılmıştı.
Önce Kırgızca’yı, Türkistan’ın bin yıllık millî yazı dili olan Hakaniye Türkçesi’nden türemiş Çağatay Türkçesi ile bağlarını koparıp, yerel ağızlardan millî Kırgız yazı dilini oluşturdular. Sonra bu dili yaşatmaya çalışan aydınları susturdular.
1938’de Sovyetler, Orta Asya’daki Türk aydınlarını sistematik biçimde tasfiye etti. Kırgızistan’da 137 aydın, yazar, akademisyen ve siyasetçi, Çon-Taş adlı bir bölgede gizlice kurşuna dizildi. Suçlamalar bilindikti: Karşıdevrimcilik ve Pantürkizm. Fakat yok edilmek istenen aslında bedenler değil; dilleriydi, hafızalarıydı, düşünce biçimleriydi.
İnfaz edilenler arasında kimler yoktu ki:
- Kasım Tınıstanov – Kırgız dilbilimci, şair, oyun yazarı, eğitimci ve gazeteci; daha 37 yaşındayken hayattan koparıldı. Bugün Bişkek’in merkezinde bir sokağa adı verilmiştir.
- Yusup Abdrahmanov – Kırgızistan başbakanlarından biri; “Pantürkist emelleri” gerekçesiyle 37 yaşında Rus kurşununa kurban gitti.
- Törekul Aytmatov – Ünlü yazar Çingiz Aytmatov’un babası. 56 yıl sonra kemikleri Çon-Taş’tan çıkarıldığında, oğlu Çingiz Aytmatov “Baba, elli yıldır seni arıyordum, neredeydin?” diye ağlayarak babasının kemiklerine sarıldı.
Bugün bu insanlar, Bişkek yakınlarındaki Ata Beyit (Ataların Mezarı) adlı anıt mezarlıkta yatıyor.
İşte bu tarihî arkaplân göz önüne alındığında, yeni yasanın önemi daha da belirginleşmektedir. Yasa, yalnızca medyada Kırgızcanın öncelikli kullanımını zorunlu kılmakla kalmıyor, aynı zamanda bir zihniyet devrimi niteliği taşıyor.
Yasaya göre kamu yayınları artık çoğunlukla Kırgızca yapılacak. Yabancı medya içerikleri, Kırgızca altyazı ile yayınlanmak zorunda. Devlet kurumları, haber bültenleri ve resmî belgelerde Kırgızcayı esas dil olarak kullanacak.
Bu, Kırgızcayı yalnızca korunması gereken bir miras değil, kamusal hayatın aslî dili haline getirme çabası ve aynı zamanda Rusya’dan bağımsızlığın tescilidir.
Ancak maalesef bazı zorlukluların aşılması gerekmektedir. Bişkek’te Kırgızca eğitim görenlerin oranı %25’in altında. Medya çalışanlarının çoğu haberi önce Rusça yazıyor. Akademik içerik ve arşivlerin büyük kısmı hâlâ yalnızca Rusça.
Yasa umut verici ama yeterli değil. Gerçek bir dönüşüm için eğitim, dijital içerik üretimi ve kültür politikaları alanında da eş zamanlı ve kararlı adımlar atılması gerekmektedir.
Her dil, bir kimlik biçimidir. Ama adı Orta Asya olarak değitirilen Türkistan’da Rusça, sadece bir iletişim aracı değil, egemenliğin ve modernitenin simgesi olarak sunuldu. Kırgızistan’da da bu durum hâlâ değişmiş değil.
Anayasal olarak Rusça, Kırgızca’nın yanında “resmî dil” statüsünde. Devlet yazışmalarının çoğu hâlâ Rusça yapılıyor. Parlamento oturumlarında milletvekilleri çoğunlukla Rusça konuşuyor. Teknik eğitim, sağlık hizmetleri, bilimsel yayınlar ağırlıklı olarak Rusça.
Televizyondaki açık oturumlarda hep dikkatimi çeken bir durum vardı: Konuşmasına Kırgızca başlayıp Rusça bitiren, Rusça başlayıp Kırgızca bitiren kişiler… Egemen bir ülkeye bunu yakıştıramamıştım.
2002 yılında Bişkek’te ilk kez bir kitapçıya girdiğimde, raflarda Kırgızca kitap aradım. Roman, şiir, çocuk kitabı, ne olursa... Ama nafile. Raflar tamamen Rusça kitaplarla doluydu. Hatta yerli yazarların dahi çoğu Rusça yazıyor, Rusça yayımlanıyor ya da Rusça düşünüyordu.
Bir dil yalnızca yasalarla değil, gündelik hayatla yaşar. Ve eğer o hayatın hiçbir köşesinde yoksa, o dil resmî dahi olsa, görünmez olur. Bu manzara bana şunu gösterdi: Rusların hafıza silme operasyonu, Kırgızistan’da acıklı bir şekilde etkili olmuştu.
Rusya, dil politikasını açıkça bir etki alanı aracı olarak kullanıyor. Vladimir Putin’in tehdidi meşhur sözüyle tescillenmektedir: “Rusçanın konuşulduğu her yer, Rus dünyasının parçasıdır.”
Bu anlayışla, Ukrayna’da Rusça konuşulan bölgeler işgal edildi. Kazakistan’ın kuzeyindeki ayrılıkçılık sürekli gündemde tutuluyor. Kırgızistan’daki her dil reformu ise Moskova tarafından "azınlık hakkı ihlâli" olarak hedef alınıyor.
Rusça, Moskova’nın sessiz ama istikrarlı bir jeopolitik baskı aracıdır. Kırgızistan’da Rus azınlık sayıca çok az olsa da, medya, STK ve ekonomi üzerindeki etkileri hâlâ belirgindir.
Kırgızistan’ın yeni dil yasası, bir halkın önce susturulup sonra dirilişine verilen gecikmiş bir cevaptır. Kurşunla bastırılanlar mezarlarda susarken, şimdi bir yasa ile bir dil yeniden ses buluyor.
Bu yasa tek başına yeterli olmayabilir, fakat millî iradenin beyanıdır, önemli bir başlangıçtır.