
2025 yılı, dünya diplomasi tarihinde uzun süre konuşulacak bir yıla dönüştü. On yıllardır süren bir halkın mücadelesi, nihayet görünürde meyvesini verdi. Son zamanlarda Batılı devletler arka arkaya Filistin’i tanımaya başladı. Peki bu tanımalar gerçekten göründüğü gibi mi? Yoksa perde arkasında daha karanlık bir plan mı işliyor? Unutulmamalıdır ki, diplomaside; her el sıkışmanın arkasında bir hesap, her bayrak açışın ardında bir plan vardır. Peki bu diplomatik zafer görünümünün altında neyin provası yapılıyor? Aslında ilk bakışta evet bu hamleler Filistin halkı için tarihi bir kazanım gibi duruyor. Sonuçta onlarca yıldır kendi topraklarında işgal altındalardı ve bir devlet olarak tanınmanın mücadelesini veriyorlardı. Ancak bu kadar ani, eşgüdümlü ve sistematik bir tanıma dalgası sizce de kulağa fazla ’’pürüzsüz’’ gelmiyor mu? Şimdi mesela neden bu tanımalar tam da İsrail’in en agresif dönemlerinden birinde geldi? Neden tam da Netanyahu’nun ‘’Üçüncü Tapınak’’ ve nihai çözüm mesajlarını sertleştirdiği bir dönemde bu denli hız kazandı? Peki tam olarak plan ne? Daha büyük bir çatışma için devletleştirilmiş bir hedef mi gerekiyordu? Kesinlikle Filistin’in bir devlet olarak tanınması kulağa masum geliyor olabilir. Ve kesinlikle de devlet olarak zaten tanınmalıydı ama, bu tanımaların stratejik boyutuna baktığımızda İsrail’in gözünde artık bu tanımalar, Hamas’ı ya da Gazze’yi değil, bir devletin egemenliğini hedef alma gerekçesine dönüştürülebilir. Algı inşa etmenin ilk boyutu elbette ki, meşrulaştırmaktır. İşin psikolojik kısmına baktığımızda ise tarih bize gösteriyor ki bu tür, ‘’umut ver- çökert- saldır’’ taktiği defalarca kez kullanıldı. Oslo Süreci (1993) önce barış umudu verildi sonra daha sert işgaller başladı. Yine Arap Baharı (2011) demokrasi vaadi sunuldu, sonra iç savaş ve yıkım geldi. Peki, Filistin’in durumunda arkadan gelecek olan tam olarak nedir? Yeni Dünya Düzenine geçiş için bir kriz mi lazım? Dünya bir savaşa mı hazırlık yapıyor? Tarih bize şunu defalarca gösterdi ki, barış söylemleri en çok savaşlardan önce yükselir. Peki şimdi bizi bekleyen o savaş ne? Diplomasinin karanlık odalarında konuşulan o savaşa hazırlık planı Armageddon mu? Bunu bir sembol olarak görebilirsiniz evet ama bu birileri için stratejik bir ajanda olabilir. Özellikle Evanjelik Hristiyanlar, Orta Doğu’daki gelişmeleri kutsal metinler üzerinden yorumluyorlar. Onlara göre İsrail’in güçlenmesi, Kudüs’ün tamamen Yahudi egemenliğine geçmesi hatta Üçüncü Tapınak’ın inşası, İsa’nın yeniden gelecek olması olmazsa olmazları arasında. İşte tam da bu nedenle, Evanjelik tabanı arkasına alan Trump, Orta Doğu’da sadece diplomatik değil, kutsal bir savaş için de zemin hazırlığı yapıyor olabilir. Bu savaşın temelde amacı ‘Yeni Dünya Düzenine’ geçmek. Peki, ‘Yeni Dünya Düzeni’ neden bir Kriz/Savaş üzerinden kurulmak zorunda? Çünkü mevcut dünya sistemi sıkışmış durumda, dolar ($) merkezli finans sistemi artık sürdürülemez halde, küresel borç Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) ‘’Küresel Borç Monitörü’’ raporuna göre yılın ilk çeyreğinde 7,5 trilyon doların üzerinde artarak 324,3 trilyon dolara ulaşmış durumda,
(Anadolu Ajansı. (2025, 6 Mayıs). Küresel borçlar 2025’in ilk çeyreğinde 324,3 trilyon dolara ulaştı. Anadolu Ajansı. https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/kuresel-borclar-2025in-ilk-ceyreginde-324-3-trilyon-dolara-ulasti/3558835)
ABD-Çin rekabeti soğuk savaşı geçmiş durumda, teknolojik kırılmalar ( Yapay Zeka, Dijital Paralar, Biyoteknoloji) eski sistemleri çözüyor. Enerji geçişi (fosilàyeşil) sancılı. Bütün bu faktörler yumuşak geçişle çözülemeyecek durumda. Küresel aktörler bu yüzden radikal bir sıfırlama (reset) arayışı içinde. Tarih bize gösteriyor ki yine büyük düzenler daima büyük savaşların sonunda geldi. ( BM, NATO, Bretton Woods sistemi vs)
Peki Yeni Düzen Armageddonla mı gelecek? Bu sorunun yanıtı hem matafizik hem de jeopolitik düzeyde tartışmaya açık ama şunu çok net söyleyebiliriz ki, eğer yeni bir düzen gelecekse bu büyük bir yıkım üzerinden gelecek. Bu yıkım bazılarına göre Armageddon yani kutsal metinlerde geçen kaçınılmaz nihai savaş, bazılarına göre ise, resetleme…
Plan: Bölgesel krizà Küresel şokà Yeni Düzene Geçiş
Peki Filistin, İran, İsrail, Çin, Rusya... Hepsi bu planın bir parçası mı? Olası Armageddon senaryosunda ülkelerin rolüne baktığımızda, İran burada ilk hedef
(İsrail karşıtı eksen ‘’Şeytani güç’’) Filistin mağdur aktör ( provokasyon aracı), Rusya, ABD karşıtı denge gücü (Mesih karşıtı güç), Çin yeni süper güç (ekonomik tehdit- Babil), Türkiye ise kritik bir pozisyonda (dengeleyici ama rolü belirsiz) şimdi bu tabloya göre sistem yeniden kurulacaksa, önce bu aktörler üzerinden büyük bir çatışma veya kriz tasarlanacak gibi duruyor.
Filistin’in tanınması bu bağlamda Yeni Dünya düzenine geçişin ilk hamlesi olabilir. İkinci hamlenin ise İran üzerinden olması muhtemel.. Şimdi tam da burada ek bir bilgi vermek istiyorum. Klaus Schwab, öncülüğünü yaptığı ’Great Reset’( Büyük Sıfırlama) projesinde, pandemi sonrası sistemin; dijitalleşme, sürdürülebilirlik ve veri odaklı bir düzene geçmesini savunuyordu. Ama bu geçişin bir büyük savaş (İran üzerinden) bir büyük çöküş ( finansal sistem veya enerji krizi) veya bir siber felaket üzerinden olması gerektiğini vurgulamıştı. Ve bu görüşü giderek yayılıyor. Burada, ‘Yeni Dünya Düzeni’ : hem jeopolitik bir kırılma yani savaş, hem ekonomik bir çöküş ( dolar sonrası sistem) hem de dijital bir dönüşüm ( yapay zeka, CBDC, gözetim) üzerinden kurgulanıyordu. Şimdi bu perspektif üzerinden baktığımızda artık ‘Yeni Dünya’ teknolojik egemenlik alanı olarak tanımlanacak. Bu nokta da, yeni düzenin ana cephesinde ise, kimin dijital altyapısı kimdeyse, o ülkenin kaderini o belirleyecek. Yani, veri merkezleri nerede? İnternet altyapısı hangi firmaya ait? Dijital parayı kim çıkarıyor? Siber güvenliği kim sağlıyor? Bu soruların cevabı artık tank sayısından veya ordunun gücünden daha önemli hale gelmiş olacak. Artık savaşın şekli de değişmiş olacak. Ülkeler artık birbirlerini askerlerle değil, kodlarla, çiplerle veya virüslerle çökertecek. Örneğin: İran’ın nükleer tesisleri Stuxnet virüsüyle sabote edilmişti. Yine Rusya, Ukrayna’da hem fiziksel hem de siber cephede ayrı ayrı savaşıyor. ABD ise, Çin’in 5G altyapısını ‘’ulusal güvenlik’’ gerekçesiyle yasaklamıştı.
Şimdi bu evreye gelinebilmesi için neden ikinci hamle İran üzerinden olacak? Çünkü ilk başta ABD, Çin ve Rusya’nın önünü kesmek için Orta Doğu’da enerji ve jeopolitik kırılma yaratmak istiyor. İran’a yapılacak bir saldırı, hem Çin’in petrol hattını, hem de Rusya’nın güney kuşağını tehdit eder. Yani İran üzerinden çıkarılacak bir kriz, küresel ekonomide yeni bir sıfırlamaya (reset) zemin hazırlar. ‘Great Reset’ gibi teorilerde işte tam da burada devreye giriyor. İran merkezli bir savaş, finans sisteminden enerji piyasalarına kadar her şeyi altüst edebilir(!)
Burada bir başka olası kıyamet senaryosuna bakıldığında Armageddon üzerinden… Buradaki planda ise, ‘Üçüncü Tapınak’ yıkılan Süleyman Mabedi’nin yerine inşa edilirse, Mescid-i Aksa yıkılır eğer Mescid-i Aksa yıkılırsa İslam dünyası zincirleme bir reaksiyona girer ve bu da kehanetteki o büyük savaşın fitilini ateşlemiş olur. Peki, bu olası senaryo için politik zeminler hazır mı? Aslında evet, Netanyahu 2025 başlarında, !!Kudüs ebedi ve bölünmez başkenttir.’’ demişti. İsrail Meclisi’nde bazı milletvekilleri açıkça Tapınak Tepesi’nde egemenlik yasası önermişti. Ve yine bazı Avrupa ülkelerinde aşırı sağcılar İsrail’in Kudüs üzerindeki egemenliğini tanıma çağrıları yapmıştı. Şimdi, sizce bunlar tesadüf mü? Yoksa kehanetler diplomasi kılığında mı sahneye taşınıyor? Peki, tüm bu olası ihtimaller ışığında bize düşecek olan nedir? Burada Yeni Düzen gelirken (ki geliyor) 3 temel seçenek var. Ya başkalarının kurduğu düzende maşa olacağız, ya kendi stratejimizle pazarlık eden aktör konumunda masaya oturacağız ya da kendi paradigmasını inşa etmeye çalışan güç merkezi olup masa kuracağız.
Ve bu bağlamda artık tercihin değil, tarihin eşiğindeyiz; ya yön vereceğiz ya da sürükleneceğiz