Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri

Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri
16-07-2023

 

Giriş

Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, 10-25 Temmuz 1921 tarihleri arasında Yunan Küçük Asya [1] Ordusu [2] ile TBMM Batı Cephesi Kuvvetleri arasında meydana gelen, Afyon, Kütahya ve Eskişehir’in kaybedildiği, Batı Cephesi kuvvetlerinin yenilgisiyle sonuçlanan ve Batı Cephesi kuvvetlerinin muharebeye devam etmesi hâlinde imhâ olmak yerine daha elverişli şartlarda muharebeye devam etmek üzere Sakarya Nehri’nin doğusuna çekildiği muharebelerdir. Bu muharebelerin sonraki safhası ise Sakarya Meydan Muharebesidir. 

 

Öncesi

Kütahya-Eskişehir Muharebelerinin layıkıyla anlaşılması için bu muharebelerin öncesinde meydana gelişmelere özetle de olsa göz atmak faydalı olacaktır.

İzmir’in işgâli (15.09.1919) sonrasında 1919 ve 1920 yıllarında Batı Anadolu’da bir yandan Yunan işgâlleri devam ederken düzenli ve güçlü Yunan birliklerine karşı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa komutasındaki Kuvay-ı Milliye birlikleri tarafından başlatılan Gediz Taarruzu  kapsamında gerçekleşen Gediz Muharebesi’nde (24.10.1920) mağlup olunması Büyük Millet Meclisi (BMM)’nde endişelere ve tartışmalara sebep olmuş, Meclis Başkanı Mustafa Kemâl Paşa da Gediz Taarruzu’nun (24.10.1920) başarısızlıkla sonuçlandığını belirterek düzenli orduya geçmenin gerekliliği üzerinde durmuş, sonrasında Kuvây-ı Milliye’nin tasfiyesine başlanmış, 9 Kasım’da Batı Cephesi, Batı ve Güney Cephesi olmak üzere ikiye ayrılmış, Gnkur.Bşk.lığı görevindeki Albay İsmet (İnönü) Bey bu görevine ilaveten Batı Cephesi Komutanlığına (Eskişehir), Dahiliye Vekili görevindeki Albay Refet (Bele) Bey [3] de bu görevine ilaveten Güney Cephesi Komutanlığına (Afyon) atanmışlar, Mustafa Kemâl Paşa her iki cephe komutanına “Süratle düzenli ordu ve süvari birlikleri meydana getirmek” konusunda direktif vermiş, akabinde düzenli ordu organize olup genişlerken Kuvây-ı Milliye birlikleri de peyderpey düzenli orduya katılmaya başlamış, bu geçiş dönemi içinde bazı sorunlar yaşanmış, bu döneme dek serbest hareket etmeye alışmış ve otoriteden uzak bazı Kuvây-ı Milliye grupları düzenli orduya dâhil olmak istemeyip isyan edince üzerlerine ordu birlikleri gönderilmesi sonucu Kuvây-ı Milliye tasfiye edilerek (Ocak 1921) düzenli ordunun kurulması tamamlanmıştır.

Batı Cephesinde düzenli ordu birlikleri ile Yunan kuvvetlerine karşı ilk muharebe Eskişehir batısındaki İnönü mevkiinde başlamış, Bursa ve Uşak bölgelerinden ileri harekâta başlayan (06.01.1921) Yunan kuvvetleri asıl taarruzlarını Bursa–İnönü–Eskişehir istikâmetinde Albay İsmet Bey’in sorumluluk sahasında yapmış, Albay Refet Bey’in bulunduğu güneydeki Türk kuvvetlerine ise tespit etmek için taarruz etmişler, 9 Ocak’ta İnönü mevkiine kadar gelerek 10 Ocak’ta taarruza geçmiş, düzenli ordu birliklerini yeni tamamlamış ve Yunan kuvvetlerine karşı oldukça zayıf olan Türk kuvvetleri, bu üstün Yunan birlikleri karşısında başarılı bir savunma harekâtı yapmış, Yunan kuvvetleri, beklemedikleri bu başarılı savunma karşısında 11 Ocak’ta eski mevzilerine çekilmek zorunda kalmıştır. Millî Mücâdele’de “I. İnönü Zaferi” olarak geçen bu muharebe, aynı zamanda düzenli ordu birliklerinin Batı Cephesi’nde kazandığı ilk zafer olmuştur. Bu zafer üzerine Albay İsmet Bey ile Albay Refet Bey mirlivalığa (tümgeneralliğe) terfî ettirilmiş, Meclis Başkanı Mustafa Kemâl Paşa da İsmet Paşa’ya gönderdiği kutlama telgrafında “Siz orada sadece düşmanı değil milletin mâkus (terse dönmüş) talihini de yendiniz. İstilâ altındaki talihsiz topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün en uzak noktalarına kadar zaferinizi kutluyor.” demiştir.

Bir esaret belgesi niteliğindeki Sevr Barış Antlaşması'nı (10.08.1920) kabul etmeyen BMM, İtilaf Devletleri'ni yurttan çıkarmak için silahlı mücadele de dahil faaliyetlerini kararlı bir şekilde sürdürüyordu. BMM, Millî Mücâdele sırasında güneyde Fransızlara karşı yürütülen gayrı nizamî harpte başarılı olmuş, BMM kuvvetlerinin 1920 güzü sonunda Doğu Cephesinde başarılı bir şekilde sonuçlandırdığı Ermenistan Harekâtı (28.10-06.11.1920) ile Batı Cephesinde Yunan kuvvetlerine karşı kazandığı I. İnönü Zaferi (11.01.1921) üzerine tereddütleri kalkan Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti (RSFSC) temsilcileri ile BMM temsilcileri arasında Türk-Sovyet görüşmelerini başlatmış, Yunan ilerleyişini durdurmuştu. I. İnönü Zaferi üzerine  İtilaf Devletleri, Sevr Barış Antlaşmasında bazı değişiklikler yapmak üzere Yunanistan ve TBMM temsilcilerinin de katıldığı bir Londra’da bir konferans düzenlemiş, 23 Şubat’ta başlayan konferansta Sevr Barış Antlaşmasında değişiklik yapılması görüşmelerini Türkiye adına konferansa davet edilen TBMM temsilcileri  ile yapmışlar,  İtilaf Devletlerinin Sevr  Barış Antlaşması'nda küçük değişikliklerle yetinmek istemelerine  Türk delegeler tarafından şiddetle karşı çıkılmış, TBMM delegeleri, Misak-ı Millî   gereği Sevr Antlaşması'nı hiçbir şekilde kabul etmediklerini dile getirmişler, şiddetli tartışmalardan sonra konferans sonuç alınamadan dağılmış, TBMM Heyeti Başkanı (ve Hâriciye Vekili) Bekir Sami (Kunduh) Bey, Londra Konferansı'nın dağılmasından sonra savaş esirlerinin karşılıklı geri verilmesi ile ilgili olarak, 11 Mart’ta Fransızlar, 12 Mart’ta İtalyanlar, 16 Mart’ta da İngilizlerle ayrı ayrı antlaşmalar imzalamış ise bu anlaşmalar TBMM tarafından onaylanmamış, Londra Konferansı her ne kadar sonuç alınamadan dağılmışsa da İtilaf Devletleri'nin zımnen TBMM'yi tanımaları açısından diplomatik bir başarı olmuş, TBMM temsilcileri ile RSFSC temsilcileri arasında devam eden görüşmeler 16 Mart’ta Moskova Antlaşmasının imzalanmasıyla sonuçlanmış, böylece RSFSC, Misak-ı Millî'yi ve BMM'yi tanıyan ilk Avrupa ülkesi olmuş, BMM de uluslararası bir antlaşmayı onaylamış olması münâsebetiyle uluslararası süje hâline gelmiş olduğundan bu antlaşmadan sonra BMM artık “TBMM” olarak anılır olmuştur.

I. İnönü Muharebesi’nden sonra geri çekilen Yunan kuvvetleri, bu muharebenin olumsuz etkilerini tersine çevirebilmek amacıyla ve İngiltere’nin teşvikiyle iki buçuk ay sonra 21 Mart’ta yeniden  taarruza geçerek (üç tümenlik bir kuvvetle) Bursa ve (iki tümenlik bir kuvvetle de) Uşak üzerinden ilerlemiş, Bursa üzerinden ilerleyen Yunan kuvvetleri 26 Mart akşamı İnönü’deki Türk mevzilerine yaklaşmış, 27 Mart’ta bölgede şiddetli çarpışmalar başlamış, 30 Mart’a dek geçen süre zarfında Yunan kuvvetleri, Yenişehir (Bursa), Pazarcık (Bilecik), Bozüyük, (Eskişehir) Bilecik’i; Uşak üzerinden ilerleyen Yunan kuvvetleri de  Dumlupınar (Kütahya)’ı işgâl etmiştir. Güney Cephesi’nden aldığı takviyelerle güçlenen Batı Cephesi birliklerinin 31 Mart’ta karşı taarruza geçmesi üzerine İnönü bölgesinde tutunamayan Yunan kuvvetleri 31 Mart-1 Nisan gecesi ağır kayıplar vererek çekilmek zorunda kalır. Bu başarı siyasî, askerî ve psikolojik açıdan Millî Mücâdele’nin sonraki seyrini olumlu yönde etkiler. Bir esâret ve utanç belgesi olan Sevr Barış Anlaşması’nı TBMM’ye de kabul ettirmeyi yönelik bu Yunan taarruzundan da umulan sonuç elde edilemeyince İtilaf Devletleri arasındaki birlik bozulmaya yüz tutmuş, Fransa, TBMM ile görüşmelere başlamış ve Zonguldak’tan çekilmiş, İtalyanlar da Anadolu’dan çekilmeye başlamıştır.

Yunan birlikleri İnönü mevzilerinde Batı Cephesi kuvvetleri tarafından püskürtülürken eşzamanlı olarak Uşak tarafındaki Yunan kuvvetleri de Güney Cephesine doğru yürüyüşe geçer. Refet Paşa komutasındaki Güney Cephesi kuvvetleri, Yunan kuvvetleri karşısında umulan başarıyı sağlayamamış, Yunan kuvvetleri Dumlupınar’daki mevzileri ele geçirip akabinde Afyon’u işgâl ettikten sonra Çay–Bolvadin (Afyon) hattına kadar ilerlemiş, bu durum karşısında İnönü’de Yunan kuvvetlerini yenen Batı Cephesi birliklerinin bir kısmı Eskişehir–Altıntaş (Kütahya) istikâmetinden (Altıntaş güneyindeki) Dumlupınar (Kütahya) istikâmetine kaydırılmıştır.

Yunanlıların, kuzeyden yaptıkları bu ikinci taarruzun 1 Nisan’da İnönü mevziinde yine başarısızlığa uğramasından sonra muharebeyi keserek Bursa bölgesindeki başlangıç mevzilerine çekilmeleri, güneyden Afyon doğusuna kadar ilerlemiş bulunan 1. Yunan Kolordusunun yan ve gerilerine taarruz imkânı veren elverişli bir durum oluşturmuş,  Gnkur.Bşk.lığı da bu durumdan faydalanmak amacıyla Batı Cephesinden artırılabilecek kuvvetlerle Kütahya bölgesinde kuvvet topladıktan sonra Refet Paşa komutasındaki kuvvetlerle Gediz-Uşak istikâmetindeki  1. Yunan Kolordusuna taarruz ederek Yunan kuvvetlerinin bu bölgeden de atılmasını  düşünmüş ve buna göre hazırlıklara başlanmıştı. 1. Yunan Kolordusu Komutanı da Türk kuvvetleri tarafından Kütahya üzerinden Yunan kuvvetlerinin gerilerine yapılacak bir taarruzla çok güç bir duruma düşeceğini anlayınca Afyon’da ilerlediği Çay–Bolvadin hattından Dumlupınar’a kadar geri çekilmiş ve bu hatta savunma yapmaya karar vermişti. Güney Cephesine bağlı 12. Kolordu tarafından 7/8 Nisan gecesi Afyon’a girilmesi un Yunan ve Yunanlıların asıl kuvvetleriyle Dumlupınar istikâmetinde çekilmekte olduğunun anlaşılması üzerine Refet Paşa, intikâl hâlindeki birliklerinin gelmesini beklemeksizin toplanabilen kuvvetleriyle Dumlupınar istikâmetinde taarruza karar vermiş, 8 Nisan’da (Dumlupınar kuzeyindeki) Aslıhanlar bölgesinde başlayan muharebelerde Yunan kuvvetleri ağır kayıplar vermelerine rağmen bulundukları hatta savunmayı sürdürmüş, akabinde ileri hattaki (Aslıhanlar’daki) Yunan birliklerinin daha gerideki tahkimli Dumlupınar mevzilerine çekileceklerinin anlaşılması üzerine bu durumu bir zafer kazanılmış olduğu şeklinde değerlendiren Refet Paşa 12 Nisan akşamına doğru Gnkur.Bşk.lığı ve Batı Cephesi Komutanlığını bu bağlamda mesajla bilgili kılmıştır. Oysa gerçekte bir zafer söz konusu olmayıp, sadece 1. Yunan Kolordusunun ileri hattaki (Aslıhanlar’daki) birlikleri, daha kuvvetli şekilde savunma yapabilecekleri Dumlupınar’daki mevzilerine çekilmişti. Aslıhanlar Muharebesi’nin (08-12.04.1921) ardından Refet Paşa, Dumlupınar’da toplanmış Yunan kuvvetlerini yenerek mevziinden atmak ve bunları süvari birlikleri ile takip ederek diğer kuvvetleri geride yeniden düzenlemek kararını vermişti. Fakat Dumlupınar mevziini elde tutarak daha sonra buradan tekrar bir taarruz yapmayı düşünen Yunan kuvvetleri ile Dumlupınar mevkiinde üç gün süren (13-15.04.1921) çarpışmaların ardından Güney Cephesi kuvvetleri hayli zayiat vermesine rağmen herhangi bir sonuç alamayınca doğuya çekilerek yeni bir hatta (Eydemir-Çalköy-Bakırcık-Karacaviran) savunma için tertiplenir.

Mustafa Kemâl Paşa, beraberinde (İcra Vekilleri Heyeti Başkanı ve Millî Müdafaa Vekili Birinci Ferik) Fevzi Paşa ve (Gnkur.Bşk. ve Batı Cephesi Komutanı) İsmet Paşa ile birlikte 2 Mayıs’a Güney cephesi Komutanı Refet Paşa’nın karargâhına gitmiş ve yapılan incelemeler sonucunda Batı Cephesi’nin tek bir komuta altında birleştirilmesine karar verilmiştir. Aslıhanlar ve Dumlupınar Muharebelerini (08-15.04.1921) bir yenilgi olarak değerlendiren Mustafa Kemâl Paşa 3 Mayıs’ta Güney Cephesi birliklerinin tamamını İsmet Paşa komutasındaki Batı Cephesi Komutanlığına bağlar, (aynı zamanda mebus olan) Refet Paşa da Ankara’ya döner. 

 

Kütahya – Eskişehir Muharebeleri

İngiltere’nin politik ve ekonomik desteğini de sağlayan Yunanlar; Ankara istikâmetinde ilerleyerek Anadolu’da Yunan işgâllerine karşı koyan Türk kuvvetlerinin mukâvemetini kırmak, Ankara’yı ele geçirerek Sevr Barış Antlaşması hükümlerinin daha ağır şekilde uygulanmasını sağlamak, Türkleri Anadolu’dan çıkarıp tarihî Bizans İmparatorluğunu yeniden canlandırmak, Megalo – İdea’yı gerçekleştirmek ve II. İnönü Muharebesinde yaşadıkları başarısızlığı telafi etmek üzere tekrar taarruza karar verir. Korgeneral Anastasyos Papulas komutasındaki Yunan Küçük Asya Ordusunun harekât plânı da özetle şu şekildedir: Sıklet merkezi (kuvvetlerinin çoğunluğu) ile cephenin güneyinden taarruza başlayarak, Türk kuvvetlerini güneyden kuşatıcı bir manevrâ ile çekilmelerine fırsat vermeden bulundukları mevzilerde imhâ etmek ve Ankara yolu üzerinde hiçbir engel bırakmamak.”

Yunan Küçük Asya Ordusu, Aslıhanlar ve Dumlupınar Muharebeleri (08-15.04.1921) ile Kütahya-Eskişehir Muharebeleri (10-21.07.1921) arasındaki üç aylık sürede, Anadolu’daki kuvvetlerini sayı, silah ve lojistik imkânlar bakımından arttırarak daha da güçlenmiş bir vaziyette 8 Temmuz’da Bursa-Eskişehir, Bursa–(Bursa’nın güneydoğusu ve Kütahya’nın batısındaki) Tavşanlı-Kütahya-Uşak-Dumlupınar-(Eskişehir’in 43 km güneyindeki) Seyitgazi istikâmetleri olmak üzere üç ayrı koldan ilerlemeye başlar. Bu esnada Batı Cephesi Kuvvetlerinden 1., 3., 4. ve 12. Gruplar ile bir Mürettep Kolordu olmak üzere 15 piyade tümeni  , 4 süvari  tümeni ve 1 süvari tugayından  oluşan Türk kuvvetleri ise (Eskişehir batısındaki) İnönü–Kütahya–(Kütahya’nın güneydoğusundaki) Döğer mevzilerinde savunma için tertiplenmiş durumdaydı.

Batı Cephesi Kuvvetlerinin imhâ edilmesini ve Afyon, Eskişehir, Kütahya gibi stratejik noktaların işgâlini amaçlayan Yunan kuvvetleri, İnönü ve Kütahya’daki güçlendirilmiş Türk mevzilerine taarruz etmek yerine, güneyde zayıf kuvvetlerle tutulmuş olan Türk Kuvvetlerini bu cenahtan kuşatmak üzere 10 Temmuz’da güçlü bir şekilde Batı Cephesinin merkezine ve sol kanadına taarruza başlar. Böylece, Yunan kuvvetlerinin asıl taarruz kolu Seyitgazi istikâmetinde ilerleyerek Batı Cephesi aslî kuvvetlerinin gerisine sarkmak suretiyle elverişsiz bir durumdaki Türk birliklerini muharebeye zorlamak ve kuşatmak amacını gütmüştü.

Afyon Cephesinde başlangıçta 12., sonrasında da 2. Türk Kolorduları bölgesine taarruza geçen Yunan kuvvetleri 13 Temmuz’da Afyon'u işgâl eder. 12. Kolorduya büyük zayiat verdirerek Afyon doğusuna çekilmeye zorlayan Yunan kuvvetleri, bilâhare taarruzlarını (Afyon’un 65 km kuzeybatısı ve Kütahya’nın da 50 km güneyindeki) Altıntaş–(Afyon’un 91 km kuzeyinde, Altıntaş’ın 80 km kuzeydoğunda ve Eskişehir’in 43 km güneyindeki) Seyitgazi istikâmetinde yoğunlaştırıp aynı gün Altıntaş’ı, 16 Temmuz’da da Tavşanlı’yı işgâl eder.

 

Cephenin Yarılması

14–18 Temmuz günlerinde (Kütahya’nın güneydoğusundaki) Yumruçal ve Nasuhçal mevzilerinde gerçekleşen çok şiddetli çarpışmalar esnasında 15 Temmuz’da gerçekleşen Yumruçal Muharebesi’nde 4. Tümen Komutanı Yarbay Mehmet Nâzım Bey şehit düşer. Taarruz hâlindeki Yunan kuvvetleri 17 Temmuz'da Yumruçal–Nasuhçal civarında cepheyi yarıp [4] Kütahya’yı ele geçirir. Kütahya’nın Yunan kuvvetleri tarafından işgâl edilmesi sonucu Batı Cephesi Komutanlığının oluşturduğu savunma hattı çökmüş olur.

 

Geri Çekilme

Batı Cephesi Komutanlığı doğal olarak büyük bir moral bozukluğu içindeydi. Yunan kuvvetlerinin taarruzları sonucu Barı Cephesinde yeni bir karara gerek duyduğu sırada Mustafa Kemâl Paşa, İcra Vekilleri Heyeti Başkanı ve Millî Müdafaa Vekili Fevzi Paşa ile birlikte 18 Temmuz’da  Batı Cephesi Karargâhına yaptığı ziyarette durumu yakînen inceledikten sonra Batı Cephesi Komutanına; “Ordunun, düşmanla arasına büyük bir mesafe koyarak düşmanın peşimizden gelmesinin ve takibinin sağlanması, [böylece] onun esas mevzilerinden ve hareket üslerinden uzaklaştırılmasının mümkün kılınması, yorulması ve yıpratılması, Ordunun yeniden tertip ve düzenlenmesinden sonra karşı harekâta hazır olmak maksadıyla 100-150 km. geriye Sakarya’nın doğusuna çekilmesi” şeklinde direktif verir.

Böylece İnönü Muharebelerinden beri uygulanan stratejik savunmaya devam edilecek, her ne kadar Kütahya, Yunan kuvvetleri tarafından ele geçirilmiş olsa da yeni bir savunma hattı oluşturmak üzere zaman kazanılacaktı.

Kara harekâtında bir manevrâ şekli olan geri çekilme, elverişsiz şartlarda muharebeyi kabul etmemek ve daha uygun şartlarda muharebeye girmek için yapılan planlı bir manevrâ şeklidir. Geri çekilme planı kapsamında Batı Cephesi birlikleri önce süratle Eskişehir-Seyitgazi hattına, daha sonra da Sakarya Nehri doğusuna intikâl edecekti. Bu geri çekilme, son derece isabetli bir karar olup Batı Cephesindeki Türk birliklerinin mevcudiyetini koruyarak imhâ edilmesini de engeller.  Bu geri çekilme esnasında komutayı, o zamana kadar Batı Cephesinin başında olan İsmet Paşa yerine bizzat Mustafa Kemâl Paşa ve Fevzi Paşa ele alır.

Hem yeni bir savunma hattı tesis etmek hem de personel ve lojistik bakımdan üstün durumdaki Yunan kuvvetleri karşısında bu mevzilerde kesin bir sonuç elde edilemeyeceğinin anlaşılması üzerine geri çekilmenin uygun olacağı değerlendirilerek Kütahya’nın batısı ve güneybatısındaki Türk birlikleri, cephenin önemli noktalarında Yunan birlikleri ile teması sürdürecek keşif kolları bırakarak geri çekilmeye başlar.

Batı Cephesi birlikleri, 18 Temmuz akşamı Eskişehir’in doğusu-Seyitgazi hattına çekilir. 19 Temmuz’da Eskişehir de düşünce, Albay Fahrettin (Altay) Bey komutasındaki 5. Süvari Grubu ve Albay İzzettin (Çalışlar) Bey komutasındaki 1. Gruba bağlı Türk birlikleri Sakarya’nın doğusuna çekilir. Yunan kuvvetleri de kesin sonuca ulaşmak için ileri harekâtı sürdürerek 20/21 Temmuz akşamı Eskişehir ve güney kesiminde Türk kuvvetleriyle temasa geçer. Yunan kuvvetlerinin tertiplenme durumu, Türk taarruzu için uygun bir durum olarak değerlendirilir ve Türk kuvvetleri 21 Temmuz’da dokuz tümen cesâmetindeki bir kuvvetle Yunan kuvvetlerine karşı Eskişehir istikâmetinde taarruza geçer. Taarruzun ilk saatlerinde Türk kuvvetleri başarılı olmuş ise de bilâhare Yunan kuvvetleri Türk taarruzunu durdurur. Akşama kadar süren muharebelerde Batı Cephesi birlikleri birçok dalgalanmalardan sonra mevzilerini elde tutabilmiş olsa da güney kanat açığından ilerleyen bir Yunan kuvvetinin cephenin yan ve gerilerine etkili olması, aynı zamanda merkezdeki birlikler ile güneydeki birlikler arasındaki mevcut boşluğa doğru diğer bir düşman kuvvetinin ilerlemesi üzerine, meydana gelen bu tehlikeli durum karşısında geri çekilmek zorunda kalındı. Böylece 21 Temmuz’da başlayan Eskişehir Muharebeleri de Batı Cephesi birliklerinin 25 Temmuz’da Sakarya’nın gerisine çekilmesiyle sona erer. Ancak bu çekilme kararı da en azından Yunan kuvvetlerine, Türk ordusunu imhâ ederek kesin sonuca gitme imkânın da yoksun kılar.

 

Geri Çekilmenin Sonuçları

Sakarya Nehri doğusuna çekilmenin en büyük olumsuz maddî sonucu Eskişehir gibi önemli bir stratejik mevkiyi düşmana terk etmek, en büyük olumsuz manevî etkisi ise bundan dolayı oluşan moral bozukluğudur.

TBMM, 3 Ağustos’ta Garp Cephesi Komutanı ve aynı zamanda Gnkur.Bşk. olan İsmet Paşa’yı “Gnkur.Bşk.lığı” görevinden azlederek “İcrâ Vekilleri Heyeti Başkanı”  olan Fevzi Paşa’yı bu görevi uhdesinde kalmak üzere “Gnkur.Bşk.” olarak da görevlendirmiş, Fevzi Paşa uhdesinde olan “Milli Müdafaa Vekâleti”ne de Refet Paşa’yı görevlendirmiş, 5 Ağustos’ta da Meclis Başkanı Mustafa Kemâl Paşa’yı   üç ay süre ile Başkomutanlığa  atamış ve kendisine de Meclis’in yetkilerini fiilen kullanma imkânını vermiştir. 

Sonuç yerine

Kütahya ve Eskişehir Muharebelerinin, Batı Cephesi kuvvetlerinin geri çekilmesiyle ve Batı Cephesi birliklerinin yenilgisiyle sonuçlanması İstiklâl Harbini en kritik noktasına getirmiş ise de bu muharebelerin devamı mâhiyetinde olan ve bir ay sonra başlayacak, Türk milleti için adetâ bir ölüm – kalım savaşı olacak, yirmi iki gün sürecek ve Mustafa Kemâl Paşa’nın dirâyetli sevk ve idaresinde zaferle neticelenecek olan Sakarya Meydan Muharebesi ile de Yunan kuvvetlerinin taarruz gücü kırılarak Sakarya’nın batısına atılacak, İngiltere ve Yunanistan tarafından Sevr Barış Antlaşmasının TBMM Hükûmetine uygulatılması da daha bir zor hâle gelecektir.

İstiklâl Harbi’nin, Sakarya Muharebesi ve sonraki aşamaları ise diğer yazılarımızın konusu olacaktır.

  

© 2023. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

 

 SONNOTLAR

[1] Küçük Asya: Anadolu

[2] Küçük Asya Ordusu: Kurtuluş Savaşı’nda Batı Anadolu'da Türk kuvvetlerine karşı savaşmış Yunan ordusudur. Bu ordunun büyük bölümü 26.08-18.09.1922 tarihlerindeki Büyük Taarruz ve sonrasındaki takip harekâtında TBMM Orduları tarafından imhâ ve esir edilmiştir.

[3] Refet Bele (1881-1963): Türk asker ve siyasetçi. Kurtuluş Savaşı’na katılan ilk beş önemli asker şahsiyetten birisidir (diğerleri Mustafa Kemâl Paşa, Ali Fuat Paşa, Kâzım Karabekir Paşa ve Albay Rauf (Orbay) Bey). Kurtuluş Savaşı yıllarında İçişleri Bakanı ve Millî Savunma Bakanı olarak görev yapmış; 1., 2., 5., 6., 7. ve 8. dönem TBMM’de de milletvekili olarak bulunmuştur.

[4] Yarma -  yarma harekâtı: Taarruz kuvvetlerinin, taarruz edilen (karşı) tarafın asıl savunma mevziinin içinden geçerek onu tamamen parçalamak, düşman kuvvetlerini, tesislerini araç ve gereçlerini tahrip ya da tesirsiz hâle getirmek ve savunmanın devamlılığını bozacak hedefleri ele geçirmek için yapılan bir taarruzî harekât şeklidir. Bu harekât; karşı (yani taarruz edilen) tarafın savunma mevzilerinin parçalanması, açılan gediğin genişletilmesi ve karşı tarafın savunmasının devamlılığını yok eden hedeflerin üzerinden geçilmesi şeklinde üç aşamada yapılır. Yarma harekâtına mâruz kalan taraf varlığını sürdürecek başarılı (bir geri çekilme gibi) bir manevrâ yapamazsa kuvvetle muhtemel imhâ olur.

KAYNAKLAR

 ---;  “1921 Yılının Önemli Askeri ve Siyasi Olaylarının 100. Yılı”, http://ankaenstitusu.com/1921-yilinin-onemli-askeri-ve-siyasi-olaylari/, Erişim Tarihi: 10.07.2023.

Akçakayalıoğlu, Cihat; “Atatürk ve Kurtuluş Savaşı”, https://www.atam.gov.tr/wp-content/ uploads/Cihat-AKCAKAYALIOGLU-Atatürk-ve-Türk -Kurtuluş-Savaşı.pdf, Erişim Tarihi: 10.07.2023.

Baş, Mehmet Fatih; “Kütahya-Eskişehir Muharebeleri ve Türk Ordusunun Sakarya Nehri Gerisine Çekilmesi”, Sakarya Melhame-i Kübrâsı: 100’üncü Yıl Dönümünde Sakarya Meydan Muharebesi Sempozyumu Bildirileri 19-20.10.2021, Kara Harp Okulu Bsmv., Ankara 2022.

Ecer, Ahmet Vehbi; “İkinci İnönü Zaferinin Türk Milletine Kazandırdığı Moral Güç”, https://dergi park.org.tr/en/download/article-file/1693322, Erişim Tarihi: 10.07.2023.

Görgülü, İsmet; “İstiklal Harbi”,  https://www.ttk.gov.tr/belgelerle-tarih/istiklal-harbi/, Erişim Tarihi: 10.07.2023.

Kütahya Valiliği, Kurtuluşun Diyarı Şehitlik ve Anıtlarıyla Kütahya, 2. Baskı, Ekspres Matbaası, Kütahya 2015.

Paksoy, İrfan; Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2018.

Yöney, Orhan, “Millî Mücadele’de Batı Cephesi”, Atatürk Ansiklopedisi, https://ataturk ansiklopedisi. gov.tr/bilgi/ milli-mucadelede-bati-cephesi, Erişim Tarihi: 10.07.2023.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?