Sevgili Yeşilırmak

24-07-2022

Bir anlık gülümseyenler, en güzel açıdan pozlar verenler bırakıp gidiyor da seni ben kalıyorum. Bakıyorum nazlı nazlı akışına. Gökyüzünü de almış geçirmişsin üstüne. Toprakla hemhalsin yazında, kışında. Yaz başka güzelsin, kış başka.

Gittiğin yer huzur, geçtiğin yer bereket… Ben sadece seni çektim bir kere de olsa; her zaman seyredeyim diye. Şöyle bir akmak isterim seninle. Geçtiğin yerdeki söğütlere değerek,  insanları seyrederek.

İnsan bu; her yaşı, her çağı bir ayrı. Koşturan, çağıldayan çocuklarla neşe yayılır ırmağa. Gençlerin derdi dünya kadar sorsan. Orta yaş dünyanın asıl sahibi gibi. Yaşlılar terk etmeye hazırlanıyor burayı, geride bırakarak her şeyi. İçlerinden hangisi uzun uzun bakar senin gidişine, yoluna? Durgunluğun ya da hırçınlığın kimin içine işler? Kim anlar senin dilinden?

Ben eskiden kalabalıkları çok severdim. Şehrin ışıkları altında sağlı sollu akıp giden kalabalıkları. Bu şehir çok canlı derdim, burada yaşanır. Herhangi bir yerinden başlayan ve bitmeyen hikâyeler geçip giderdi yanımdan. Bir genç; babama dershaneye gitmeyeceğim dedim. Ben kararımı verdim! derdi yanımdan geçerken arkadaşına. Baban çok üzülmüştür diye devam ettirirdim hikâyeyi. Annen onu yatıştırmaya çalışmıştır, derdim.

Bir adam mısır, mısır diye tutturan çocuklarının ısrarından biraz bezmiş, biraz mesut halde alacağına söz verir onları. Başka bir şey istemek yok diye tembihler, yanımdan geçerken. Görmesem de hissederim çocukların gözlerindeki ışıltıyı, dudaklarındaki sevinci. Ben de böyleydim bir zamanlar öyle değil mi?

Bir kadın vişne reçeli yaptığından bahseder komşusuna uzun uzun. Diğeri de kendi yaptığı işten dert yanar, o her neyse. Bir yorgunluk yarışıdır gider aralarında. Yapmayın hanımlar, en yorgun benim aslında. Bu hüzünlü tebessümler beni ne kadar yağmaladı bir bilseniz, diyesim gelir.

Bastona dayanarak ilerlemeye çalışan bir dede yalnızlığı yaşayarak, yaşatarak geçer yanımdan. Kulaklığını takınca dünyayı takmadan yürüyen bir kız, rüzgâr emrindeymiş gibi bir havayla geçip gider yanımdan. Beş altı yaşlarında bir çocuğun önüne bir kuş konar aniden. Açılır gözleri fal taşı gibi çocuğun. Anne anne kuş! Baba bak kuş! diye haykırır ama nafile. Kuşlara, onların uçmasına, havalanmasına alışkın ebeveynler dönüp bakmazlar çocuğa ve kuşlara. Elinden tutasım gelir o çocuğun. Hadi koş, yanına gidelim diyesim gelir. Biz koşarız, kuş uçar. Yarım kalan hikâyeleri benim içim tamamlar.

Şimdi pek sevdiğim söylenemez kalabalıkları. Bu kalabalıktan sıyrılıp şöyle bir korkuluğa dayanıp uzun uzun seni seyretmeyi seviyorum son zamanlarda. Sen akarken ığıl ığıl içime, ben de akıp gidiyorum geçmişe. Yaşlanıyor muyum? Belki de… Bazen çoğalıyor suların, sevinçler gibi. Bazen iyice kurumaya yüz tutuyorsun. Sakin sakin gidişin; coşmayacağın, taşmayacağın anlamına gelmez. Bana benziyor bu hallerin. “İnsan bu, su misali kıvrım kıvrım akar ya.” dediği gibi şairin. Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri anmaktır şimdi seni seyrederken dalıp gittiğim.

Şu içimdeki Firavunlar, Nemrutlar, Ebreheler var ya… Boğup atsam ve senin sularına karışsa. Bir feryat olsa onlardan geriye kalan. Hesap Günü’ne hiçbir şey kalmasa. Olmaz mı? Suyumu bulandırma mı diyorsun? Ben de su tabiatlıyım. Söylesene, ben bunlarla ne yapayım?

Yine de öyle bir umut var ki bende, sanki içimde bir Yunus bekliyor. Pişman. Tövbeyi tövbeye ekliyor. Bir Yusuf var ki çıkmış kuyudan, aşmış karanlıkları ve yürüyor. Bir Yunus var ki sevgi dolu. Eğri odunla doğru odunu ayırt etmeye çalışıyor.

Senlik bir şey yok tabii. Sen kendi yolunda, kıvrımında akmaya devam edeceksin. Ben de seni seyretmeye, seni anmaya, seni yazmaya devam edeceğim. Şimdilik hoşça kal. Bir zaman sonra inşallah yine geleceğim.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?