Savaşarak Büyümek Mümkün mü?

25-09-2022

İnsanlık tarihi boyunca devletler karşı karşıya gelmiş ve karşılıklı çıkarlar uyuşmadığında ise savaş kaçınılmaz olmuş. Taraflardan biri istediğini alırken diğer taraf buna boyun eğmek zorunda kalmış. Geçmişte devletler meydanlarda karşı karşıya gelirken günümüzde bunun şekli de değişmiş. Her iki tarafta ekonomik sıkıntılarla karşılaşmak zorunda kalmış. Burada savaş tarihini anlatmayacağım size elbette ama en azından bazı kavramları ve bu kavramların neyi çağrıştırdığını bilmemiz gerekir. Gözümüzü günümüze çevirdiğimizde şöyle bir tablo ile karşı karşıyayız: Savaşı 3 türlü tanımlıyoruz.

  • İki ya da daha fazla ülkenin ordularının karşı karşıya gelmesi
  • Bir ülkenin içinde farklı grupların yönetimi ele geçirmek için giriştiği mücadele (iç savaş)
  • Devletler arasında silahlı mücadele olmadan yapılan ama her an silahlı mücadeleye dönüşebilecek gerginlik(Soğuk Savaş)

Küresel sistem içinde bir devlet bu üç tür savaşın hiçbirinde fiilen yer almasa da savaşın etkisinden etkilenebilir. Rusya – Ukrayna arasındaki yaşanılanlar bu durumu daha net olarak gözler önüne serdi. ABD’den ve Avrupa’dan yapılan açıklamalarda eğer Rusya bu tutumunu sürdürür ise daha net yaptırımlarla karşılaşacağı belirtildi. ABD tarafı için yaptırımın olumsuz etkisi anlamında net bir şey şimdilik söylenmese de durum AB ve ülkeleri için aynı değil pek. Avrupa’nın en önemli doğal gaz sağlayıcısı Rusya olduğu için onun da karşı ambargo olarak doğal gazı kesmesi söz konusu olabilir. Böyle bir durumda Rusya’nın doğalgazı satma olanağı azalacağından çok önemi bir gelir kaybı ile karşılaşması kaçınılmaz olacaktır.

Şimdi gelelim asıl konuya tüm bu belirsizlik içinde Türkiye’nin durumuna… Her anlamda Batı ve onun sermayesi ile entegre olmak için varını yoğunu harcayan bir ülkeden bahsediyoruz. Küresel anlamda yaşanan en ufak bir belirsizliğin Türkiye’yi etkilememesi mümkün olabilir mi? Birde buna kötü yönetilen ekonomiyi ekleyin. Ama hala cevapsız kalan bir soru var akıllarda o da şu. Neden ısrarla “Ekonomik Büyümeye” odaklanıyoruz? İnsanların yaşam standartlarının yükselmesini konuşmuyoruz mesela?  Burada önce ekonomik büyümenin ne olduğunu bilmek gerekiyor diye düşünüyorum.  Ekonomik büyüme dediğiniz şey aslında şudur: Belli bir zamanda üretimde meydana gelen değişmeye karşı mili gelirde meydana gelen artıştır. Peki; Türkiye yüzde 21 büyüdüğü dönemde kişilerin gelirinde artış oldu mu? Hayır olmadı üstelik her geçen gün daha da fakirleştik. Yaşam standartlarımız her geçen gün daha da azaldı. Unutmayın. Savaş ortamında da her ne kadar ciddi harcamalar olsa da olumsuzluklar yaşansa da büyümeyi yaşayabilirsiniz. Şöyle ki: Savaştan önce 3 silah üretiyordunuz. Savaş ortamında üretiminiz 5’e yükselmiş olabilir. Bu durumda iki birimlik bir büyüme sağlamış olabilirsiniz. Sorun şurada: Üretimden doğan geliri ne kadar adil bir şekilde dağıtabiliyorsunuz? Şimdi gelelim bir başka can alıcı konuya. Herkes şu soruyu kendine sorsun. “Geniş halk kesimleri ekonomideki bu parlak gibi gözüken mevcut tablonun kendi durumlarına yansımamasından neden şikayet etmektedir? Yeni iş olanakları yaratılmadığı için 18-25 yaş arası gençlerin iş bulamadığı bir durumla neden karşı karşıyayız? Kişilerin borçluluk oranları niye bu kadar yüksek? Türkiye ekonomisi hızla büyürken halkın refah seviyesinin yükselmemesinin sebebi ne olabilir? Refah seviyesi yüksek, gelişmiş bir ekonomi olabilmek için ekonomik büyüme tek başına yeterli midir?” Yaşadığımız sorunları da düşünürsek açıklanan bu rakamlar gerçeği yansıtmıyor. Yaşanan ve başarı olarak sayılan ekonomik olgular aslında sosyal hayata etki edemediği çok açık.

Ekonomik sorunları hallettiğimiz günlerin olacağı inancınızı kaybetmeyin.

 

herşey çok güzel olacak….

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?