Suskun Kahinin Gözyaşları

07-03-2022

Küçükken severdim uzun yolları. Babamın her yolculuk için hazırladığı Tarkan ile başlayıp Ahmet Kaya şarkılarıyla sonlanan cd’lerini, annemin kelime türetme oyunlarını, yol üzerindeki McDonalds çocuk menüsü oyuncaklarını…Saat kaçta gidersek gidelim camda babaannemin bekleyişlerini…O uzun yolların sonunda her sene yalnızca iki kere kapıları açılan iki katlı, geniş avlulu köy evini, bahçesindeki badem ağacının en tepesine tırmanan annemin kahkahalarını, akşamüstüne doğru yakılan mangal ve tam o anda neşesi yüzünde eksik olmayan Sebila’nın gelişini….

Pembe evin daha nice anılarından biri Sebila.. ’’Öğretmenim Sebila ne demek?’’ dediğinde miniğim söylemek isterdim bunları. (Sözcüklerin anlamının nesnel olması hiç mantıklı değil. Her sözcük her birimiz için bambaşka bir dünya bambaşka bir anı da demek isterdim oysa, bunu da diyemedim…)

Türkçe dersinde dikte çalışması yaparken ‘Sebila artık kendi ayakları üzerinde duruyor ve çok mutlu.’ yazdırıyorum çocuklara. O anda bir ses ‘Sebila kim?’ bir ses daha ‘Sebila neden mutlu?’ bir ses daha ‘Sebila ne demek?’ bir ses daha, bir ses daha, bir ses daha… Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapıdayken Sebila’yı anmadan geçmek hayata karşı saygısızlık olacaktı çünkü. Sebila; annemin Almanya’dan henüz yeni döndüğünü yıllarda köye getirilen 16 yaşındaki küçük kız. Her köy ziyaretinde Sebila’nın hikayesini tekrar tekrar anlatır hüzünlenirdi annem. Bu sene hüzünle değil sevinçle anlattı hikayeyi.

Çocuğu olmayan bir ailenin doğudan getirdikleri küçük kız çocuğunun bir o kadar uzak bir o kadar yakın hikayesi… Halkın çoğunluğunun sarı saçları, yeşil gözlerinin arasında siyah saçları, esmer teniyle dikkatimi çekmişti çocukken Sebila. Onu getirenler köyün hali vakti yerinde insanlarıymış. ( İnsan demek istemesem de ) Sebila biz geldikçe anneannemle olan anılarını anlatmak için koşarak gelirdi. Çocuklarını elinden aldıklarından, onları görmediğinden, ahırdan yukarı katlara çıkmasının yasak olmasından, tüm gün ağır işlerde çalıştığından bahsetmezdi; anneannemin her daim gülen yeşil gözlerinden, birlikte ektikleri ağaçlardan, doğduğu evden, bir daha hiç görmediği ailesinden bahsederdi. Hikayenin hüzünlü tarafını ilk kez ‘Sebila kokuyor; sarılmasını, öpmesini istemiyorum.’ dediğimde annemden dinlemiştim. Yıllar geçti, iki katlı köy evinin kapıları açılmaz oldu. Fakat Sebila’dan bir haber geldi ki o hüzünlü hikayeye de çiçekler açtı; bahar geldi.

Sebila’nın oğlu yıllar sonra gerçek annesini öğrenmiş köy halkından, ona yapılanları da elbet... Kardeşlerini ve Sebila’yı alarak annesini hep anlattığın o dağ evinde Türkiye’nin ilk çipli hayvan çiftliğini kurmuş.. Zannedersem işlerin başında kimin olduğunu tahmin etmek sanırım zor değil…. diyerek anlatıyor annem. Köy için kurulan Facebook sayfasında Sebila’nın gazeteye verdiği röportajı okurken öğrenmiş o da tüm bunları.

Durmayan, ilerleyen, çalışan, üreten, büyüten ve her adımda Dünyayı çiçeklendiren tüm kadınlarımızın Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun. Sevgiyle, umutla kalmanız dileğiyle..

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Nüket Bozkurt
Nüket Bozkurt 2 yıl önce
Hüzünlü bir hikaye de olsa , mutlu sonla bitmesi, umutla yaşama bağlanmamızı düşündürmesi güzel. Kaleminize sağlık.