GİRİŞ…
Toplam yedi bölümden oluşan bu makale dizisinde bir esaret belgesi niteliğinde olan Paris Barış Konferansından Sevr Barış Antlaşmasına uzanan süreç ele alınmaktadır. Makale dizisinin daha önce yayımlanan ilk bölümünde mütâreke ve barış antlaşmaları kavramları, Paris Barış Konferansının açılışı, konferansta genel olarak uygulanması karara bağlanan hususlar ile ABD ile ihtilafa meydan vermemek için İngiltere ve Fransa tarafından üretilen bazı yeni kavramlar ve mutabık kalınan genel hususlara değinilmiş olup bugünkü ikinci bölümünde de Konferansa davetli olarak bizzat katılan ya da davet edilmemekle birlikte ihtiyaca binâen Konferansta görüşleri dinlenilen aktörlerin artık dağılmakta olduğu ya da hayli küçültüleceği görülen Osmanlının siyasî mirasına yönelik amaçlarına, emellerine ve taleplerine değinilmektedir.
FRANSA’NIN ALMANYA’YA YÖNELİK HEDEFİ…
Almanya’ya karşı büyük bir kin ve düşmanlık hissi besleyen Fransa Cumhurbaşkanı Clemenceau’ya göre Almanlar ıslah kabul etmez kimselerdi. Bu nedenle de Almanya’yı mümkün olduğu kadar ezmek en isabetli bir politika olacaktı.
İNGİLTERE’NİN ALMANYA VE FRANSA’YA YÖNELİK HEDEFİ…
Lloyd George’a göre ise, İngiltere’ye tehdit olan Alman İmparatorluğu [1] yıkıldıktan sonra İngilizler geleneksel denge politikasını uygulamalıydılar. Alman hegemonyasından kurtulan Avrupa’yı bu defa Fransız hegemonyasına sokmamak lazımdı.
İTALYA’NIN HEDEFİ…
Konferansta 10’lar Konseyinde yer alan İtalya 1915 Londra Antlaşması (26.04.1915) ile 1917 St.Jean de Maurienne Antlaşması (19.04.1917) ile kendisine taahhüt edilen hususları elde etmeyi hedeflemekteydi.,
YUNANLARIN EMELLERİ VE İSTEKLERİ…
Konferans’taki Yunan baş delegesi Venizelos, Yunanların asırlık rüyası olan Megali-İdeayı gerçekleştirmek için çok çaba harcamıştır. İngiltere Başbakanı Lloyd George’un Doğu Akdeniz’de kuvvetli bir İtalya’nın mevcudiyeti yerine kuvvetli bir Yunanistan’ın mevcudiyetinin İngiltere’nin çıkarları adına daha uygun olacağını değerlendirdiğinden Venizelos da Anadolu’ya yönelik emellerini gerçekleştireceğini umuyordu.
30 Aralık 1918’de galip devletlere verdiği memorandumla [1] Yunan isteklerini bildirmiş olan Venizelos bu isteklerini Konferansın açılmasının ardından 3-4 Şubat 1919 tarihlerinde “10’lar Konseyi” önünde de savundu. Venizelos, Batı Anadolu, Trakya ve neredeyse bütün Ege adalarının Wilson Prensiplerine göre Yunanistan’a bırakılmasını istiyordu. İstanbul ise milletler arası bir şehir olmalıydı. Fakat Yunan isteklerinin bir kısmı İtalya’nınkilerle çatışmaktaydı. Zira İtalya, Londra Anlaşması ile Osmanlı Devleti egemenliğindeki On İki Ada ile Antalya ve Konya havalisinin kendisine verilmesi; St.Jean de Maurienne Anlaşmasıyla da Antalya ve Konya havâlisine ilaveten İzmir’in kendisine verilmesi konusunda Müttefiklerle uzlaşmıştı. Fakat bu ikinci anlaşmanın yürürlüğe girmesi Rusya İmparatorluğu’nun onayına bağlanmış, bu süreçte Çarlık Monarşisinin devrilmesinin (13.03.1917) ardından Ekim Devrimi (07.10.1917) ile Rusya’da merkezî iktidarı ele geçiren Bolşevik yönetimin işbaşına geldikten kısa bir süre sonra savaş döneminde imzalanan gizli anlaşmaları açıklayarak bunları kabul etmediğini, topraksız ve ilhaksız bir barış istediğini belirtmesi nedeniyle İngiltere “İzmir” konusunda İtalya’ya olan vaadinden caymış ve İzmir’in Yunanlara verilmesine sıcak bakmıştır.
EMİR FAYSAL’IN TALEPLERİ…
Konferansa katılan Şerif Hüseyin’in oğlu (daha sonra 1921 yılında İngiltere mandasında kurulacak olan Irak Krallığının başına geçirilecek olan) Emir Faysal 6 Şubat 1919 tarihinde Konferansta galip devletlere Arap davasını anlatmış, 1915 yılının ikinci yarısı boyunca teâtî edilen Şerif Hüseyin – McMahon Mektuplaşmalarının [2] ardından Osmanlı Devleti’ne isyan ederek İngilizlerle birlikte Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmış olmaları nedeniyle Diyarbakır-İskenderun çizgisinin güneyindeki topraklarda bir Arap konfederasyonu kurulmasını talep etmiştir.
ERMENİLERİN EMELLERİ VE TALEPLERİ…
Müttefik Yüksek Konseyinin 30 Ocak 1919 tarihli “Osmanlı Devleti’nin Kilikya, Filistin, Suriye, Mezopotamya gibi bölgelerin Türk yönetiminden ayrılarak Milletler Cemiyeti bünyesinde manda idareleri altında yönetimlerinin yeniden belirlenmesi” kararı Paris’te lobi faaliyetlerini sürdüren Ermeni Komitelerine de büyük moral olmuş, bu moralden hareketle konferans başladığında Ermenilerin beklentileri o denli yükselmiştir ki Müttefik temsilcilerin kendilerinin beklentilerini ziyadesiyle karşılayacakları izlenimine kapılmışlardı.
I. Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletlerinin Türkiye’ye yönelik savaş politikalarına önemli katkılar sunan Ermeniler, savaştan hemen sonra Büyük Ermenistan projesinin inşası konusunda ciddi bir beklenti içerisine girmişlerdir. Esasında savaşın son yılında 26 Mayıs 1918 tarihinde Güney Kafkasya’da bağımsız bir Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti (EDC) [3] devleti kurulmuş olmasına rağmen bölgedeki demografik yapıyı göz ardı eden Ermeniler, Doğu Anadolu ile Trabzon-Mersin hattının doğusunun bu cumhuriyete eklenmesini istiyorlar, savaş esnasında İtilaf Devletleriyle olan müttefiklik durumlarının Büyük Ermenistan [4] projesinin inşasını zorunlu kıldığını düşünüyorlardı. Ermenilere göre Ermeni sorununun insan hakları eksenindeki yegâne çözüm şekli Karadeniz’den Akdeniz’e uzanan, Trabzon ve Mersin’i de içine alan büyük bir Ermenistan kurmaktı.
Konferansta Ermenilerin sürekli olarak delege bulundurmalarına izin verilmemiş, konferansa kabul edilecek milletler listesinde de Ermenistan ismi yer almamıştı. Bununla beraber Paris’te hazır olarak bulunan iki Ermeni delegasyonunun düşünce ve isteklerini zaman zaman konferansa aktarmalarına müsaade edildi. Paris’te bulunan Ermeni delegasyonunun ilki, eski bir Osmanlı Ermenisi olan Bugos Nubar’ın [5] başkanlığında olan Ermeni Millî Delegasyonu’ydu. İtilaf Devletlerince Ermenilerin temsilcisi olarak resmen tanınan bu heyetten başka Erivan merkezli EDC de ülkenin Meclis Başkanı Avetis Aharonyan [6] başkanlığındaki bir delegasyonu Paris’e göndermişti.
Bu iki Ermeni heyeti başkanlarından Ahoranyan, EDC’nin taleplerini, “Vilâyât-ı Sitte” olarak ifade edilen (o dönemdeki) “Erzurum, Van, Harput, Diyarbekir, Sivas, Bitlis” isimli altı Osmanlı vilâyeti ile Karadeniz’e bir çıkış kapısı olarak ortaya koyarken, Bugos Nubar, Büyük Ermenistan projesine Kilikya bölgesini ve Maraş sancağını da dâhil etmiş, bu konuda Ahoranyan’ı da ikna etmiş ve bahse konu ilave yerlerin de Konferansa sunacakları memoranduma [7] dâhil edilmesini sağlamıştı. Bogos Nubar’ın Osmanlı coğrafyasından Büyük Ermenistan’a dâhil edilmesini öngördüğü 387.424 km²’lik toprağın %41’ine karşılık gelen kısmı zâten Sykes Picot Antlaşması (16.05.1916) gereği Fransa’nın nüfuz bölgesinde olması kararlaştırılmış yerlerdi.
Bogos Nubar ile Ahoranyan 12 ve 26 Şubat’ta Konferansa kabul edilerek Büyük Ermenistan kapsamındaki toprak taleplerini bir memorandumla sunmuşlar, bu çerçevede sözde nüfusun çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğunu ileri sürdükleri Karadeniz’de Trabzon’dan başlayarak Doğu illerini içine alıp Mersin’e kadar uzanan ve Akdeniz’e inecek olan Erzurum merkezli bir Büyük Ermenistan’ın yirmi yıllık bir süre ile İtilaf Devletlerinden birinin mandası [8] ve Milletler Cemiyetinin güvencesi altında yapılandırılmasını istemişlerdir.
YAHUDİLERİN TALEPLERİ…
Konferans 27 Şubat’ta dinlenen Yahudi delegeleri de Konferansın 25 Ocak 1919 tarihindeki oturumunda kurulmasına karar verilen) Milletler Cemiyetinin vesâyeti altında Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasını istiyorlardı.
KÜRK KÖKENLİ MEHMET ŞERİF PAŞA’NIN TALEBİ…
1909 yılından beri Paris’te yaşayan Kürt kökenli Mehmet Şerif Paşa, [9] Osmanlı tebaası içindeki Kürtler adına temsil görevi olmadığı hâlde konferansa verdiği (İstanbul’daki Kürt ileri gelenleri tarafından da tepkiyle karşılanan) 22 Mart 1919 tarihli bir memorandumla Ermeni delegasyonunun taleplerine karşı konferans heyetine 22 Mart’ta verdiği muhtırada bir “ölçüsüz derecede emperyalist mâhiyette olan Ermeni taleplerinin milliyetler ilkesine aykırı olduğunu, bölgede Kürt nüfusunun yoğun olarak yaşadığını bildirerek Şark vilayetlerindeki nüfusu incelemek üzere bir komisyonun görevlendirilmesini, sınırları Diyarbakır, Elazığ, Bitlis, Musul ve Urfa’yı içine alan bağımsız bir Kürt devletinin teşkil edilmesini istedi.
İNGİLTERE’NİN EMPERYAL AMAÇLARI…
İngiltere, önemli bir petrol havzasını bünyesinde barındıran ve İngiltere’nin manda yönetimi altına alınacak olan Irak’ın bekası ve kuzeyden örtülmesi için gerek özerk bir Kürdistan’ın kurulmasına gerekse de Türk topraklarının bir kısmını kapsayacak (tam olarak sınırları ABD Başkanı tarafından belirlenecek) ve Batılı büyük bir devletin manda yönetiminde olacak bir Büyük Ermenistan kurulmasına destek veriyor olmakla birlikte bu devletin de manda yönetiminin o dönemde kaynakları bol ve güçlü bir devlet olan ABD tarafından üstlenilmesini istiyordu. Diğer Müttefikleri gibi savaştan ekonomik olarak da kaynakları hırpalanarak savaş sonrasında bölgedeki çıkarlarını sürdürmek ve ABD’yi emperyal amaçları için kullanmak istiyordu.
ABD’NİN UMUT VE BEKLENTİLERİ…
ABD Başkanı Wilson ileride çıkabilecek anlaşmazlıkları önleyecek adil bir barış ve yeni dünya nizamı kurmak arzusu ile hareket ediyordu. Daha önceden ilan etmiş olduğu 14 Prensip üzerinden barışı kuracağını umut ediyordu. Keza…Wilson manda konusuna sıcak baksa da gerek ABD kamuoyu gerekse de ABD Kongresi üyelerinin çoğu bu konuda Wilson’un tam aksi düşünüyordu.
…….
Not: Devam edecek
© 2024. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
SONNOTLAR
[1] Almanya’nın I. Dünya Savaşı’ndan çekildiği Rethondes Mütârekesi’ne (11.11.1918) giden süreçte ABD’nin, Almanya ile mütâreke yapılabilmesi için öne sürdüğü üç şarttan biri de Alman İmparatorunun tahttan çekilmesiydi.
Başbakan Maximilian von Baden 9 Kasım’da saat 11.30’da Wolff Ajansı aracılığıyla İmparator’un, kendisi ve oğlu adına tahttan çekildiğini duyurmuş, saat 14.00’te de Dışişleri Bakanı Scheidemann, Reichstag’ın balkonundan cumhuriyeti ilan etmiştir. Son Alman İmparatorlu II. Wilhelm de 10 Kasım’da Hollanda’ya sürgüne gitmiş ve ölene dek orada yaşamıştır.
[2] Memorandum; bir hükûmetin, muhatapla birlikte, tipik olarak bir bakanlık yetkilisi olan diplomatik bir görevli tarafından bırakılan belirli bir soruya ilişkin tutumunun yazılı bir ifadesidir. Basit olarak “muhtıra” olarak bilinen bu belge, genellikle görüşmenin sonunda diplomat tarafından şahsen teslim edilir veya gerekirse kısa bir süre sonra bir kapak notu eklenerek teslim edilir. Memorandumun üzerinde adres, elçilik damgası ve selamlama olmaz, imza da bulunmaz.
[3] Şerif Hüseyin – McMahon Mektuplaşmaları konusunda bakınız İrfan Paksoy, “Yakın Doğu’ya retrospektif bakış - 3 (Şerif Hüseyin – McMahon Mektuplaşmaları)”, 26.10.2023, https://www.anadolugazete.com.tr/yakin-doguya-retrospektif-bakis-3-serif-huseyin-mcmahon-mektuplasmalari-7459yy.htm, Erişim Tarihi: 19.07.2023.
[4] EDC: Rusya’da 13 Mart 1917 tarihinde Çarlık monarşisinin yıkılmasının ardından Rusya’ya bağlı olan Kafkasya da istikrarsızlık içine girmiş, bu istikrarsızlık Bolşeviklerin Rusya’da merkezi iktidarı ele geçirdiği Ekim 1917 Devrimi’nden sonra daha da artmış, ardından bölgede Gürcüler, Ermeniler ve Azerbaycanlılar “Güney Kafkasya Hükûmeti” isimli bir tür bölgesel federal yönetim/hükûmet kurmuşlar, Aralık ayında toplanan Rusya’daki Kurucu Meclis’in Lenin tarafından dağıtılması üzerine Moskova’daki Bolşevik idareyi tanımayan bahse konu hükûmet 22 Nisan1918 tarihinde Güney Kafkasya Federal Cumhuriyeti olarak bağımsızlığını ilan etmiş, federal yapının kurucu unsurlarının millî çıkarlarının farklılığı nedeniyle 26 Mayıs’ta Gürcistan’ın bu federal yapıdan ayrılması ve bağımsızlığını ilan etmesi sonucu federal cumhuriyet dağılmış, aynı gün federal yapının diğer bir tarafı olan Ermeniler EDC’yi ilan etmişler, iki gün sonra da dağılan federal yapının bir diğer tarafı olan Azerbaycanlılar Azerbaycan Halk Cumhuriyetini ilan etmişlerdir. Rusya’da 1917 sonlarında başlayan iç savaşın 1920 yılında Bolşevikler lehine sonuçlanması üzerine Kızıl Ordu tarafından bahse konu yeni Kafkas Cumhuriyetleri de teker teker işgâl edilerek bu ülkelerde Moskova’ya bağımlı sosyalist yönetimler kurulmuş, bu çerçevede 4 Aralık’ta da Ermenistan işgâl edilmeye başlanarak EDC’ye son verilmiş ve ülkede Moskova’ya bağımlı bir sosyalist yönetim kurulmuştur.
[5] Paris Barış Konferansında İngiltere tarafından 21 Mayıs 1919 tarihinde ABD’ye, Osmanlı ülkesi, İstanbul, Boğazlar ve Ermenistan üzerinde manda önerilmiş, bu öneri Fransa ve İtalya’nın tarafından da desteklenmiştir. Bu taleple ilgili olarak ABD Başkanlığı tarafından ABD Gnkur.Bşk. General Harbord başkanlığında görevlendirilen kalabalık bir heyet 15 Ağustos 1919'da Paris'e gelir. Orada Ermenilerin ileri gelenleriyle de görüşen Harbord, 21 Ağustos'ta Paris'ten ayrılarak İstanbul'a hareket eder. 2 Eylül'de İstanbul'a gelen heyet önce Padişah Vahdettin sonra da Sadrazam Damat Ferit Paşa ile görüşür. Harbord, İstanbul'daki temasları sırasında Türkler ve Türkiye hakkında incelemelerde bulunmuş, Amerika'nın İstanbul Yüksek Komiseri Amiral Bristol ile de özel olarak görüşmüştü. İstanbul'daki görüşmelerini tamamlayan heyet ikiye ayrılarak çalışmalarına devam eder. Bir kısmı sağlık, maliye, ticaret gibi konuları araştırmak üzere İstanbul'da kalır. Bu grup daha sonra Karadeniz yoluyla Tiflis'e geçer. Diğer grup da demir yoluyla Anadolu'ya hareket eder. Harbord Heyetinin gezisiyle Osmanlı idarecileri, başta Harbiye Nezareti olmak üzere ve Anadolu'da Millî Mücadele'yi yürüten Türk aydın ve idarecileri yakından ilgilenmişlerdir. Harbord, Sivas Kongresi'nden sonra Sivas'a geçmiş 22 Eylül'de Mustafa Kemâl Paşa ile de görüşmüştür. Görüşmelerden her iki taraf memnun kalırken, Mustafa Kemal Türk görüşünü kapsayan bir muhtırayı Harbord'a göndermiştir. 25 Eylül'de Erzurum'da 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa ile de görüşen Harbord, 26 Eylül'de Ermenistan'a geçmiştir. Kafkaslardaki incelemesini tamamlayan Harbord 11 Ekim'de İstanbul'a dönmüştü. Burada da bazı görüşmeler yapan Harbord ve heyeti 24 Ekim'de Paris'e, oradan da ABD’ye dönmüştür. 16 Ekim 1919 tarihli Harbort Raporu sonuç itibarıyla ABD’nin bölgede mandater olarak rol almasına karşı çıkıyordu. Bundan sonra da Amerika, Monroe Doktrini kapsamında kapalı siyasetine geri dönerek Avrupa siyasetinden uzak kalmayı tercih etmiştir. Bu nedenle de 1920 yılında yapılan Londra, San Remo ve Sevr görüşmelerinde yer almamıştır. Wilson, Amerika kıtasının dışında yükümlülük üstlenmeye istekli iken, Wilson'un karşıtları "Amerika'nın İngiliz emperyalizminin hizmetine giremeyeceğini” öne sürerek Wilson'un istediği manda tasarısına karşı tavır aldılar. 24 Mayıs 1920 tarihinde Amerikan Senatosunda onaylanan öneri açık ara oy çokluğuyla reddedilmiştir. Böylece ABD için mandater devlet olarak rol alma konusu biterken, Avrupa'nın galipleri Sevr'e uzanan çizgide çabalarını sürdürecekler, Anadolu’da ise Millî Mücâdele hareketi güçlenerek varlığını sürdürecektir.
[6] Bogos Nubar (1851-1930): Osmanlı Devleti içerisinde gayrimüslim halkı oluşturan ikinci büyük grup olan ve 19. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nde daha ziyâde ticaret ve sanatla ilgilenmiş olan Osmanlı tebaası Ermeniler 19. Yüzyıldan itibaren devlet içerisinde resmî görevler de almaya başladılar. Bu Ermenilerden biri olan Bogos Nubar’ın babası Nubar Paşa, Mısır’da hidivlik bünyesinde kâtiplik, tercümanlık ve hâriciye nâzırlıklarında bulunmuştu. İngiltere’nin 1882’de Mısır’ı işgâl etmesinin ardından iki kez de başbakan yaparak önemli görevlerde bulunmuştur. Bogos Nubar da Mısır’da bazı görevlerde bulunmuş ve 1906 yılında Ermeni Genel Hayırsever Cemiyetini kurmuştur. Bu cemiyetle Ermeniler nezdinde saygınlaşan Bogos Nubar, 1912 yılında (Ermeni Gregoryen Kilisesinin Erivan’ın 20 km batısındaki ruhanî merkezi olan) Eçmiyadzin Katogikosluğu (Dinî Liderliği) tarafından “Ermeni Millî Delegasyonu Başkanı” olarak atanmış ve Paris’e yerleşerek burada Ermeniler adına faaliyetlerini sürdürmüştür. I. Dünya Savaşı’na dek Ermeni ıslahatı konusunda büyük çaba harcayan Bogos Nubar, savaş dönemi ve sonrasında Müttefikler lehine politikalar izleyerek Ermenilerin, “Doğu Lejyonu” adı altında Müttefik saflarında savaşmasını sağlamıştır. Savaş döneminde propagandayı çok iyi kullanan Bogos Nubar kendisine çeşitli kesimlerden destekçiler de sağlayarak özerk veya bağımsız bir Ermenistan’ın kurulması yolunda girişimlerde bulunmuş, birçok konferansa katılmış ve özellikle Paris Barış Konferansı’na Ermeni Millî Delegasyonu Başkanı olarak katılarak Büyük Devletler nezdinde toprak talebinde bulunmuştur. Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla belirleyecek olan ABD Başkanı Wilson 22 Kasım 1920 tarihinde verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerinin Ermenistan'da kalmasına karar vermiştir. Bu açıklamadan bir süre önce Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki TBMM kuvvetlerinin 28 Eylül 1920 tarihinde başlattığı Ermenistan Harekâtı başarılı olarak gelişmiş, EDC 6 Kasım’da mütâreke isteğinde bulunmuş, Türk birliklerinin 7 Kasım’da Gümrü’ye girmesi üzerine ateşkes yürürlüğe girmiş, mütârekenin ardından başlayan barış görüşmelerinde Türk tarafı görüşmelerinin devamı için ön şart olarak EDC heyetinin Sevr’i tanımadığını resmî olarak açıklamasını talep etmiş, EDC heyeti de istemeyerek de olsa, 27 Kasım akşamı EDC’nin Sevr Barış Antlaşması’nı reddettiğini yazılı olarak Türk Heyeti’ne bildirmiş, Türk tarafınca da Ermeni Heyeti’nin Sevr Ant-laşması’nı reddettiği, hususu yayınlanan resmi tebliğ ile kamuoyuna duyurulmuştur. Ermenistan heyetinin Sevr Ant-laşması’nı reddetmesi sonucu Wilson’un sınırlarını çizdiği Ermenistan haritasının da artık bir anlamı kalmadığından Büyük Ermenistan hayali de sona ermiş oldu. Yaşanan bu gelişmeler karşısında bağımsız Ermenistan’ın sınırlarının çizildiğinin açıklanması gerek Amerika’nın gerekse müttefiklerin prestijini sarsacak bir skandal olacağından İngiltere hemen harekete geçerek, Wilson’dan Ermenistan’la ilgili raporunu kamuoyuna duyurmamasını istemiş, Wilson da bunun üzerine daha önceden çizmiş olduğu Ermenistan sınırlarını açıklamaktan vazgeçmiştir.
[7] Avetis Aharonyan (1866-1948): Ermeni, yazar, siyasetçi 26.05.1918-01.08.1918 döneminde Ermenistan Ulusal Konsey Başkanı, 05.08.1919-02.12.1920 döneminde de EDC Meclisi Başkanlığı görevinde bulunmuştur. Paris Barış Konferansı esnasında da EDC adına Paris’te bulunmuş, ihtiyaç hâlinde de Konferansta EDC taleplerini sunmuştur.
[8] Manda, Fransızca “yetki, görev” anlamına gelmekte olup, I. Dünya Savaşı'ndan sonra bazı az gelişmiş ülkeleri, kendi kendilerini yönetecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar MC adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen yetkidir. Geleneksel sömürgeciliği tasfiye etmeye yönelik bir proje olarak düşünülmüş olan manda, uygulamada, sömürgeciliğe benzer sonuçlar doğurmuştur. Manda projesinin temelinde, I. Dünya Savaşı'nda yenilen Osmanlı Devleti ve Almanya'dan ayrılan ve Avrupa dışında kalan bölgelerin yönetimi sorunu vardı. Dünya kamuoyunda sömürgeciliğe duyulan tepki nedeniyle, bu ülkelerin doğrudan galip devletler arasında paylaşılması uygun görülmemiştir.
[9] Mehmet Şerif Paşa (1865-1951): Osmanlı siyaset adamı. Kürt Şerif Paşa olarak da bilinir. II. Meşrutiyet’in İlanından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti (İvTC)nin İstanbul Pangaltı Şube başkanlığını yapmış, 1909 yılında İvTC’den ayrılarak Paris’e gitmiş, Paris’te İvT’ye karşı yayınlar yapmaya başlamıştır. 11 Haziran 1913 tarihinde Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesinden sonra gıyabında idama mahkûm edilmiştir. Kürtler adına bir temsil yetkisi olmadığı hâlde Paris Barış Konferansına 22 Mart 1919 tarihinde Kürtlerin bağımsızlık taleplerini ve sınırlarını içeren on dört sayfalık bir memorandum sunmuş, anacak bu memorandum da İstanbul’daki Kürtler arasında tepkiyle karşılanmıştır. Akabinde ölünceye kadar ciddi bir siyasî faaliyette bulunmamıştır.