Bazen geceleri uyku gözümüze değmeden önce aklımıza düşen o tek kelime vardır: “Keşke” “Keşke söyleseydim… keşke yapsaydım…keşke deneseydim… keşke gitseydim.” İçimizi kemiren bu kelimenin, yani “keşke”nin, insan ruhuna verdiği acı bazen bir çığlık kadar sessiz, ama kapanmayan bir yara kadar can yakıcıdır; bir ömür boyu sürer. Çünkü “keşke” insan zihninde kapanmamış bir kapı gibidir; ardında ne olduğunu asla bilmediğimiz bir odaya açılır ve biz o kapının kolunda asılı kalırız, git gide ağırlaşan bir merak vesızıyla. Yapmadıklarımız, yalnızca zamanın tozlu raflarında kalmaz; ruhumuzun kıvrımlarında bir iz, bir ağırlık, bir iç çekiş olarak yaşamaya devam eder. Bir boşluk bırakır.
Psikolojik olarak bile böyledir; insan zihni sonuçlanmış deneyimleri daha kolay kabullenir. Belirsizlik, bazı ruhlar için dayanılmaz bir karanlık gibidir; çünkü bilinmeyen, insanın zihninde büyür, şekil değiştirir, çoğalır. Oysa kötü bir sonuç bile olsa, en azından bir netliğin getirdiği dinginlik vardır. “Evet, acıttı, evet canım yandı ama artık biliyorum” diye bilmenin huzuru. Acı geçer, yaralar kabuk bağlar, insan sonuçla barışmayı öğrenir; ama keşke’nin bıraktığı boşluk hiçbir zaman dolmaz, yalnızca hatırlatılmadığın da susar. İşte bu yüzden, yapmadıklarımızın pişmanlığı, yaptıklarımızın sonucundan daha çok yakar canımızı. Çünkü yapılmış bir şey karşısında insan göğsünü gerebilme gücünü bulur; “Ben yaptım, cesaret ettim, sonucu da kabul ediyorum” diyebilir. Bu sahipleniş, insanın kendine duyduğu saygıyı büyütür.
Belki de hayat, cesaretin içten içe özgürleştiren bir güç olduğunu usulca fısıldar bize. Cesaret dediğimiz şey, korkusuzluk değil; korkuya, endişeye rağmen adım atabilmektir. Yapmak istediklerini erteleyen herkes bilir o iç sızısını: “Ya olmazsa?” diye sormaktan vazgeçemeyen zihnin ağırlığını. Oysa çoğu zaman en büyük yük, sonucu kötü olsabile en azından bir netlik taşıyacak o adımı atmamakta saklıdır. Çünkü insan bilinmezliğin acısına sonsuza kadar katlanamaz; ama denemenin acısını kabullenebilir, onunla barışabilir. Netlik, her zaman mutlu etmez ama insanın yolunu açar; belirsizlik ise ağır bir sis gibi içimizi kaplar ve ilerlememizi engeller.
Bu yüzden bir şeyi yapmak istiyorsan, söylemek istiyorsan, denemek istiyorsan; bugün, şimdi, tam da bu anda yap. Hatalar bile bizdendir, hayatın bir parçasıdır; içimizde saklıduran cesareti her adımda biraz daha uyandırır. Ne kadar tökezlesek de, dizimiz kanasa bile, “denedim” deme huzuru kalır geriye. İçinde hem acı hem gurur barındıran bu cümle, insanın kendine verdiği en büyük hediyedir. Çünkü denemek, yanlış bile olsa, yüreğini hafifletir; “keşke” ise sessiz bir yük gibi yıllarca omzumuza çöker.
Hem kim bilebilir ki, cesaretle adım attığın o yol, belki hayatında aldığın en doğru karar olacak. Seni geliştirecek, büyütecek. Şu an olduğundan daha mutlu, daha başarılı olacaksın belki. Belki de o adım senin için sadece bir ilk basamaktır. Nirvanaya uzanan bir yolda ilerlemek için ilk basamak…
O yüzden ne olur kendine bir iyilik yap: İçinde kalanları yarına bırakma. Cesaret, bazen yalnızca üç saniyelik bir eylemdir ama ömür boyu sürecek bir huzurun kapısını açar. Kötü bir sonuç bile seni olduğun yerden alıp bir adım ileritaşır; belirsizlik ise seni olduğun yerde dondurur. Yıllar sonra aynaya baktığında gözlerinin içindeki ışıltıya şöyle diyebilmek ne büyük huzur verir: “Evet… yaşadım. Korktum ama yine de yaptım. Belki canım yandı ama artık içimde yara değil, iz var. O izi seviyorum, çünkü bana cesaret ettiğimi hatırlatıyor ve paha biçilemez tecrübelerimi.”
