
Türk Halk Müziği’nin güçlü seslerinden, uzun yıllar boyunca hem Türkiye’de hem de Avrupa’da sahneye çıkan, dost ve sanatçı kimliğiyle gönüllerde yer edinmiş Ahmet Baydaroğlu, sadece konserleriyle değil televizyon programları ve albümleriyle de sanatseverlerin hafızasında derin izler bıraktı.
Bugün kendisiyle hem sanat hayatına hem de Türkiye ve Avrupa’daki tecrübelerine dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Halk müziğine olan sevgisini, yıllara yayılan yolculuğunu ve Avrupa’daki Türk toplumu için türkülerin önemini konuştuk.
Eura24: Kısaca Ahmet Baydaroğlu kimdir Eura24 okurlarına kendinizden bahsedermisiniz?
Ahmet Baydaroğlu: Bitlis’in Adilcevaz ilçesinde doğdum. Ege Üniversitesi’nde okudum. 12 Eylül süreci yaşanıyordu, ortam çetindi maalesef mezun olamadım. 12 Eylül sonrası TRT sanatçısı kimliğimi de ardımda bırakarak, dalından kopmuş gibi o zamanlar “acı vatan” dediğimiz Almanya’ya geldim. O gün bugündür, avazım yettikçe Almanya’daki Türklere Türkü söylerim onlarla birlikte marş seslendiririm, şartların elverişli olduğu her yerde.
Eura24: Sanat yolculuğunuzun başlangıcına dönelim: Türk HalkMüziği’ne ilginiz nasıl başladı, sizi bu yola yönlendiren şey neydi?
Ahmet Baydaroğlu: Doğduğum, ilk gençliğimi yaşadığım Adilcevaz Türklerin Anadolu’daki ilk diyarıdır. Ahlat ve Ercişle birlikte tam bir Selçuklu otağıdır. Deniz seviyesinden 2400 metre yükseklikte deniz vari bir gölün kıyısında, zirvesi bu yüksekliğin 4 bin metre üstünde olan Süphan Dağı’nın eteğinde Türkülerle tanıştım. Aslında, bütün Anadolu, oradan başlayarak Türküyle tanıştı. Coğrafyası gibi ilham ettiği duygular da yücedir memleketimin, Türküleri sevmeyi orda öğrendim.
Eura24: Uzun yıllardır Almanya’da yaşıyorsunuz. Avrupa’da sanat hayatınızı sürdürmenin Türkiye’den farkı nedir?
Ahmet Baydaroğlu: Her şey yerinde daha güzel. Türküler de öyle. Almanya’da toprağından sökülmüş ağaçlar gibiyiz. Vatan toprağını gönlümüzden karıp Türküleri onun kokusuyla söylüyoruz. Şüphesiz garip kaldığımız zamanlar da oluyor. Ama gariplik ve özlem de Türküdendir.
Eura24: Türkiye kökenli ve TRT sanatçısı olarak Türkiye’de kazandığınız deneyim ile Avrupa’daki konser ve programlarda yaşadıklarınızı karşılaştırdığınızda, iki farklı kültürün size kattıkları neler oldu?
Ahmet Baydaroğlu: Türkiye, yaratıldığımız toprak. Orada Türküleri bir rüzgâr esintisi gibi, bir ırmak sesi gibi söylüyoruz, kitle de öyle dinliyor, öyle tepki veriyor. Almanya yani gurbet bu açıdan daha içli, daha özlemli. Burada Türküleri vatan gibi söylüyoruz, marşları vatan gibi haykırıyoruz, kitle de öyle tepki veriyor.
Eura24: Birçok Avrupa ülkesinde konserler verdiniz. Avrupa’dakiTürk toplumu Türk Halk Müziği’ni nasıl karşılıyor? Genç nesillerin ilgisi nasıl?
Ahmet Baydaroğlu: Türk olup Türküyü duyduğunda heyecanlanmayan, duygulanmayan kimseyle karşılaşmadım. Lakin gurbette kulağımıza çalınan melodi, başkasının sözü başkasının nefesi. Bu söz ve nefes bazen insanlarımızın Türküyle ilişkisini zayıflatabiliyor. Ta ki Türküyü duyana kadar. Gençleri diğer insanlarımızdan farklı görmedim. Bu topraklarda bizim göçmen onların yerli olduğunu unutmamak lazım. Duydukları zaman onlar da bizimle aynı hisleri yaşıyorlar. Yeter ki duyuralım. Ayrıca umudumuz gençlerin, bu topraklar için de binlerce yıl yaşayayacak Türküler yazacağına inanıyorum.
Eura24: Sadece sahne değil, televizyon programları da sundunuz. Tv ekranlarında Türk Halk Müziği’ni izleyiciye aktarmakile sahnede aktarmak arasındaki farkları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ahmet Baydaroğlu: Televizyon çerçeve içinde çerçeve. Stüdyo, kamera, ekran her şeye sınırlar çekiyor. Gerçeklik de ancak perdeler ardından insanlarla buluşuyor, buluşabiliyor.
Sahne öyle değil. Sahne bütün sınırları kaldırıyor. Heyecan, muhabbet, duygu, gerçek ve ortak hisler olarak harman oluyor.
Bana, sahne mi ekran mı diye sorsanız, sahne derim.
Eura24: Kaset ve albümleriniz oldu. Bugün müzik sektöründeki dijitalleşmeye bakınca, eskiden kaset döneminde sanatçı olmak ile şimdi albüm/dijital müzik döneminde sanatçı olmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ahmet Baydaroğlu: Bunlar araç. Her araç sınırlar kadar imkanlar sunuyor. Eski teknolojide müziğin aktığı kanal dardı şimdi dana geniş. Bunun gerektirdiği üretim var mı derseniz, Türküler söz konusu olduğunda maalesef yok. Bunun hayat memat meselesi olduğunu düşünüyorum. Üretimi artırmalıyız. Çünkü kimin müziği çalınıyorsa onun oyunu oynanır.
Eura24: Türkiye’de ve Avrupa’da yaşadığınız tecrübelerden yola çıkarak, Türk Halk Müziği’nin geleceğini nerede görüyorsunuz?
Ahmet Baydaroğlu: Türk Halk Müziği’nin küresel bir kimlik kazanma potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Türkler arasındaki bariyerler aşıldığında, yurt dışındaki Türkler Türkü yazmaya başladığında bunu herkes görecek.
Eura24: Halk müziğinin insanı insana bağlayan bir yanı var. SizceTürk Halk Müziği Avrupa’da yaşayan Türkler için nasıl bir kültürel köprü işlevi görüyor?
Ahmet Baydaroğlu: Genetik sadece Biyolojik bir konu değil. Ruhun, kalbin de genetiği var. Türküler bu genetiğe işlenmiş şifreler. Aşk, muhabbet, medeniyet, maneviyat taşıyor bu şifreler. Bizi bizde buluşturuyorlar, kendimiz oluyoruz.
Eura24: Sanat hayatınız boyunca mutlaka unutamadığınız bir anınız vardır. Sahne ya da konserlerden aklınızda kalan özel bir hatıranızı bizimle paylaşırmısınız?
Ahmet Baydaroğlu: Her Türkü’nün, her Türküyü söylediğim anın unutulmaz hatıraları var. Kâh kadın erkek, genç yaşlı dinleyenlerin gözünden taşan içinde gördüm, kâh tarihi dokümanlarda dalgalı deniz diye geçen Van Gölü’nden beslenen gönlümde. Müsadenizle hatırlarımın hiçbirini diğerinden ayırmayayım.
Eura24: Son olarak hem Türkiye’deki hem Avrupa’daki dinleyicilerinize hangi mesajı vermek istersiniz?
Ahmet Baydaroğlu: Onlardan her zaman muhabbet gördüm. Her nerede olurlarsa olsunlar, muhabbet bulsunlar. Gönüllerinin bir yerine yazsınlar; “Türküler muhabbet bağına açılan kapıdır” Türkü olsunlar, muhabbet olsunlar.
Türküler, bağımsızlığımızın sembolü Ay yıldız gibi, medeniyetimizin ses bayrağıdır kıyamete değin beraber dalgalanacak, bulundukları her yerde söylensin dalgalansın.
Kalbi muhabbetlerimle