Savaş ve Güven

25-02-2022

      Maalesef aylardan beri bu köşede dile getirdiğimiz olası menfur olaylar gerçekleşmeye başladı. Rusya artık sekiz yıllık hummalı bir askerî, siyasî ve hem de ekonomik hazırlık neticesinde Ukrayna ile ilgili son karar aşamasına geldi. Tüm tehdit ve baskılara rağmen Rusya devlet başkanı Putin Ukrayna’dan bağımsızlık ilan etmiş iki sözde ‘halk cumhuriyetini’ bağımsız devlet olarak tanıdı. Halbuki komünist ifade kokan sekiz senedir var olan halk cumhuriyeti şeklinde devlet isimlendirmesi Batı’da şimdiye kadar dikkat çekmemişti. 2015’te Batılıların Ukrayna’ya sorunu barışçıl şekilde çözme adına dayattığı Minsk Mutabakatı bu sözde ayrılıkçı yapıya bir nevi kurumsallık kazandırıp uluslararası kurallara göre bir şekilde muhatap olabilme niteliği edindirmişti.

     Putin’in bu tanıma kararı ile birlikte onun deyimiyle bölgedeki Ruslara karşı olası bir soykırımı engellemek için Rus askerî birlikleri Ukrayna topraklarına giriş yaptı. Yani Sovyet zamanından beri alışılagelmiş Rus propagandası tıkır tıkır işliyordu. Putin’inin tanıma merasiminde Ukrayna’nın devlet olarak varlığını sorgulaması aslında olacakları haber vermekteydi. Ve akabinde Rusya zaten Belarus ve işgal altındaki Kırım topraklarını hesaba katarak kıskaç şeklinde etrafını çevrelediği Ukrayna’ya karşı taarruza başladı. Rusya açısından askerî caydırıcılığı bulunmayan Batı bu istilâ hareketine karşı ‘yüksek dereceli’ ekonomik yaptırımlarla cevap verdi. Fakat olan Ukrayna’ya oldu. Zamanında süslü laflarla nükleer silâhlarını elinden aldıkları ülkeyi Rusya ile başbaşa bıraktılar. Gerçi zamanında muğlak ifadelerle olası bir saldırıda koruyacaklarını söyleseler de Ukrayna devlet veya rejim olarak nasıl devam edeceği şu an henüz belirsiz.

    Doğudan ve güneyden (Kırım’dan) başlayan askerî harekât, aynı zamanda güneybatıdaki Osmanlı zamanında hacı adaylarının toplandığı şehir Hacıbey, şimdiki adıyla Odessa ve de kuzeyde, Belarus’ta bulunan Rus askeri birlikleri Ukrayna’ya doğru hareket ettiler. Çevik bir şekilde başkent Kiyev’e oluşturulan baskı Rusya’nın amacının hızlı bir şekilde burada kendine yakın kontrollü bir hükümet oluşturmak isteyebileceğini akla getiriyor. O vakit Rusya’nın Ukrayna macerası bir Ukrayna iç savaşına dönüşebilir. Krizin iç savaşa dönüşmesi Putin Rusyası’nın elini uluslararası alanda rahatlatabilir.

    Batı İttifakı, bilhassa Almanya, zamanında Rusya ile ticaretin Rusya’yı ısındıracağını, eski ürkütücü kaba davranışlarından vazgeçireceğini ummaktaydılar. Bunun için ikili ticareti oldukça büyütmeyi amaçladılar. Çünkü zamanında Alman Markı’nın güçlü itibarına güvenmekteydiler. Bunun neticesinde Rus doğalgazına yüksek oranda bağımlılık oluştu. Rusya’nın bu ticaret mantığından oldukça uzak farklı imparatorluk refleksleri içinde hareket ettiğini Alman yetkilier anlamadı. Siyasilerin demeçlerine bakarak büyük hayal kırıklığına uğradıkları gözlemlenmekte. Eski Alman savunma bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer Rusya ile ilişkilerde başarısız olduklarını, Gürcistan, Kırım ve Donbas facialarından Avrupa olarak güvenlik konusunda ders çıkarıp yeterli bir askerî caydırıcılık oluşturmadıklarını itiraf etmekte.

    Ukrayna’nın Rusya’ya karşı var olan haklı çekincelerine binaen zamanında NATO üyeliğinin mümkün olabileceği söylense de, bu konuda ABD ve Avrupa’nın ne derece ciddî olduğu şüphelidir. Çünkü böyle tehdit altında olan bir ülke hele Kırım ve Donbas olayları başladığında bir himaye protokolü imzalanıp ülkenin işgal dışındaki toprakları koruma altına alınması şart idi. Fakat koruma konusunda ne güçlü bir teminat ne de ciddî bir silâhlandırma olmadı. Askerî caydırıcılığın olmadığı kaba güce dayanan coğrafyada dizginlenemeyen Rus hegemonyası karşısında Ukrayna’nın yem olması muhakkaktı.

      Gerçi Batı ve NATO’ya güvenmek ne kadar doğrudur? Türkiye’nin 70 yıllık NATO serüveninde yaşadıkları maalesef ortada. İlk başta NATO üyeliği Sovyet Rusyası’nın Türkiye üzerindeki toprak taleplerini dizginlese de zamanla NATO üyeliğinin Türkiye’ye karşı yıkıcı etkisi gözlemlenmeye başlamıştı. Kıbrıs Barış Harekâtı ile ilgili ambargo kararı alanlar Türkiye’nin sözde müttefikleriydi. Bu ambargolar Türkiye’nin savunma sanayii konusunda bağımsızlığını getirecek hamleleri yapmasını sağlamıştı. Yaptırımlar zamanla artarak devam ettikçe, Türkiye askerî teknoloji konusunda ilerleme sağlamak zorundaydı.

       Türkiye Suriye sınırında sınır ihlali yapan Rus uçağını düşürüp neredeyse Rusya ile savaşın eşiğine geldiğinde NATO ülkeleri Türkiye’de koruma amaçlı bulunan Patriot hava savunma sistemlerini geri çekip Türkiye’yi Rusya’nın önüne atmıştı. Türk hükümetinin sağduyulu yaklaşımıyla Rusya’yla ihtilaf NATO’nun dahili olmadan çözülebilmişti. Türkiye o süreçlerin hepsinden devlet geleneği, ordusu, tarihi, liderliği ve milli savunma sanayii ile ayakta kalarak çıktı. Üstelik FETÖ’cülerin darbe girişimini geri püskürtüp, PKK’ya karşı sınır ötesi harekâtlar yaparak, hem askerî hem de siyasî kazanımlar elde ederek güçlenerek çıktı.

      Batı İttifakı benzer şekilde Ukrayna’yı da yalnız bıraktı. PKK’nın Suriye koluna binlerce tır silah ve mühimmat gönderen ABD ve Batı ülkeleri, bunun onda birini bile göndermeyip Ukrayna’yı Rusya’nın insafına terketti. Alman hükümetinin söz verdiği espri konusu olan beş bin miğfer yerine ulaşıp ulaşmadığı henüz belli değil.

       

       Rusya’da bir takım savaş karşıtı gösteriler olsa da bunlar güvenlik güçleri tarafından susturuldu. Bazı göstericiler ise gözaltına alındı.

     Rus propaganda cephesinde bir yandan Nazi ve soykırım suçlamasıyla Ukrayna yönetimini hedef alırken, bir yandan da Rus halkının psikolojik travması olan İkinci Dünya Savaşı’nda Alman işgaline işaret ederek, Rus halkına haklılık duygusu aşılamaya çalışıyor. Ayrıca Ukrayna topraklarının ezelî Rus toprağı olduğunu iddia ederek, bu toprakların zamanında Türkler’den alınarak istila edildiğini dile getiriyor.

   Gelinen süreçte Ukrayna ciddî bir mukavemet gösterirse, zamanla uluslararası tecrübelere binaen yurtdışından desteğin artma ihtimaline karşı, Putin bütün dünyayı tehdit emeyi de ihmal etmiyor. ‘Diğer ülkeler Rusya için tehdit oluşturmaya çalışırsa, tarihlerinde hiç yaşamadıkları sonuçlarla karşılaşacaklar.’ diyor. Bu sublimal atom silâh tehdidi algılanabilir. Nitekim öyle de algılandı. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ise kurnaz diplomat olarak ‘Uluslararası hukuka ve uluslararası yükümlülüklere dönmek için hâlâ bir fırsat olduğunu umuyoruz’ diyerek ilerleyen süreçte diplomatik kapıyı açık bırakıyor. Batı İttifakı bunu fırsat bilip Ukrayna’yı adaletsiz bir ateşkese zorlayabilir.

       Gelelim ekonomik yaptırımların caydırıcılığına. Gücün hakim olduğu coğrafyada iktisadî ve ticarî yaptırımlar ne derece doğru olur. Çin’e doğalgaz boru hattı inşa ederek Rusya Batı’dan gelebilecek hamlelere karşı tedbirini almıştı. Batı İttifakı’na dahil olmayan veya Türkiye gibi yalnız bırakılan bir çok ülke Rusya ile yerel para birimlerinde ticarî anlaşmaları bulunmaktadır.

    Bir de Batılı ülkeler için Rus ticareti için Finlandiya gibi bir çözüm vardır. Finlandiya zamanında Sovyet Rusyası’nın taarruzuna maruz kalıp hayli hırpalanmış ve bir takım yerleri kaybetmişti. Ancak AB üyeliği dışında Batı İttifakı’nın askerî kanadında yer almayıp ‘tahrik’ unsuru olmaktan imtina etmişti. Sovyetler Birliği’nin Batı ticareti gayriresmî veya resmî yollarla bu ülke üzerinden döndüğü için Finlandiya’nın refah seviyesi hayli yükselmişti. Soğuk Savaş’ın bitimi ile ekonomik buhrana giren Finlandiya için yeni gelen yaptırımlardan dolayı yeniden fırsat doğabilir. Dolayısıyla dile getirilen yaptırımların derecesi ne olursa olsun caydırıcılktan oldukça uzaktır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?