Gönlümden…

Gönlümden…
09-12-2025

2 Aralık, Orhan Şaik Gökyay'ın vefat yıldönümü idi. 2 Aralık 1994 de vefat etmişti.

3 Aralık da Kemal Fedai Coşkuner'in şehit edilişinin kırk altıncı yılı.

Komşu bir şehirden, bir arkadaş ziyarete gelmiş sağ olsun. Eskişehir’de bir yerde oturup sohbet etmek mümkün. Sordum, Söğüt’ü görmemiş. Söğüt, Eskişehir’e kırk beş kilometre.

Hem sohbet ederiz, hem de ata ziyareti olur diye Söğüt’e doğru yola çıktık.

Zemzemiye Köyü yanından geçiyorsun Söğüt'e giderken.

Yıllar önce Yunus Emre Törenleri arasında Şairler Şöleni de var. Şairleri Söğüt’e gezmeye götürüyorlar. Dönüşte bir kaç çocuk el kaldırıyor. Bunlar Söğüt’te yatılı okuyan ve hafta sonunu evlerinde geçiren orta okul talebeleri. Söğüt’ten köyleri Zemzemiye’ye gelecekler.

Çocukları minibüse alıyorlar. Soruyor bir şair “Şiir bilir misin?” Çocuk cevap veriyor; “Evet”. “Bildiğin bir şiiri okur muşun?” Çocuk başlıyor;

“Bu vatan toprağın kara bağrında,

Sıra dağlar gibi duranlarındır.”

Şiir bittikten sonra çocuğa yine soruyorlar “bu şiirin şairini biliyor musun?” diye. Çocuk dikleşiyor; “Bilmem mi, Orhan Şaik Gökyay tabii.” “Tanıyor musun?” Tanımıyor tabi. “İşte” diyorlar “sana soru soran, senden şiir isteyen, şiirini okuduğun yanında oturduğun amca Orhan Şaik Gökyay.”

Orhan Şaik Gökyay yıllarca bu delikanlı ile mektuplaşıyor.

Bunları, bana bu gezide olan rahmetli Ahmet Tufan Şentürk Ağabey anlatmıştı, Ayhan İnal’ın kitabında da okumuştum daha sonra.

Ertuğrul Gazi ziyaretinden sonra, Osman Gazi’nin bacanağı, Osmanlı’nın ilk hutbesini Eskişehir’de, Karacaşehir Köyü’nde okuyan Dursun Fakih türbesine uğradık.

Bir kaç sene önce gittiğimde türbenin bahçesindeki açılan güllerden birinin içinden bir tomurcuk baş vermişti. Gül içinde gül vardı. Gül içinde gül bizdeydi. Onun fotoğrafını çektim.

Aklıma gül şiirleri geldi.

Hasan Dede’nin bir şiiri vardı;

“Eşrefoğlu al haberi

Bahçe bizde gül bizdedir

Biz de Mevlâ’nın kuluyuz

Yetmiş iki dil bizdedir.”

 

Ümmi Sinan söylemişti;

 

“Gül alırlar gül satarlar

Gülden terazi tutarlar

Gülü gül ile tartarlar

Çarşı pazarı güldür gül.”

 

Gül tutanın, gül sunanın elinde bir miktar gül kokusu kalırdı.

Bunları düşünerek bir şiir yazmaya çalışmıştım.

Dursun Fakıh türbesi kartal yuvası gibi bir tepedeydi. Şeyh Edebalı da durduğumuz tepenin kuş uçumu mesafesindeydi.

Şeyh Edebalı ya da Dursun Fakıh ya da arif bir zat Osman Bey’e şöyle söylerdi belki;

Doğdukça bu günüm, ay’ım,

Sarılacak kol bizdedir.

Eyi dinle Osman Bey’im!

Hakk’a giden yol bizdedir.

 

Karayı bilmez akımız,

Var’a baş eğer yokumuz,

Adem Ata’dır kökümüz,

Yesevi’ce dal bizdedir.

 

Demem ki “Oğuz’u uyut,”

Gök olana ne ki hudut?

Boy boylardı Dedem Korkut,

Kurt nefesli tel bizdedir.

 

Yaşadıkça bu acunda,

Ölüm erinde, gecinde,

Gülümüz okun ucunda,

Bismillahlı el bizdedir.

 

Bir elinden bağlar geçe,

Bir elinden dağlar geçe,

Ve ardınca çağlar geçe,

Törelenmiş il bizdedir.

 

Yarınlar yürür önünde,

Bir nefes var kuş canında,

Kılıcın ney’in yanında,

Uçtan uca yol bizdedir.

 

Şerre vurmak er huyudur,

Hakça vermek can suyudur,

Görmek duymaktan iyidir,

Peteği sır kul bizdedir.

 

Başaklanır deriliriz,

Yay olanda geriliriz,

Her nefeste diriliriz,

Söyleyecek dil bizdedir.

 

Erol Taş bir güzel insandı.

Bir gün Şerif Aydemir Ağabey’i Muhterem Nur ile tanıştırıyor. Şerif Ağabey’i göstererek diyor ki; “Bizden sonra doğmuştur ama yaşı bizden büyüktür.”

Hattat Etem Çalışkan da “Sultan Ahmet’te doğanların yaşına üç yüz sene ilave etmeli” demişti.

“Türk Milleti’ndenim” dediğiniz zaman da on binlerce yıllık yolun bir yerinde durduğumuz aklıma geliyor. Ezeli var, ebedi olacak inşallah. Bizim yaşımıza kaç eklemeli bilmem.

Bir mısrada buna telmih vardı.

Dualıdır pişen aşın,

Gölgesi tutulma kuşun,

Yaşından büyüktür yaşın,

Damla, yağmur, sel bizdedir.

 

Aşkla pişer gönül aşı,

Sudan arı can kumaşı,

Kılıç kesmez eğik başı,

Gül içinde gül bizdedir.

 

Şehitlerimize, bu toprakları vatan yapanlara, atalarımıza, Ahmet Tufan Şentürk’e, Orhan Şaik Gökyay’a, Ayhan İnal’a, Erol Taş’a, Muhterem Nur’a, Kemal Fedai Coşkuner'e, Etem Çalışkan'a, Abdurrahim Karakoç Ağabey'e, geçmişlerimize Allah rahmet eylesin.

Fatihalarla...

…..

Kemal Fedai Coşkuner yayıncılık da yapmış. Fedai Yayınları'nın bastığı 1 Numaralı kitap Abdurrahim Karakoç'un Hasan'a Mektuplar'ı.

Kitabın kapak kompozisyonunu Abdurrahim Karakoç Ağabey yapmış. Kapaktaki şiirin altında da imzası var. Abdurrahim Ağabey'in imzası "yalnız ağaç" idi.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?