Bu Kadar Ciddiyete Gerek Varmı?

24-02-2022

Biz de gülünç olanın tersi trajedi değil ciddiyettir. 

 

Ciddiyet dışındaki bütün tepkiler bu yüzden bizde “ârazî” görünüyor. Bilmem yaygın mıdır ne zaman şöyle kahkahalarla katıla katıla gülme nöbetlerine tutulsak, kısa bir zaman geçtikten sonra ciddileşip, “tövbe tövbe” çok gülen çok ağlar, başımıza bir şey gelecek diye ciddileşiveririz. Bu ciddiyet merakının sebebi, belkide sokakta yürürken ayağı tökezleyip düşen birine karşı içimizde önlenemez şekilde yükselen gülme hissinin tahlilinde yatmaktadır; güleriz çünkü buza basarak ayakları havaya gelen insan etrafımızdaki kesif ciddiyet atmosferini ihlal eden doğaçlama bir aykırılık hali yaratmıştır. 

 

Hemen ardından derhal ciddiyete kesin dönüş yaparız, çünkü aynı gülünç olma tehlikesi bizi de beklemekte, üstelik yere düşen kişi ızdırap çekmektedir. 

 

Gülünç hallere düşmek hepimiz için müşterek bir kabustur.

 

Biz de ciddiyetin en ziyade ciddiye alındığı yer elbette ki “devlet”tir; hatta nükte olsun kabilinden söylenebilir ki devletin bizatihi ciddiyetle üzerinde durduğu belki de en ciddi ve tek mesele ciddiyetten ibarettir.

 

Mizah geleneğimizin pîri Nasreddin Hoca fıkraları biz de gülmekten ziyade bir hîkmet referansı olarak kullanılır oldu ki bu değişimi gayet tabii karşılamak gerekir; her neslin başka sebeplerle başka şeylere gülme hakkı vardır. Eğer insana ve eşyaya bakış açımız değişiyorsa, mizah anlayışımızda eski kararında kalamaz.

 

Gülmek elbette insani bir davranış ve bugünlerde vesikalık resim çektirirken eskisi gibi bir mahkeme duvarı suratıyla ve çatılmış kaşlarla “sert adam - ciddi ve ağırbaşlı kadın” pozları vermekten vazgeçip gülümsemenin yeni boyutlarını keşfederken belki bir gün, sadece komedyenlere gülmekle yetinmez, heybetinden mancınıkla yanına varılmayan “ağır büyüklerimize” dahi gülmeyi başarır ve sıradanlaştırabiliriz.

 

Belki tırnaklarımızı kırarcasına çabalayarak yapamadığımızı bu defa oturduğumuz yerde birilerine gülerek yapabiliriz. Üstelik bu esnada cümleten gülmekte olduğumuz için ruh sağlığımız da asla riske girmemiş olacaktır. insafı, vicdanı isyana sevk eden baskılar karşısında salıverilecek bir kahkaha, düdüklü tencerenin buhar sübabı gibi gerginliğin giderilmesine vesile olabilir.

 

Zaman zaman çoğumuz haşarı bir çocuk kıpırtısıyla içinde yükselen nükte heyecanını, çoğu kere kimselere anlatamamış ve böyle davrandığı anlarda yakınlarından “ciddi ol sana yakışmıyor” uyarı ve azarı işiymişizdir. 

Bizde ki el’an iki farklı alemin birbirine geçiştiği yerde ayaklarımızı iki farklı dünyaya sıkıca bastırmış ve birini diğerine tercih etmekte tereddüt kumkumaları geçiren bir bölük ehl-i tereddüdüz.

 

Çehremizin yarısı şen şatır, diğeri mahkeme duvarı.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?