
Trump denildiğinde aklınıza ilk ne geliyor? Uçuşan sarı- turuncu renkli saçları, koyu kırmızı ‘’Make America Great Again’’ şapkası, parlak turuncuya çalan ten rengi, iriliği ya da hareketli el, kol jestleri, kalın koyu kravatları, hani genelde kırmızı ve mavi olan ya da kararlı sert yüz ifadesi ya da narsisizm? Diğer özelliklerinin yanı sıra psikoloji camiasında birçok uzman, Trump’ın narsistik kişilik özelliklerine sahip olduğunu belirtmiş fakat patolojik düzeyde narsisizm olduğuna dair teşhiste bulunmak konusunda temkinli davranmışlardı. Hatta 2017’de yayınlanan ‘’The Dangerous Case Of Donald Trump’’ adlı kitapta 27 psikiyatrist ve psikolog, Trump’ın psikolojik durumuna yönelik ciddi uyarılarda bulunmuştu.
Smith, J. D. (2020). Understanding the Universe. Academic Press. https://www.torontopubliclibrary.ca/detail.jsp?Entt=RDM3590830&R=3590830
Şimdi bu bağlamdan bakıldığında Trump hasta bir narsist mi, çıkarcı bir realist mi yoksa diplomatik bir manipülatör mü? Aslında hepsi.
Uluslararası İlişkiler disiplininde ‘’Realist Teori’’ devletlerin çıkarlarını öncelediğini, güç mücadelesi üzerine kurulu bir dünya sistemi olduğunu, ittifakların ise, çıkar temelli ve geçici olduğunu savunur. Fakat bu bağlamda Trump kesinlikle realisttir ama Trump realizmin kurallarını değil, sadece reflekslerini çok iyi kullanıyor. Diplomatik söylemi yerle bir edip daha popülist bir dil kullanıyor, kurumsal dış politika yerine daha bireysel lider ilişkilerini öne çıkararak ilerliyor, ideolojik değil iş bitirme mottosu ile hareket ediyor, düzen kurmakla ilgilenmeyip var olan düzeni sarsarak kendine yeni bir yer açıyor. Evet güç odaklı, çıkar merkezli ama kişisel ve pragmatik… Narsistik kişisel özelliği, tam da burada devreye giriyor. Önce muazzam, büyük büyük övgüler, iltifatlar sonra bir anda değişen ittifaklar, tehditler, yergiler… Trump aslında dengesiz biri değil, bizim için ilkesiz realizmin açık bir örneğidir.
Trump’ın dış politikasını açıkça ‘’ilkesiz realizm’’ olarak tanımlayabiliriz. Övgüler, tehditler, ittifak değişiklikleri hep Trump’ın kişisel çıkar ve imajına göre şekillenmiştir. Trump bu açıdan klasik bir realist değildir evet ama, ilkesiz realizmin bir pratiğidir. İlkesiz realizm, realizmin ‘’güç ve çıkar’’ anlayışını alır ama onun; kurumsal, yapısal ve normatif temellerini reddeder ve yerine kişisel çıkar (narsizm) ve pragmatizmi koyar. Şimdi bu perspektif üzerinden Trump’ın siyasal hayatını kronolojik olarak inceleyelim.
2015-2016 yıllarında daha ’’popülist realizm’’ çizgisindeydi. Amerika’nın Irak’ta aptalca savaşlar yaptığını söylemişti. Yine NATO’ya yüklenerek para ödemeyen müttefikleri eleştirmişti. ‘’Amerika First’’ sloganıyla dış politikanın milli çıkarlara dayanması gerektiğini savunmuştu. Bu dönemlerde Trump, uluslararası taahhütleri sorgulayan, ittifakları maliyet fayda analizine indirgeyen, biraz daha sert ve realist pozisyonda konuşuyordu.
2017-2020 yıllarında ‘’Başkan Trump’’ olarak, Çin’le Amerika’nın çıkarlarını koruma gerekçesi ile ticaret savaşı başlattı, NATO’yu tehdit ederek yeterince katkı sağlamayan üyelerini hedef aldı. Evangelist tabana oynayarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı. Bölgesel dengeleri İsrail-Suudi eksenine kaydırmak için İran nükleer anlaşmasından çekildi ve narsistik metodu ile (diplomatik yumuşatma yoluyla sert liderler ile doğrudan müzakere) Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’a bolca iltifatlarda bulundu.
Trump, bu yıllarda elbette ki, samimi bir diplomasi yürütmüyordu. Yaptığı şey çoğu zaman yumuşak manipülasyon teknikleriyle liderleri etkinsizleştirme girişimiydi. Kim Jong-un, Xi Jinping, Putin gibi isimlere övgü dolu sözleri, aslında güçlü adam kültürüne hitap ederek karşı tarafın egosunu okşama taktiğiydi.
2021-2024 yıllarında görevden ayrıldı ama dış politikada söylemini sürdürdü. Biden’ın Afganistan’dan çekilmesini ‘’feci çıkış’’ olarak tanımladı. Kendisini İsrail konusunda en sadık müttefik olarak çok güzel pazarladı. Yine Ukrayna Savaşı’nda ‘’Putin zeki biri ama ben olsaydım saldırmazdı’’ dedi. ABD’nin ‘’dünyanın polisi’’ olması gerektiğini yineledi. Yani açıkçası Trump bu dönemde adeta güç boşluğu fırsatçısı gibi hamleler yaptı. NATO, AB, BM gibi kurumların etkisizliğini vurgulayıp milli çıkar merkezli dış politikayı savunmayı sürdürdü.
Ve artık 2025 göreve geri döndü. Bu evrede Gazze’de kalıcı barış için Amerika’sız olmaz mesajı verdi. Netanyahu için İsrail Parlamentosu’nda affedilsin çağrısı yaptı. Yine narsistik ifadeler ve davranışlar sergileyerek. Netanyahu affedilsin. Suçu ne ki? Puro ve şampanya mı? Önemsiz şeyler dedi. Trump’a göre en azından öyle. Yani Trump aslında burada da ilkesiz realist çizgide… Güçlü lideri koru (Netanyahu)… Ortadoğu masasındaki pazarlığı kendi etrafında döndür (ABD merkezli diplomasi)… Barışı değil, kontrolü hedefle… Bütün kuralları yık zaten kimin umurunda, kurallar sadece ona uyanlar içindir sen çıkarlarını koru…
Trump’ın af çağrısı elbette ki realist çıkar hesaplarıyla şekillenen bir müdahaledir. Netanyahu’ya iç politik bir destek vererek Ortadoğu masasındaki en güçlü kartı kendi kontrolünde tutmak istiyor. Yani mesele barış değil, kimin barışı şekillendireceği... Trump ne klasik bir diplomat ne de tamamen irrasyonel bir figürdür. O duygusal diplomasi maskesiyle çıkarcı hesaplar yapan usta narsist bir manipülatördür. Ve bu şey, evet kesinlikle realizmin en çıplak halidir: Güç için her şey araçtır; söz, dostluk, övgü ve hatta barışın ta kendisi.
TRUMP DOKTRİNİ: İlkesiz Realizm / Barış değil, kontrol arayışı.
Üzülerek söylemek zorundayım ki; bu, barışın değil, barış üzerinden yapılan iktidarın pazarlığıdır ve Trump, bu pazarlığın en acımasız tüccarıdır.