Saat Yönünün Tersi

Hümeyra Yıldırım YALÇIN

2 yıl önce

Kendime varmak bir yolmuş uzun uzadıya. Sırtımı sıvazlayan da bendim, sırtımdan vuran da. Merhametim de kendimeydi, öfkem ve hıncım da. Başımı dizlerime koyup okşadım, taradım saçlarımı. Sonra yapayalnız bıraktım kendimi, istemedim yanımda olmasını.

Bir kelebek kadar hafiftim bazen, bir fil kadar da ağır. Bu da mı imge yoksa? Kelebek yazmak uzun ve zor zira. Fil; harfi, kalemi, kelimeyi yormayacak kadar kısa.

Bu kuyuya da ben attım kendimi. Hiçbir haset, benimki kadar yıkıcı değildi. Sanmalar diyarı oldu burası bana. Kötülük dağdan düşen taşlar gibi yuvarlanıp beni buluyordu sanki. İçimde mayalandığını bilemedim epeyce. Kendime varana kadar sürdü bu yanılgı böyle.

Vicdan başkalarının tepesinde uçurduğum kuştu. Etrafı kolladı durmadan. İçimin dallarına, içimin tellerine nice sonra kondu.

Zehir miydi, şerbet miydi içtiğim? Kestiremedim. Zehir dedilerse zehir, şerbet dedilerse şerbet bildim. Anamdan emdiğim sütün tadı gelseydi aklıma ayırt edebilirdim.

Işık sandım da karanlığı, koştum koştum bitiremedim. Kulaç atmayı da öğrendim, çırpınmaya gerek kalmadan durmayı da. Daldığım karanlıklarda yüzdüm de yüzdüm. Boğulmadım; çünkü önce kendimden başladım yüklerimi atmaya. Tercihlerimi, bu da böyle olsun dediklerimi, buna yanaşmamları, oraya gitmemleri, böyle yapmamları attım bir bir.

Sonra anılarımı attım. Geldiğim yerleri, o küçük ilçeyi, o soğuk köyü, kavruk buğdayları, sıcak suya ıslanan peynirleri, çatırdayan işgefeleri de attım. Bu böyle net görünmedi dışarıdan ve içeriden. Bir şeyler yanlış gidiyordu, çıkmıştı bir şeyler rayından. Düzelmesi için zaman gerekliydi. Zaman, zaman, zaman...

Şimdi eğildiğimde sırtımda onca yük var benimle secdeye varan. Ağır, Temizlenmemiş, yığın yığın birikmiş. Yemeği çok kaçırmak gibi değil, çok gülmek gibi değil, parmaklarıma oturmuş da morartmış gibi de değil.

Tam yürüyecekken kolumdan tutmuş gibi, hırkamdan asılmış gibi, kaşlarını çatmış gibi, gözlerini devirmiş gibi, gideceksin de bunlar ne olacak der gibi. Yürüsen de varamazsın, varsan da kapanır kapılar, çalsan neye yarar der gibi.

İşte ben gelsem böyle geleceğim. Yine de gelmeden prova edeceğim hep gelişimi. Mesela saat yönünün tersine karıştıracağım pişirdiğim çorbaları. Dünyanın, Güneşin, Ay'ın, elektronların, mevlevilerin, hacıların dönüşüne uyduracağım onları. Besmele çekeceğim hep her şeyden önce. Rahman ve Rahim olanın merhametini umacağım. Bir serçe gibi, kelebek gibi, kedi gibi, tırtıl gibi, karınca gibi umacağım. Sahibi Sen’sin her şeyin diyeceğim, karışmam işine. Davet ettiklerin gelir senin beytine, biliyorum. Ben de gelmeyi isterim, nasip der beklerim. Bu sefer kendimi alır yanıma, yüklerimi ata ata gelirim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI