Rus Medyasında Azerbaycan üzerinden Türk Düşmanlığı

Rus Medyasında Azerbaycan üzerinden Türk Düşmanlığı
29-07-2025

Yekaterinburg’da yaşanan linç girişimi ve ardından gelen Sputnik Azerbaycan baskını, yalnızca diplomatik bir gerilim değil, daha derin bir ideolojik dönüşümün işaretidir. Rusya’da Türk ve Müslüman topluluklara yönelik psikolojik, kültürel ve hukuki baskılar, Ukrayna savaşının yol açtığı içe kapanma sürecinde hız kazanıyor. Bu baskılar sadece fizikî değil; kimlik ve tarih üzerinden de yürütülen sistematik bir itibarsızlaştırma süreci içeriyor.

Özellikle Kuzey Kafkasya, Tataristan, Başkurdistan’dan Rusya vatandaşı olanlar ile Türkistan ve Azerbaycan kökenli göçmenler hem kolluk kuvvetleri hem medya eliyle hedef haline getiriliyor. Bu süreçte baskılar yalnızca güvenlik politikalarıyla açıklanmıyor. Aynı zamanda bu gruplara psikolojik bir eziklik duygusu dayatılıyor, tarihî kimlikleri yok sayılıyor ve potansiyel tehdit gibi gösterilerek toplum genelinde dışlayıcı bir iklim yaratılıyor. Böylece hem bu topluluklar sindiriliyor, hem de Rus toplumu olası bir çatışmaya karşı zihnen hazırlanıyor.

Sputnik’in Bakü ofisinin kapatılmasıyla başlayan kriz, yalnızca diplomatik bir çekişme değil. Olay sonrası bazı Rus yorumcuların kullandığı ifadeler oldukça dikkat çekiciydi:

“Azerbaycan, Rusya’ya sadakatsizlik ediyor. Tarih boyunca böyle bir devlet zaten olmamıştı.”

Bu cümleler yalnızca öfke değil, aynı zamanda kasıtlı bir tarih inkârının dışavurumudur. Kremlin’e yakın medya kanallarında ve Telegram gruplarında sıklıkla şu tür iddialar dillendiriliyor:

“Azerbaycan hiçbir zaman gerçek bir devlet olmadı.”

“Türkî topluluklar Rusya içinde ayrılıkçıdır.”

Rus medyasının “Azerbaycan’ın 1918’den önce devleti yoktu” iddiası tarihî ve kültürel olarak temelsizdir. Bu Türk tarihini temelden inkârdır. Aksine, Azerbaycan toprakları tarih boyunca önemli başta Türk olmak üzere muhtelif İslâmî devlet yapılarına ev sahipliği yapmıştır:

  • Şirvanşahlar (8.–16. yüzyıl)
  • Selçuklu ve İlhanlı egemenliği (11.–14. yüzyıl)
  • İldenizli Atabeyliği (1136–1225)
  • Safevîler (1501–1736)
  • Osmanlı egemenliği dönemleri
  • Gence, Karabağ, Kuba, Şirvan, Nahçıvan, Şeki gibi bağımsız hanlıklar

Ancak özellikle iki büyük Türk devleti, Azerbaycan’ın tarihî devlet geleneğine dair yürütülen inkâr politikasını tamamen geçersiz kılar:

Karakoyunlular (1380–1468): Başkentleri Tebriz olan bu devlet, Azerbaycan, Irak ve Doğu Anadolu’ya kadar uzanan güçlü bir siyasi yapılanmaydı. Hükümdar Cihan Şah, hem siyasî hem kültürel bir devlet adamı olarak dikkat çekmiştir. Türkçe ve Farsça şiirler yazan bir aydındı.

Akkoyunlular (1378–1501): Uzun Hasan döneminde zirveye ulaşan bu devlet, Osmanlı ile mücadeleye kalkışmış ve Otlukbeli Savaşı’nda karşı karşıya gelmiştir. Akkoyunlu sarayı, bilim, edebiyat ve devlet yönetimi açısından Safevîlere doğrudan öncülük etmiş; merkezi yine Tebriz olmuştur.

Bu iki devletin kurumsal yapıları, halkla ilişkileri, dil politikaları ve diplomatik faaliyetleri, Azerbaycan’ın modern öncesi dönemde devlet olma kapasitesini güçlü şekilde ortaya koymaktadır.

Ancak sorun yalnızca tarihî gerçekliğin inkâr edilmesiyle sınırlı değildir. Bu inkâr, aynı zamanda günümüzde yürütülen kültürel ve siyasi baskının zeminini oluşturmaktadır. “Devlet olamamışsınız, tarihiniz yok” söylemi; halkın psikolojisinde aşağılanma, güvensizlik ve dışlanmışlık hissi yaratmak için kullanılmakta; bu da siyasî itaati ve sessizliği pekiştirmektedir.

Bu nefret kampanyası bireysel değil, sistematik ve çok katmanlıdır. Kremlin’e yakın medya figürleri ve propaganda araçlarında da bu düşmanlık resmi söyleme taşınmıştır:

  • RIA‑FAN ve Life.ru gibi medya kuruluşları Azerbaycanlıları “etnik mafya” ve “paralel yapılanma” gibi ifadelerle kriminalize etmekte, Azerbaycan diyasporasını hedef göstermektedir.
  • Dmitri Steşin, Komsomolskaya Pravda muhabiri ve Telegram yayıncısı olarak “Azerbaycan ikinci cephe olabilir” gibi açıklamalarıyla etnik gerginliği medya üzerinden artıran aktörlerden biridir.
  • Marat Başarov, Kazan Tatar kökenli bir oyuncu ve televizyon yüzüdür. Rusya’da bazı siyasi programlarda ve söyleşilerde milliyetçi tonları destekleyen görüşler beyan etmiş, Türkiye ve Azerbaycan karşıtı söylemlere zemin hazırlamıştır.
  • Vladimir Medinski, tarihî gerçekliği inkâr eden resmi söylemlerin başını çekmektedir. Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olarak meşruiyetini sorgulayan açıklamaları hem Türkiye hem Azerbaycan nezdinde yoğun tepki toplamıştır.
  • Tarihçi Aleksandr Dyukov, “Azerbaycan devleti ancak Sovyet yapımıdır” gibi akademik görünümlü iddialarla tarihî meşruiyeti çarpıtmakta, ideolojik propagandanın zeminini hazırlamaktadır.

Telegram, VKontakte ve YouTube gibi sosyal medya ve mesajlaşma platformlarında yayılan nefret söylemleri—örneğin:

“Azerbaycan’a atom bombası atalım”,

“Bakü yakında Rus vilayeti olacak”,

“Türkler sadakat bilmez”—

Gibi aşırı sloganlar hem hedef kitleye yönelik psikolojik baskının araçlarıdır hem de Rus toplumunda etnik bir çatışmaya yönelik zihinsel hazırlığı derinleştirmektedir.

Öte yandan, Kremlin’e yakın çevrelerin desteklediği trol ordusu, halk arasında “Putinbotlar” olarak anılıyor. Bu yapı yalnızca Rusya içi bilgi ortamında değil, aynı zamanda Orta Avrupa’daki bazı ırkçı oluşumlara kadar uzanarak etkide bulunabilmektedir.

Yekaterinburg olaylarının yankısı hâlâ sürüyor. Linç girişimi sonrası gözaltına alınan bazı Azerbaycanlılar hâlâ tutuklu. Öte yandan, Türkiye’deki yüzyılın depreminde yardım faaliyetleri ile dikkat çeken Azerbaycanlı gurbetçilerin Rusya’daki lideri Şahin Şıhlinski hakkında da arama kararı çıkarıldığı yönünde bilgiler basına yansıdı. Bu tarz simgesel aile isimleri üzerinden oluşturulan kriminal dosyalar, yalnızca bir güvenlik soruşturması değil, aynı zamanda bir “kimlik hedefleme” aracı haline gelmiş durumda.

Sonuç olarak bu yaşananlar, yalnızca Azerbaycan’a değil, Türk dünyasının tamamına yönelik bir tarihî ve kültürel bastırma politikasının parçasıdır. Tarihî meşruiyetin inkârı, psikolojik baskı ve sosyal dışlama, Rusya’nın kendi iç sorunlarını etnik gerilim üzerinden dışa yansıtma stratejisinin bir parçası hâline gelmiştir. Bu da Rusya’nın her zaman ne kadar tehlikeli bir komşu olduğunun açıkça göstergesidir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?