Mekke'ye Selamlar

Mekke'ye Selamlar
05-02-2024

Benim bir hayalim vardı, gerçek oldu. İstiyordum ki, etrafımdaki herkes namaz kılsın. Genelde namaz vakti girince birkaç kişi ortamdan sessizce ayrılıp namazını kılıp gelir. Geri kalanlar için hayat ara vermeksizin devam eder. İsterim ki ezanla şöyle bir dirilelim. Birbirimize; haydi namaz kılıp öyle devam edelim diyelim. Biliyorsunuz ki bu pek öyle olmuyor.

 

Mekke'ye gidince ezana ayarlı bir hayat yaşamaya başladım. Etraftaki herkes akın akın Kâbe’ye koşuyor, ezan okununca yer bulmak zorlaşıyor, mahşerin bir provası yaşanıyordu. Her yer abdest alan, namaz kılan, Kuran okuyan, zemzem içen insanlarla dolu. Bir saat erken gidince Kâbe’nin iç avlusunda yer bulabiliyorduk. Gecikince dışarıda kılıyorduk. İkisi de ayrı güzeldi. 

 

Kâbe’ye giderken erkekler ihram denilen iki parça beyaz örtü giyiyorlar. İhram, kefenin provası yetişkinler için. Çocuklar için ise kundak gibi. Minicik elleri ve ayakları o beyaz örtünün kenarından çıkıp bıdıl bıdıl yürümelerini hiç unutmam. En güzel yürüyüşümüz Kâbe’ye doğru olandı Mekke’de. 

 

Tavaf ile birlikte kalbimizin frekansını Kâbe’ye ayarlamış olduk. Önceden de hep bir şeyler söylüyordu kalbim ama cızırtılı geliyormuş meğer. Duyuyormuşum da tam anlamıyormuşum. Tavafla birlikte cızırtı kesildi. Bir huzur, bir sükûn yayıldı. Gitmeseydim, yaşamasaydım bilmezdim. Gönlüm Mekke’yi arzular, andıkça gözlerim dolar diyen ilahinin sözlerini daha iyi anlıyorum. 

 

İşin açığı O’nu ilk gördüğümde o kadar etkilenmedim, ağlayamadım da. Beytullah yavaş yavaş içime işledi, gönlüme girdi. Azar azar kalınlaştı aramızdaki bağ. Dönünce anladım ki bir yerde kördüğüm yapmış bu bağ. Benim gördüğümden öte bir şeyler olmuş. Adı yok ama etkisi öyle çok ki. Gönül sızısı, bir yitiğin acısı, tekrar görme arzusu, damla damla gözyaşı, bedenin dönüp ruhun orada kalışı... Gidenlerin dönüşte tekrar gitmek istediğini duyunca ben de öyle hisseder miyim acaba diye düşünürdüm. Abartı gibi gelirdi bazen. Öyle haklılarmış ki. Az bile söylemiş söyleyenler. 

 

Kâbe’nin başından kuşlar hiç eksik olmuyor. Avlusu da kuşlarla dolu. Edilen duaları kanatlarına takıp bir yerlere uçuruyorlar. Kuşlar ne kadar şanslı… Bu dünyada cenneti yaşıyor olmalılar. Özgürce uçuyor, eğilip su içiyor, doğrulup şükrediyor, bulursa yem didikliyorlar. Aslında Mekke ve Medine’dekiler şanslı. Yoksa hiçbir kuş sapandan çıkan taşlara hedef olmazdı cenneti yaşasaydı. Hiçbiri avlanmazdı zalimlerce. Hiçbirine hızla geçen bir araba çarpmazdı. 

Cennet yok dünyada hiçbir kuşa ya da insana. Olmasın da zaten ama gerçek bir cehennem varken neden bu dünyada bir benzeri yaşatılıyor bazı insanlara? Neden insan insanın cehennemi oluyor? Filistin'de, Doğu Türkistan’da cehennemi yaşayarak cennete gidiyor insanlar. Bu dünyaya kızgın, küskün ve sitemli gidiyorlar. Tanrıya değil, hâşâ bu sitem. Zalimlere ve susan seyircilere. Mekke'de her milletten binlerce insan var. Hepsi de Müslüman. Otellerin önüne her gün onlarca araç kafile kafile insan getiriyor. Bu ülkeler, bu şirketler, bu otobüsler yönünü bir günlüğüne zulüm neredeyse oraya çevirse, binlerce insanı oraya yığsa bu sorunlar çözülmez mi? Mescid-i Aksa özgür olmaz mı? Kâbe’de bir oluyoruz, bütün oluyoruz. Orada neden ayrılıyoruz bilmiyorum. Çok dua ettim bu zulmün bitmesi için. Rabbim kabul etsin.

 

Bir yandan tavaf etmek, bir yandan dua etmek, bir yandan Kâbe’yi seyretmek... Kazanç üstüne kazanç. Ben tavaf sırasında yanımda çocuklar olunca gözümle hep onları takip ettim. Rahatça dönenler gibi olmadı benim tavafım. Yine de Beytullah sevgisi, ilmek ilmek işlemiş içime ben fark etmesem de. Bunu dönüşte anca anlayabildim. Türkiye'de ilk ezanı duyduğumda içim burkuldu. Ezan okunuyor ama caddede, sokakta, evde bir kıpırtı, hareket, heyecan yok... Şimdi orada olsaydım diye başladım hüzünlenmeye. Boşluğa düşmüş gibi değil bu his. Ayrılık acısı gibi, alışkanlığın eksikliği, bir yitiğin farkına varmak gibi. Birkaç gün sonra yanmak da tütmemek gibi. 

 

Bir kuş olsam uçsam sana. 

Süzülsem sokaklarında.

Çiğdem olsam, çiçek açsam. 

Kavuran o toprağında. 

Döneceğiz, vahyin kalbi döneceğiz. 

Geleceğiz, Mekke bir gün geleceğiz. 

 

Tavafta bazen özellikle altınoluk etrafında seyrekleşiyor insanlar. O vakit sanki sadece ben de Beytullah varmış da tüm binalar, tüm insanlar, tüm sesler silinmiş gibi oluyor. Aklıma gelen duaların puntoları büyüyor, içimdeki çağlayanların debisi artıyor o an. Bismillahi Allahu Ekber... İsmin ne büyük Allah’ım. Yaratıkların ne güzel… Kurduğun düzenin eşi benzeri yok. Gezegenler ne güzel dönüyor güneşin etrafında. O da Samanyolu'nda. Elektronlar dönüyor atom çekirdeğinin etrafında. Ben de onlara uydum, dönüyorum Senin için Sana doğru kul olmaya. Kabul et Allah’ım. 

 

Bizlere orada Duyufur Rahman deniliyor, yani Rahman'ın misafirleri. Öyle olunca orada gördüğümüz ikramların ardı arkası kesilmiyor. Avluda, iç kısımda, tavaf ve say yaparken birçok kişi benim çocuklara şeker, bisküvi, hurma, balon ceviz gibi ikramlarda bulundu. Gelene kadar bir torba şeker yemişlerdir, bayram gibi. 

 

Bir gün namaz kılmak için yer aradığım esnada kadının biri elime üç beş tane ceviz içi tutuşturdu. O an cevizi yemedim, çantaya attım. O akşam tavafta ve Say’da hiç kimse bize bir şey vermedi. Çok da beklentiye girmiştim. Normalde fazlaca geldiğinden çocuklarınkinden tırtıklıyordum bazen. O gün eli boş geçirdik. Ertesi gün de bu böyle devam etti. Bu işte bir yanlışlık var diye düşünürken jeton düştü. Affet Allah’ım dedim. Veren kadını çok beğenmediğimden cevizi de yememiştim. Buradaki ikramlar insandan geliyorsa da Rahman’dan bilmeliydim. Buradaki düğümü çözer çözmez anında şeker bisküvi gelmeye başladı bile. Otele dönüşte cevizden büyük mutlulukla yedim.

 

Size anlattıklarımdan çok anlatamadıklarım var. Sadırdan satıra inmez bazı şeyler. O yüzden asıl olan herkesin kendisinin görüp yaşamasıdır. Size toz pembe, uçuş uçuş bir hava vermiş olabilir sözlerim. Hislerim öyle lakin Mekke ve Medine bu güzelliklerinin yanında bir imtihan dünyası aynı zamanda. Kimin kimle ve neyle imtihan olacağı belli olmaz. Hacı sabır sözünü çok duydum orada. Kalabalık, beklemek, sıcak… Bunların her biriyle karşı karşıya kalıyor insan. Özellikle de Mekke’de. Bunun da akılda olması gerekir. Mekke'nin Rahman isminin, Medine'nin Rahim isminin tecelligâhı olduğunu düşünüyorum. O pamuklara sarılmışlık hissi, o sırtını sağlama almışlık hissi, kalp anahtarının kilidine uymuşluk hissi sadece oraya has yaşanır.

 

Allah'ın evine misafir olmak, Peygamberimizin ziyaretinde bulunmak bu kadar güzelse, Allah'ın kendisiyle buluşmak kim bilir ne kadar güzeldir. Hesap gününde O’nun huzurunda olmak eminim ki kullarına ayrı bir huzur ve güven verecektir. İlla ki biz oraya günahlarımızla gideceğiz, kırık dökük ibadetlerimizle gideceğiz ama yine de o merhametten payımızı alacağız bence. Çünkü Rabbimiz bize kendisini öncelikle Rahman ve Rahim olarak tanıtıyor. Bunu Besmele’den biliyoruz, Fatiha'dan biliyoruz… Üzerimizden merhametini ve sevgini eksik eyleme Allah’ım.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?