Audi’nin Benzini

Hümeyra Yıldırım YALÇIN

2 yıl önce

İpil ipil yağıyor yağmur; öyle sessiz, öyle nazenin. Az önce rüzgar kavak ağacının pamucaklarını uçurmuştu. Bir şenlik havası vardı dışarıda. Rüzgâr ıslık çaldı. Şimdi yağmurun şarkısında sıra

 

Tüm kırgınlıklarım damla damla dökülüyor yere yağmurla birlikte. Yağmur toprağa karıştırıyor tüm beklentilerimi. Ne rahatmış böyle; ummadan, küsmeden... İnsanlardan yani; yoksa yağmurdan çok beklentim vardır benim. Rüzgâr içime esenlik üflesin isterim. Bir kelebek beni fark etsin ve uzattığım parmağına konsun diye beklerim.

 

Uç uç böceğim, annen sana terlik pabuç alacak deyince havalansın isterim bir uğur böceği. Bana inansın ve ardına bakmadan uzaklaşsın. Beni gören kediler gelsin yanıma hemen, ayaklarıma dolansın. Elimde bir kap yemek olsa da yapsınlar bunu olmasa da. Vefa bu, ben de kedilerden beklerim bunu.

 

Hem kedilerin yemeğine köpekler karışmasın. Daha iriler ve hantallar diye her şey onların mı olmalı? Kediler de anlaşılan bu köpekler yüzünden böyle hırçın, böyle kavgacı. Hepsini ayrı seviyorum da hırgür çıksın istemiyorum işte aralarında.

 

Olmuyor bazen. Şiddetleniyor rüzgâr, sele dönüyor yağmur. Camlara vuruyor tüm hıncıyla. Toprak kabul etmiyor, iteliyor suyu sağa sola. Korkuyorum. Şimşekler çakıyor, camlardan uzak duruyorum. Umduğum gibi olmuyor pek çok şey.

 

Uğur böceği uçmuyor ne kadar çok söylesem de şarkısını. Parmağımın ucundan indirip toprağa bırakıyorum, başka sefere diyorum ona. Küsmüyorum. Kediler köpekler bildiğiniz gibi, birbirini kovalıyorlar son hızla. Hepsi rahmet, hepsi nimet. Bazen farklı yüzlerini gösteriyorlar yalnızca.

 

Bir yandan üstteki yazının devamını yazmaya çalışıyorum. Bir yandan da; iyi hoş da dişe dokunur bir şey yazdığın yok senin de diyorum kendime. Biraz başka şeylerden bahset. Olmuyor sanırım. Denizli’den dönerken bir kaç gün evvel, bir benzinlikte durduk. Otogaz alan eşim koltuğa oturunca; şu soldaki Audi’ye bir bak, dedi. Baktım. Ben arabaysam siz nesiniz der gibi bakıyordu Audi etraftaki diğer araçlara. Gördüm, çok güzel dedim. Adam o arabaya 2.300 liralık benzin doldurdu, dedi. Vaaay, fullemiş o zaman dedim. Sen ne kadarlık aldın, diye sordum. 230 liralık aldım dedi. Audi’ye biniyorsa o kadar olsun dedim. Biraz duraksamadan sonra; düşünsene o da Tavas’a gidiyorsa aynı yere gidiyoruz demektir. Sonuçta o araba da götürüyor, bu araba da götürüyor, dedim. Hem o da aynı mezara girecek, sen de aynı mezara gireceksin dedim. Olayı mezara bağladım yani.

 

Vay ne zenginler var, aman da ben de öyle arabalara binsem, para şöyle, zenginlik böyle… Bunları konuşmadık orda. Mezar dedim mi konu kapandı. Yani oraya götüremeyeceğimiz şeyler için kendimizi paralamaya lüzum yok diye düşünüyorum. Düşündüğüm gibi de yaşamaya çalışıyorum. Yaşadıklarımı yazmaya çalışırken de dişe dokunur cümleler çıkmıyor sanırım. Olsun. Ben yine yazayım, belki gönüllere dokunur. Belli mi olur?

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI