İnsanı Yormadan Hastalanmak

İnsanı Yormadan Hastalanmak
21-10-2025

Bir evde biri hastalandığında, o evde hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Evdeki düzen bozulur ve günün ritmi deǧişir. Çay bile farklı demlenir ve sessizlik daha derin bir anlam kazanır. Çünkü hastalık yalnız bir bedene değil, o bedenin dışında onun tüm yakınlarına ve onu seven herkese dokunur.

Birinin ateşi yükselir, ötekinin uykusu kaçar... Birinin nefesi tıkanır, ötekinin içi daralır... Birinin midesine vururur, diǧeri kendini işe adar...

Biz çoğu zaman hastalığı sadece tahlil sonuçlarıyla, ilaçlarla, doktorlarla düşünürüz. Oysa hastalık, evin havasına sinsice sinen görünmez bir misafirdir. En çok da sessizce sabredenlerin omzuna oturur ve aǧırlaşır. Hasta yatağında sızlanırken, yanında oturanın yüreği sessizce kanar. Çünkü o sadece hastayı değil, onunla birlikte korkuyu, çaresizliği, yorgunluğu da taşır üzerinde...

Bazı hastalar, yaşadıkları durumu kabullenmekte zorlanırlar. İlacını almak istemez, tavsiyeleri dikkate almaz, tedavi sürecine direnç gösterir. Bazen bu içten gelen bir çaresizliktir. Bazen de “ben iyiyim” diyerek kendi güçsüzlüğünü reddetme çabasıdır. Fakat bu direnç hastanın yanında duranların yükünü daha da ağırlaştırır. Çünkü bir noktadan sonra hasta, sadece hastalığıyla değil, inadıyla da sevilmesi gereken birine dönüşür. Bu da sabrı tüketen bir durumdur ve onu sevenlerin nasıl kaygı ve korku içinde yıprandıklarını farketmez.  Hastanın en yakınlarının içi daha sıkılır, bir sabır eksilir ve bir umut kırılır... Hastalık sadece hastalananın bedeninde değil, evin ruhunda da yerini almıştır artık.

Bir evde hasta varsa, kimse tam olarak gülmez. Kahkaha bile temkinlidir, sevinç bile yarımdır… Ve zamanla, hasta olanın yanında duranlar da ne yazıkki yavaş yavaş hasta olur ama bu ilk etapta görünmez haldedir. Bedeni değilse bile ama ruhu mutlaka buradan nasibini alır ve çöker. Bir yorgunluk birikir… Hem merhametin yükü, hem korkunun ağırlığı, hem de “ya düzelmezse” endişesi...

Halbuki insanın kendine borcu vardır ve olmalıdır. Şöyleki daha sağlıklıyken ailesini ve çevresini yormamayı öğrenmelidir insan. Ufak bir ağrıyı hafife almamak, küçük bir rahatsızlıkta bile kendine özen göstermeyi alışkanlık haline getirilmelidir insan. Çünkü kendini ihmal eden, sonunda sadece kendini değil, sevdiklerini de yorar. İyileşmek için gayret etmek, sadece bir sağlık meselesi değil aynı zamanda bir duruş meselesidir.

Bizim toplumumuzda hasta bakmak kutsaldır. “Hastaya hizmet, sevaptır” denir. Ancak o sevap sabırla yoğrulursa anlamlı olur. Sabır ise kolay değildir. Çünkü her sabır, içinde biraz kırgınlık taşır. Hasta yanındakiler sevap kazansın diye adeta konfor alanını genişletmemelidir. Bilmelidir ki zor da olsa hasta haliyle hastanın mücadelesine de ihtiyaç vardır. Ve hasta olmak başkalarına eziyet hakkı vermez ve vermemelidir. “Ben hastayım” diyerek etrafını tüketmek, iyileşmenin değil, tükenmenin başka bir biçimidir. Ama hastalık bahanesiyle kırıcı, inatçı, şikayetçi bir hal almışsa, o evde iyileşme değil, çöküş başlar. Asıl güç, hastalığıyla baş ederken çevresine umut verebilmektir. Ufak ve minik iyi anları birer umuda çevirebilmek hem hastaya, hem de hasta yakınlarına iyi gelecektir ve hasta yakınlarının omuzundaki yükü hafiflecektir... Ve bunun toplumumuzda acil öǧrenmemiz gereken bir konu olduǧunu düşünüyorum.

İnsan, hasta olurken bile çevresini hasta etmemeyi öğrenmelidir. Hastalığı bir bahane kılmak yerine farkındalık haline getirmeliyiz. Kendini önemsemek bencillik değil, yakınlarını ve çevresini korumanın ilk adımıdır. Bir gün hepimizin kapısı bir hastalık çalabilir Önemli olan o gün geldiğinde, ardında tükenmiş değil, sağlıkla dua eden gönüller  bırakabilmemizdir.

Saǧlıkla kalın…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?