Her Geçen Gün Daha da Ölüyoruz

07-03-2022

Evet, bugün hepimizin belirli bir yere kadar muzdarip olduğu, benim hayatımı da gerekenden fazla etkilemeye başlamış olan bir konuya değinmek istiyorum. Ulaşılabilirliğe.

 

Belki biraz cesurca bir söylem olacak lakin günümüzdeki problemlerin çoğunun bundan dolayı kaynaklanmakta olduğunu düşünüyorum. Nasıl ki günümüzdeki gelişmişlik düzeyinin bu seviyelere gelmesinde payı varsa, hayatlarımızda bir o kadar da olumsuz payı bulunmakta. Hatta bana göre daha çok olumsuz yönden etkiliyor hayatlarımızı. Belki de şu an böyle bir şey söylemek, yazdığım bu yazıya haksızlık ve de ihanet etmek gibi oluyordur evet, bunun gayet bilincindeyim. Sonuçta bu yazıyı noktaladığım anda, gerekli düzenlemeleri yaparak birkaç dakikamı dahi almadan, yazıyı yollanması icap eden yerlere yolluyor ve aynı gün içerisinde, birkaç saat sonrasında da yazımı görmek istediğim yerlerde görebiliyorum. Bugünkü sahip olduğumuz ulaşılabilirlik olmasaydı mesela, geçmiş günlerden birinde olsaydık şayet, ben, bu yazıyı yazarken, hem bilgisayarın ya da daktilonun noksanlığından yazıyı elle yazmakla uğraşacak, hem de gönderim, onay ve yayınlanma süreleri bugün olduğundan ziyadesiyle daha fazla olacaktı. Mesela bu, bugünkü ulaşılabilirliğin olumlu bir örneği, öyle değil mi? Fakat ben bugün burada olumlu taraflarını yazmak için değil, hayatlarımızı alt üst eden taraflarına değinmek için buradayım. Peki nedir bu olumsuz örnekler?

 

İşte burada, günümüzdeki çoğu problemin bundan kaynaklandığı düşünüyorum, derkenki nedenlerim devreye giriyor.

 

Örnek vermem gerekirse günümüzdeki depresyon seviyelerindeki artışı bile ben bir yere kadar buna bağlıyorum. Mesela ben, bazen oturup geçmiş yıllarımı düşünüyorum da küçüklüğümü falan... O zamanlarda  her şeye ulaşmanın ne kadar zor olduğunu fakat aynı zamanda da her şeyin ne kadar keyifli olduğunu hatırlıyorum. Geçmiş yıllarımı hayal ettiğimde hayatın renkleri varmış gibi sanki, öyle canlanıyor gözümde. Daha canlı renkler, daha ılık bir hava, genel olarak daha enerjik ortamlar, daha mutlu yüzler... Bugünler ise sanki daha karanlık, daha gri, daha soğuk... Bunun nedeni ise tam da anlatmaya çalıştığım şey maalesef ki.

 

Ben, küçükken her şey şu anda olduğundan kat kat daha ucuz olmasına rağmen, benim durumum olmadığı için öyle her şeye istediğim gibi sahip olamazdım. Hoş, fazlasıyla varlıklı bir aileden gelmediği sürece hangimiz onlu yaşlarında farklı bir durumdaydık ki?

 

Çay koymayı bile bilmediğim zamanlarda, çay koymak bile bana büyük bir şeymiş gibi gelirken, öğrendikten sonra hazırlamış olduğum ilk çayımı hala unutamadığımı anımsıyorum. Gerçi bu çok ufak bir örnek ama her şey için geçerli olan bir örnek. Herhangi bir yemeği yapmayı dahi bilmediğim zamanlarda, uğraşıp debelenerek yapmış olduğum rastgele bir yemeği yerkenki hazzı, sonraki yıllarda hiçbir şeyi yerken almış olduğumu hatırlamıyorum. Ya da küçükken belirli başlı yasaklar dolayısıyla benden uzaklara konulmuş internet için ne kadar da uğraşırdım lakin ulaştığımda başından saatlerce kalkmaz, zamanın nasıl geçtiğini dahi fark edemezdim. O derece eğlenceli geçerdi o dakikalar. Şimdi ise bilgisayarım, internetim, telefonum bütün gün önümdeler ama yazı yazmadığım zamanlar dışında çoğunu çok fazla kullanmıyorum bile. Kullansam dahi eskiden aldığım zevkin zerresini almıyorum. Evet, bu aynı zamanda bir şeye alışmakla da ilgili tabi ama çoğunlukla her şeye ulaşmak her geçen gün kolaylaştığından kaynaklanıyor. Zaten alışkanlıklar da belirli bir yere kadar bunlardan dolayı kaynaklanmıyor mu?

 

Ki bu ulaşılabilirlik hiç durmuyor, her geçen gün daha da artıyor, daha da gelişiyor. Dünya’mızı ele geçirmeyi kafaya koymuş, kendi kontrolü olan bir varlık sanki, bir canlı. Önce televizyonla başladı, daha önce hiç tecrübe etmediğimiz bir eğlence kaynağına ulaştırmakla bizleri. İşte o zaman yine çok klişe olacak ama aile içi sohbetlerin bir değeri kalmadı ya da onlardan eski keyfi almaz olduk. Sonrasında televizyon da geliştikçe, onda da tek bir kanal yerine birden fazla kanal gösterilmeye başlayınca ona da eskisi kadar ilgi göstermez oldu. Çünkü o da eskisi kadar eğlendirmez oldu bizi. Mesela eskiden özlediğin bir tanıdığınla hasret gidermek istediğinde onun yanına gitmekten başka bir seçeneğin olmazdı. Bu yüzden de bir araya gelindiğinde o sohbetin verebileceği keyfi başka hiçbir şey veremezdi. Fakat bugün tek bir tuşla herkes kulaklarımızda, hatta o kadar kolay ki herkese ulaşmak, konuşmaya üşenir olduk. Tam tersi tandıklarımızı değil, yalnız zamanlarımızı özlüyoruz artık. Çünkü eski zamanlarda bir gün içerisinde en fazla beş kişiyle görüşebiliyorduysak şu an istesek, bir gün içerisinde elli kişiye dahi ‘’ulaşabiliyoruz.’’ Bu da doğal olarak insanı yoruyor tabi, sosyal hayattan bezdiriyor zaman zaman, yalnız kalmaya itiyor.

 

Bunlarla durmadı tabi, devam etmeye ‘’devam’’ etti. Sonrasında yemek yemek kolaylaştı. Bir kişi istediği herhangi bir yemeği tek bir tıkla elinin altına getirebilir oldu. Yani bir düşünsenize. Örnek vermek gerekirse, canımız çok meşaketli bir yemek çekti mesela... Eskiden olsa çıkmanız, onun için alışveriş yapmanız, eve gelip hazırlıklara koyulup belki de onu yapabilmek için saatlerce uğraşmanız gerekirdi. Ama hayır, artık öyle değil, değil mi? Ciddi ciddi bir dakika içerisinde o kadar uğraşarak, saatler harcanarak yapılacak bir yemeği direkt olarak saniyeler içerisinde sipariş edebilirsiniz. Birkaç dakika içerisinde de evinize gelir muhtemelen, ancak uğraşıp didinerek yaptığınız yemeği yerkenki lezzeti, hazzı, doygunluğu ve keyfi alabilir misiniz? İşte burası tartışılır ki tartışılsa bile cevabı büyük ihtimalle farklı olmayacaktır. Peki nedir o cevap? Koca bir hayır.

 

İşte tabiri caizse, ‘’Ne kadar ekmek, o kadar köfte,’’ algoritması, bir sorumluluğu gerçekleştirmekten elde edilebilecek ödül düzeyi o kadar azaldı ki karşılığında hissedilebilecek haz, tatminlik, keyif gibi duygular da maalesef onlarla beraber yok denecek konuma geldi. Artık hiçbirimiz beğendiğimiz bir kıyafeti aldığımızda eskisi kadar mutlu olmuyoruz. Çünkü hiçbirimiz yerimizden kalkıp, hazırlanıp, herhangi bir satış noktasına gidip, beğenip, deneyip satın almıyoruz o kıyafeti. Tek bir tıkla internete giriyor, birkaç dakika içerisinde, tek yaptığımız şey bedenimizi seçmek olarak sipariş veriyor ve birkaç gün içerisinde de kılımızı kıpırdatmadan, yerimizden dahi kalkmadan o şeyin bize teslim edilmesini sağlıyoruz. İade etmek dahi eskisi kadar zor değil. Bu mesela, olaydaki heyecanı ve riske atma duygusunu öldürdü. Eskiden olsa bir kıyafeti alırken altlı üstlü tartar, iade etmesi bugünkü kadar kolay olmadığı için üstüne ekstra düşünerek alırdık, bir nevi riske atardık. Lakin günün sonunda yaptığımız seçim buna değdiğinde kendimizi bir şey başarmış gibi hisseder, keyiflenirdik. Gerçekten alışveriş yapmak dahi bir terapi niyetine kullanılabilirdi. Ancak artık bu da öyle değil. Geldi ve istediğiniz gibi çıkmadı mı ürün, yine birkaç dakika içerisinde iade edebiliyor ve yine hiçbir şekilde yerinizden dahi kalkmadan ürünün elinizden gelip alınabilmesini sağlayabiliyorsunuz. Bu da diğer türlü, uğraşıp alacağınızdaki hazdan, keyiften ve tatminlik duygusundan mahrum bırakıyor sizi tabi. Ve bu, yalnızca bir örnek. Aynı şey her şey için geçerli derken bundan bahsediyordum işte.

 

Gün içerisinde bu şekilde küçük küçük tatmin olabileceğimiz, haz alabileceğimiz şeylerden, onlara kolay uluşmaya başlayarak o kadar çok mahrum kalır olduk ki hepsi bir araya geldiğinde yüksek düzeydeki bir mutluluk, haz, keyif ve tatminlik oranından bizi mahrum bırakır oldular. Gün içerisinde kendi kahveni hazırlamaktan tutun, kendi yemeğini yapmaya, arkadaşlarınla sohbete, alışverişe, eğlenceye kadar her şeyde bu böyle. Kendi kahveni hazırlayıp içtiğinde mesela yüzde üç oranında tatminliğe ulaşacaksan, o kahveyi makineye yaptırdığında kahvenin değerini bilmiyor ve kolay ulaşabildiğin için o %3 gibi küçük de olsa az bir orandan muaf kalıyorsun. Aynı şey diğer küçük küçük oranlar için de geçerli. İşte hepsi gün sonunda birleşiyor ve eski yıllarda yaşamış olsan %30 daha mutlu geçireceğin bir günü, %30 daha ‘’az’’ mutlu bir şekilde geçirmeye başlıyorsun. Bu da günler, haftalara, haftalar da aylara döndüğünde tabi arta arta gidiyor ve en sonunda tamamıyla birleşip çok büyük bir rakamı ortaya çıkarıyor ve neyi oluşturuyor? Tatminsizliği, hayattan eskisi kadar keyif ya da haz almamayı, daha da ileri giderse depresyonu...

 

Farkında mısınız bilmiyorum ama özellikle şu en son kullandığım cümleye dikkat ederseniz, herhangi birine sorduğunuzda, çoğu kişi genelde hayattan ‘’eskisi’’ kadar zevk almadıklarını söyler. Çünkü insanlar büyüdükçe daha fazla ulaşılabilirliğe sahip oldukları için ve eskiden uğraşarak ulaşabildikleri çoğu şeye de daha kolay ulaşmaya başladıklarından dolayı daha az tatmin olur, doğal olarak da daha az mutlu olurlar. Bu her zaman böyledir. O yüzden diyorum ya, günümüzdeki çoğu problemin bundan kaynaklandığını düşünüyorum, diye. Örneğini de vermiş olduğum gibi depresyonun mesela. Günümüzdeki depresyon artışlarının nedeni ben buna bağlıyorum. Tabii ki de bu benim şahsi düşüncem, bu böyledir, demiyorum herhangi bir keskinlik belirterek. Böyle olduğunu düşünüyorum, diyorum ki bence de böyle.

 

Bu konuya günümüzün bu, yozlaşmış gerçekliğinde yaşayan genç bir insan olarak genç kesimi de temsil etmek üzere örnekler verecek olursam...

 

Bundan bir on yıl öncesinde, mantı dahi yapmasını bilmezken ben, nasıl da beklerdim annemin mantı yapacağı günleri. Yemeğin ismi dahi geçtiğinde nasıl da heyecanlanırdım. Kendim yapmayı bilmediğim için her istediğimde yapamazdım çünkü. Doğal olarak da annem ne zaman yapsa büyük bir keyifle yer, resmen basit bir yemeği dahi yiyerek bulutlara ulaşabilirdim. Şimdi ise canım ne zaman çekse, buzluğu açıyor ve birkaç dakika içerisinde yaparak yiyebiliyorum. Doğru düzgün herhangi bir zevk aldığım da söylenemiyor tabi bu yüzden. Tam tersi, her seferinde küçüklüğümdeki keyfi alacağımın beklentisine giriyor lakin yerken hiçbir şekilde, hiçbir şey hissetmediğimden dolayı hayal kırıklığına uğruyorum.

 

Ya da mesela internet. Küçükken okula gittiğim zamanlarda evde tek yaşardım. Bu yüzden de annemle babam onlar yokken derslerime odaklanmam ve bütün günümü video oyunları oynayarak geçirmemem için bilgisayara şifre koyarlardı. O küçücük halimle o şifreleri kırmak için saatlerimi harcadığımı hatırlıyorum. Fakat sonrasında şifreyi kırıp da o oyunlara ulaştığımda dünyadaki en güzel zamanı geçirdiğimi, saatlerce onların başından kalkmadığımı, bir an önce sabah olsa da yine oynasam diye hiçbir şekilde doygunluğa ulaşmadığımı... Şimdi ise kendime ait bir bilgisayarım var, istediğim zaman ulaşabildiğim. Lakin düğmesine dahi basmıyorum. Dediğim gibi yazı yazmak haricinde süs gibi duruyor odamda.

 

Bunlar yalnızca küçük küçük örneklerdi. Lakin yüzüncü kez söylediğim gibi her şey için geçerliler, çünkü yalnızca bu örneklerle bitmiyorlar ki. Mesela ‘’büyük’’ bir örnek verecek olursam, son günlerde hepimizin gündeminde olan Rusya-Ukrayna savaşını örnek gösterebilirim. Savaşlar bile o kadar kolaylaştı ki insanlar eskisi kadar üzerine düşünmez oldu. Mesela eski yıllarda olsaydık şayet, bu kadar pervasızca açılamayacaktı belki de bu savaş karşıdakine. Çünkü eski yıllarda savaşa sebep olanlar da bir yere kadar, tıpış tıpış o cephelerde yer almak durumunda kalıyorlardı. Şimdiyse hiçbir şey olmamış gibi yerinden dahi kalkmadan, evdeki koltuğunda otururken birileri, altındaki teknolojik olanakları kullanarak bir şehri yeryüzünden silebiliyor. Hiçbir şey yapmadan, evinden dahi çıkmadan, koltuğunda dahi doğrulmadan yapabiliyor üstüne üstlük bunu. Tek bir düğmeyle, tek bir emirle, tek bir ‘’ulaşılabilirlikle’’ gözlerini dahi kırpmasına gerek kalmadan binlerce hayatın sonunu getirebiliyor.

 

Yalnızca bununla da bitmiyor durum. Bir de bu mevzu bizi öylesine üşengeç bir hale getiriyor ki bu ulaşabilirliğe öyle alışmışız ki bazen, evde olan yemeği sırf kalkıp ısıtmaya üşendiğimden, aynı yemeği dışarıdan söylediğim olabiliyor. Hiçbir şey yapmadan, istediğin şeyin ayağına gelmesi varken, neden kalkıp uğraşasın ki? Öyle değil mi? Belki herkesin bu konuya vereceği örnek bu, benim en sonki örneğim kadar ekstrem olmayacaktır ama bir konuda eminim, o da herkesin bu konuya verebileceği bir örneği muhakkak olacaktır. Çünkü hepimiz büyüyoruz, yıllar geçiyor, doğal olarak da teknoloji de durmayıp bizimle birlikte gelişiyor, onunla beraber de her geçen gün daha da artan ulaşabilirlik beliriyor önümüzde. Her geçen gün, bir önceki günkü isteklerimize ulaşmak daha da kolaylaşıyor, daha da uğraş istemeyen bir hal alıyor.

 

Bütün bu nedenlerden dolayı da üşengeçleşiyoruz işte. Ya da üşenmesek dahi, yapmamız gerekenleri yapsak da ‘’eskisi’’ gibi keyif alamıyoruz. Bir şeylerden tatmin olma düzeyimizse her geçen gün yükseliyor, fakat yükseldiği gibi de hep karşılıksız kalıyor. Çünkü çok kolay ulaşıyoruz, hiçbir şey tatmin edemez oluyor bizi artık. Bu da hiçbir şeyden keyif almamayı getiriyor yanında. En sonunda da daha mutsuz olduğumuz bir günde buluyoruz işte kendimizi. Renklerin daha soğuk olduğu, daha gri, daha karanlık bir günde... Daha karanlık bir ruh hali içinde...

 

Yavaş yavaş ulaşabilirlikle ölüyoruz her gün, ulaşamadıklarımız için...

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Ayşegül
Ayşegül 2 yıl önce
Maalesef, çağımızın vebası; hızlı ulaşım, hızlı tüketim. Ulaşmak için belki yeniden emek verdiğimizde, 'özen' gösterdiğimizde belki renkler yeniden canlanır, tüketme derdinden ziyade kavuşma sevinci yaşanır. Olamaz mı? ☺️