2022’nin Dünya’sında Bir ‘’Genç’’ Olmak

14-03-2022

Bu hafta tüm insanlık olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutladık. Tabi ‘’kutladık’’ diyorken ben ya da o günü ‘’kutladığını’’ söyleyen herhangi biri, farkında olmadan haksızlık, hatta bir yere kadar da hata yapıyor olacaktır. Çünkü 8 Mart kutlanmaktan daha çok farkındalık yaratmak için var olan bir gün. Kadınların üzerindeki baskının, eşitsizliğin, gerçeklikle uzaktan yakından alakası olmayan beklentilerin, tabuların sona ermesi için tek yürekte toplanan milyonlarca, hatta belki de milyarlarca insanın omuz omuza verip hakkını savunduğu, kendilerine yapılan eşitsizliklerin zincirlerinden kurtulmak adına savaştığı bir gün.

 

Ve bu gün, o günün bana daha önce hiç fark ettirmediği bir şeyi fark ettirmesi üzerine buradayım. Evet, 8 Mart, daha önce hiç sorgulamamış olduğum bir şeyi sorgulatmış bulundu bana bu hafta. Daha doğrusu, ‘’hatırlattı’’ demem daha doğru olacaktır. Evet evet, hatırlattı. Onun gibi ne çok güne ihtiyacımız olduğunu hatırlattı...

 

Mesela ne gibi günler olabilirdi bu, bana anımsattığı günler? 8 Mart gibi daha nicesine ihtiyacımız olduğunu düşündürten günler?

 

Hepimiz gayet tabi farkındayız ki son zamanlarda insan hayatındaki gerçeklik, lokasyon fark etmeksizin, bir hayli yozlaşmış ve de korkunç bir hale gelmiş durumda. Ama bu ‘’durum’’, belirli konumlarda maalesef ki daha  da ağırlaşır oluyor tabi. Örnek vermem gerekirse hepimizin, içinde yaşıyor ve bizzat tecrübe ediyor olduğu bireyler olarak ilk aklımıza gelen yer, Türkiye.

 

Türkiye’de yaşıyorsanız eğer, Dünya’nın geri kalanına göre bazı durumların belirli başlı bölgelerle kıyaslandığında çok çok daha zor kaldığı maalesef ki reddemeyeceğimiz bir gerçek.‘’Ne gibi mesela?’’ dediğinizi duyar gibiyim. Aslında bir bakıma belki de böyle söyleyerek kendimi kandırmaya çalışıyorumdur, kim bilir? Çünkü bir çok kişi eminim ki bu sorunun cevabını çoktan bildikleri ve iliklerine kadar hissettikleri için merak ederek ne olduğunu sorma tenezzülünde dahi bulunmayacaktır. Zira gerçekten de hepimiz biliyoruz ki artık ülkemizin vahim fakat elimizden belirli bir yere kadar bir şey gelen gerçeklerini değiştirebilmek için yapabileceğimiz çok az ve de sınırlı sayıda şey var. Ve bir de bütün bunların üstüne belirli başlı bir ‘’kişi’’ olduğunuzda ya da zor her daim zor koşullar altında bulunan bir topluluğun mensubu olduğunuz da işler daha da çirkinleşiyor. Yani ne yazık ki Türkiye’de bazı şeyler olmak ziyadesiyle zor.  Mesela kadın olmak, hayvan olmak, yoksul olmak, eşcinsel olmak, hiç kimseye zararı dokunmayan yemyeşil ağaçlarıyla kaplı bir orman olmak, fatura olmak zor, öğretmen olmak, doktor olmak, anne olmak, baba olmak... Diğer çoğu ülkeye göre çok çok daha zor. Tabi bir yerde bu örneklerimi durdurmak zorundayım. Zira bu örneklerin hepsini vermeye kalkarsam, ne ben bu yazının başından ayrılabilirm ne de sizler okumaya zaman bulabilirsiniz. Kısacası, hayat tüm Dünya’da karanlıklaştı gitgide lakin Türkiye’deki bulutlar daha kalın işte, bazılarımız yurt dışında olsaydık eğer yaşayabileceğimiz hayatlarla kıyaslandığında çok çok daha çetrefilli hayatlar yaşıyoruz.

 

Lakin ben yine de spesifik bir örneğin üzerinde durmak istiyorum bugün, o, Türkiye’deki olması zor olan şeylerden birinin üzerine yoğunlaşmak istiyorum. Hepsinden daha da fazla empati kurabileceğim bir başlık çünkü o, zira ne bir kadınım ne bir ağacım ne bir hayvan ne de bir doktor. Ama bir gencim, Türkiye’de yaşamakta olan bir genç. İşin aslı bugün değineceğim şeyler yalnızca yalnızca spesifik olarak Türkiye’deki gençlerin başına örülmekte olan şartlar değil, örneklerini verecek olduğum durumlar genel olarak tüm yer yüzü için geçerli. Bu nedenle başlığımı şu şekilde değiştirmem daha doğru olacaktır, ‘’Türkiye’de Genç Olmak’’ değil,

 

2022 Yılının Dünya’sında Genç olmak...

 

Zira gençlerin üzerinde de belirli bir yere kadar realiteyle uzaktan yakından alakası olmayan beklentiler ve tabular bulunmakta. Tabi ebeveyn çeşitliliğine göre değişmekte olan tabular bunlar, farklı anne ve babalar bu mevzuya fazlasıyla çeşitlik katmaktalar.

 

Örneğin bazı ebeveynler kendi gerçekleştiremedikleri hayallerini yıkıyorlar çocuklarının üstlerine. Kendi hayata getiremedikleri şeyleri çocukları gerçekleştirsin istiyorlar. Ya da içlerinde hayatlarında başka hiçbir başarıları olmadıkları için sırf övünebilecekleri ya da insanlar sorduklarında boş hayatların olduğu kadar boş görünmemesi adına çocuk yapanları da var bu örneklerin içerisinde. Veya bu tür düşüncelerden hiçbirisiyle alakası olmayıp yalnızca evlatlarına duydukları derin sevgiden dolayı aşırı korumaca olanları bulunmakta. Bir de bütün bunların tam olarak tam tersi var tabi, ‘’genç’’likte biz de böyle hatalar yaptık ya da biz yapamadık, biz ‘’genç’’ olamadık, bari onlar olsun diye çocuklarını tamamıyla baştan aşağıya, tepeden tırnağa serbest bırakan anne babalar da bu örnekleriyle hepimizin hayatında zaman zaman yer ediniyorlar.

 

Yani anlayacağınız her anne babanın çocuklarından beklentileri farklı. Doğal olarak da herkesin ‘’genç’’liğe olan bakış açısı da çeşit çeşit. Herkes, kendine göre başka bir anlam yüklüyor gençliğe. Peki nedir bu gençlik? Genç olmak ne demektir?

 

Sabahlara kadar o partiden o partiye hiç durmadan gezip gece klüplerinden çıkmamak mı mesela? Hayır, o zaman çok fazla gezenti olursunuz. Hayatınızı yeterince umursamıyor, geleceğiniz için planlar yapmıyor, yapıyorsanız da onlara uymuyorsunuz demektir öylesine bir hayat stili. Acilen kendinize çeki düzen vermeniz gerektiği söylenir, olur da kendinizi öyle bir senaryonun içerisinde bulursanız tabi.

 

O zaman evde kalmaya ne dersiniz? Sosyal hayatınız mümkün olduğunca azaltmaya, kendinizle kalıp geleceğinize odaklanmaya?

 

Üzgünüm ama bu da yine olmayacaktır. Bu sefer de gençliğini yaşamayan, ruhu yaşlanmış, eve kapanmış, asosyal bir birey olur çıkarsınız insanların gözünde. ‘’Biraz dışarı çık, az insan yüzü gör,’’ derler, ‘’Gençliğini yaşa, bir daha bu yaşlara geri dönemeyeceksin.’’

 

Onların bu dediklerini dinlerseniz de ilk senaryoya dönmüş olarak bulursunuz kendinizi, daire çizerken, sonu gelmeyen, kırılamaz bir döngünün içerisinde başrolü oynarsınız.

 

Öyleyse en mantıklısı ikisini birden götürmektir öyle değil mi? Bir insan hem sosyal olup hem de söz konusu gelecek olduğunda, kariyer bazında yeterince aktif olabilir sonuçta. İlla bir tarafa komple yönelip kendimizi oraya adamamıza gerek yok, diye düşünebilirsiniz lakin yine asıl cevaba yakınlaşamazsın. Çünkü bir nevi ‘’asıl’’ cevap denen bir şey bulunmamakta. Bu sefer de herhangi bir durumun ters gitmesi halinde, onlara söyleyebilecekleri daha fazla seçeneği, iki tarafı da sunmuş olacaksınızdır. Duruma göre ya evden çıkmamanıza ya da evi otel gibi kullandığınıza laf atarlar.

 

‘’Sen gençsin, bünyen kaldırır, içmekten bu kadar çekinme,’’ mi? Yoksa, ‘’Bu yaşta bu kadar içmek çok fazla, içkiye genç yaştan başlama,’’ mı?

 

‘’Genç adamsın, ye yiyebildiğin kadar. Zaten belirli bir yaşı geçtikten sonra istediklerini yiyemeyeceksin, göbeğin çıkacak.’’ Ya da, ‘’Biraz sağlığına dikkat et, önüne konulan her şeyi yeme. Dışarıdan söyleme, ev yemekleriyle beslen biraz da. Daha şimdiden göbek yapmışsın.’’

 

Bu ‘’ya da’’lar alıp başlarını gidiyorlar, o kadar çok verilebilecek örnekler var ki bu ‘’veya’’lara... :

 

‘’Derslerine odaklan, oukldan çıkışta eve gel, bir yerlere gittiğinde yoruluyorsun, sonra eve gelince de yatıyorsun anca.’’

 

‘’İyice eve kapattın kendini, biraz dışarı çık da gençliğini yaşa. Yeni arkadaşlar edin, doyasıya eğlen, bu günleri bir daha bulamayacaksın.’’

 

‘’Kendini evliliğe sakla, orada burada her önüne gelenle yatma. Korun, cinselliğini kabul etme, ediyorsan da açık olma.’’

 

‘’Hızlı zamanların bunlar, eğlenebildiğin kadar eğlenmene bak. İleride nasıl olsa istesen de bulamayacaksın seni bu kadar arzulayan insanı.’’

 

‘’Evden hiç çıktığı yok, asosyal oldu iyice, kapattı odasına kendini.’’

 

‘’Tam bir gezenti, yüzünü gördüğümüz dahi yok. Eve bile uğramıyor, uğrasa da otel gibi kullanıyor.’’

 

Yani kısacası hem adeta buna programlanmış bir robot gibi ders çalışmaktan başka hiçbir şey yapmamanızı ister, hem de sizden ziyadesiyle aktif bir sosyal hayat ve de üzerine üstlük belirli başlı hobiler beklerler. Hem beslenme düzeninizi çok umursamamalı, hem de aynı zamanda son derece sağlıklı beslenmelisinizdir. Gerekirse tamamıyla kendinizi geleceğe odaklayıp evden hiç çıkmamalı ama her nasıl olacaksa yine de bir şekilde gençliğini yaşamalısınızdır. Eve geç gelmemeli fakat gece klüplerinden de çıkmamalısınızdır. Ağzınıza içkiyi dahi sürmeyecek fakat yine de bir şekilde içki kültürünüz olacaktır, aksi hiçbir şekilde kurtaramaz. Evden çıkmak istemediğiniz zamanlarda asosyal derler, çıkarsanız da gezenti. Sınavlardan yüksek puan alırsanız, ‘’Yapman gerekeni yaptın, bir de tebrik etmemizi beklemiyorsun?’’ herhalde diye söylenilir, lakin kötü bir not aldığınız ilk anda hayat size cehenneme çevrilir.

 

Yani kısacası Türkiye’de ve Dünya’da genç olmak böyle bir şeydir.

 

‘’Gençsin, gez dolaş, sevgili yap, iç, seviş, gecelere ak, sabahları etme, kanın kaynıyordur şimdi senin durma, tadını çıkar bu zamanlarının. İleride hatırladığında pişman olursun sonra, bu yüzden aklına ne gelirse yap, hiçbir şeyden çekinme. Cesaretli ol, yırtık ol, gezenti ol, ortam yap, çevreni genişlet. Konserlere, açık hava sinemalarına, festivallere git. Fotoğraf çekin, sosyal medyayı aktif kullan ama yine de bir şekilde anı yaşa. Çılgınlarcasına eğlen, yarınları düşünme, bir bakmışsın yaşlanmışsın zaten, yıllar göz açıp kapayıncaya dek geçip gidiyor. Bu nedenle de ‘’genç’’liğinin tadını çıkar, gerekirse hata yap ama yaşa. Bu yaşlarda da hata yapmayacaksın da ne zaman yapacaksın?’’ diyen kesimle,

 

‘’Sürekli dışarıdasın, aklın fikrin gezmekte, varsa yoksa ye, iç, yat, başka hiçbir şey yaptığın yok. Gece yatmak bilmiyor, sabah kalkmak bilmiyorsun. Ne gündüzün kaldı ne gecen. Uyku düzeni desen hak getire zaten. Bu böyle nereye kadar gidecek? Kendinden başka hiçbir şeyi umursamıyorsun, dağınıksın, pervasızsın. Geleceğini hiç düşünmüyor musun, böyle giderse halin ne olacak? Bir kere de eve gel ya, yüzünü görelim. Özlüyoruz resmen seni, evi otelden farksız kullanıyorsun. Biraz da ev yemeği görsün miden. Para biriktir, geleceğin için harcamalarını kıs ve bir kenara koy. Bu yıllar göz açıp kapayıncaya dek geçiyor, bir bakmışsın otuzuna gelmişsin. Yani paranı hesaplı harca, ne zaman, nerede ihtiyacının olacağını bilemezsin. Şu telefonu da bırak artık. Bütün güt varsa yoksa instagram, twitter, youtube, bilgisayar... Biraz da ders çalış, ders, notların ne halde görmüyor musun? Bıktım senin arkanı toplamaktan, kendine gel artık. Sürekli arkandan koşmak zorunda bırakma beni, bir kere de bir şeyi tam yap,’’ diyen kesim sürekli bir çatışma içerisindedir. Ve işin üzücü olan kısmı da ne yaparsanız yapın iki tarafı da asla yeterince memnun edemezsiniz. Çünkü bazen tanıdığınız bir kişi aynı anda bu iki taraf olarak iki tarafı da bünyesinde benimsemiş şekilde barındırarak çıkar karşınıza, işte o zaman tamamıyla çıldıracak gibi hissetmeniz an meselesi haline gelir.

 

Bunlar, hayatımız boyunca hepimiz en az bir kere de olsa duymuş olduğumuz cümleler sonuçta, öyle değil mi? Belki direkt olarak aynı cümleleri kullanmamıştır sizinkiler ama genelde hep bu yapıların farklı türleri, farklı farklı örnekleri... Hiç değişmez. Hiçbir zaman tam olarak belli değildir insanların gençlerden ne beklediği, ne istediği, ne umduğu... Bu böyledir. Türkiye’de de böyledir, Amerika’da da, hiç kimsenin bilmediği, uygarlıktan ve medeniyetten habersiz yaşayan bir ada kabilesinde de... Hiç değişmez, hiç sekmez.

 

Tek cümleyle, halkın süper kahramanıdır gençler. Sizlerden bunu olmanızı beklerler. Aynı anda birden fazla yerde olmak... Birbirine zıt eylemler gerçekleştirmeniz istendiği halde hepsinde başarılı olarak yükselebilmek... Hiç uyumamak ama yine de erken uyanmak, seksin ne olduğunu dahi bilmemek ama aktif bir cinsel hayata sahip olmak, içkiyi ağzınıza bile sürmemek ama rakı sofralarında, arkadaşlarınızla gece kluplerinde takılmak, hem tüm zamanlı bir hobi edinmek hem de derslerinizde tepeden tırnağa başarılı olmak, yemek seçmemek, ne bulduysanız yemek ancak yine de sağlıklı bir bedeni muhafaza edebilmek, evden dışarı adımınızı dahi atmamak fakat aynı anda Dünya’nın en sosyal insanı olmak, tüm zamanlı bir ders çalışır olmak lakin aynı zamanda da konserlerden, festivallerden çıkmamak... Böyledir işte gençlik. Yalnızca belirli bir tarafa ait olamaz, taraf seçemez. İki tarafta da olmalı, iki tarafı da hakkıyla yerine getirmelidir. Aksi düşünülemez bile, yoksa gençliği bitip de yetişkinliği gelene kadar hep bunların lafını yiyecektir. Hoş, bunlara uymaya çalışsa da yine laf yiyecektir dediğim gibi.

 

Çünkü aslında bir bakıma genç olmakla da ilgili değildir bir yere kadar bu, insan olmakla ilgilidir.

 

Bir de özellikle son yıllarda arşı geçen güzellik standartları, moda anlayışı, gençliğin mükemmel olarak yansıtıldığı televizyon dizileri, rekabet vs. eklenince her şey, bütün bu durumlar çok çok daha zor olmuştur biz gençler için.

 

Bir şekilde cebimizde beş kuruş paramız dahi yokken bile güzel giyinmemiz beklenmeye başlanmıştır. Yoksa yer yer kendi yaşıtlarımız tarafından bile belirli başlı yargılamalarla karşı karşıya kalırız. Güzeller çirkinler bulanık bir çizgiyle değil, gayet net, su kadar berrak bir duvarla ayrılır olmuştur artık. Ve yalnızlığın kimleri beklediği, o kadar da üstüne düşünmesi zor olmayan bir hale gelmiştir gün geçtikte.

 

Hani diyorlar ya hep, ‘’Benim senin yaşındayken çocuğum vardı,’’ diye. Bizim yaşımızdayken hayata ne kadar erken atıldıklarından bahsediyorlar hani. Aslında bilmiyorlar, farkında değiller ki gayet de bir yere kadar eşit konumdayız. Ebeveynlerimizin zamanında onlar bizim yaşımızdayken, bizim bilmemiz gerektiği kadar şey bilmiyorlardı mesela. Yani bizim hakim olmamız gerektiği kadar hakim değillerdi Dünya’nın genelinde neler olup bittiğine. Fiziklerinden dolayı bugünlerde olduğu kadar yargılanmamışlardı ya da sevgili bulup bulamamalarında para belirli bir etkense dahi tamamıyla belirleyici rolü oynamıyordu belirli bir aşamadan sonra. En kötü görücü usulü evliliklerle bile bir şekilde yalnız kalmaktan kurtuluyordu insanlar, birbirlerini her halleriyle sevmeyi öğreniyorlardı. Şimdi ise her şey çok farklı. Eskiye nazaran çok çok daha hızlı ilerliyor hayat. Çok daha şey öğrenmek durumunda kalıyor insan fakat yine de yeterli olmuyor, hep daha fazlası bekleniyor. Aynı zamanda da hep daha azı. Hem yok olmanızı bekliyorlar sizden, sesinizi dahi çıkarmamanızı, hem de fısıldamayı bırakıp haykırabildiğiniz kadar haykırmanızı.

 

 

‘’Gençsin,’’ diyorlar. ‘’Kanın kaynıyor, yaşa hayatını.’’ Fakat ardından da hiçbir şekilde istediğin gibi yaşamana izin vermiyorlar o hayatı. Çünkü nasıl yaşarsan yaşa mutlaka birinin kafasındaki ‘’genç’’lik anlayışına uymuyorsun. Mutlaka birine göre yaşlı, birine göre ruhsuz, birine göre amaçsız kalıyorsun. Ancak birine göre de yırtık, pervasız ve de korkusuz.

 

Yoruluyorsunuz gerçekten, zaman zaman ruhunuzun daraldığı oluyor, geriliyorsun yer yer, bir an önce otuzuma gelsem de kurtulsam şunlardan, diyorsunuz ama o zaman da biliyorsunuz ki bu yıllarınızı özleyecek, bu yıllarınıza geri dönmek isteyeceksiniz. Zira otuzunuzdan sonra da dakikalardır örneklerini veriyor olduğum cümlelerin ve soruların, otuzlardan sonraki versiyonlarıyla karşılaşacaksınız. Yani aslında bir nevi genç olmakla da alakası yok bu durumun, hayvan, doktor, anne veya baba ya da ağaç olmakla da. İnsan olmakla alakası var. Evet evet, insan olmakla.

 

O yüzden aslında başlığımı yeniden şu şekilde değiştirirsem yanlış olmaz sanırım. 2022 Dünya’sında genç olmak değil, 2022 Dünya’sında insan olmak, aslında bütün mesele bu.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?