Diğerleriyle Yaşadığımız Bu Dünya’da, Onlarsız Ölüyoruz. Peki Kim Bu Diğerleri? O, Onlar Kim?

05-04-2022

‘’Bahsi geçtiğinde karanlığıyla ve aydınlığıyla anılan tek varlık inasndır. İçerisinde karanlık ve iyilik bir arada olacak şekilde yeryüzüne adım atan tek varlık. 

Yalnızca insanlar tarafından yapılanlar hatırlandığında kullanılan kelimeler ve de cümleler olumlu veya olumsuz olarak nitelendirilebilir. Güce ulaşmak için çıktığı yolda yalnızca insan, karanlığını benimseyerek o yollara adım atabilir. Zira diğer canlılarla insan arasındaki fark bilinçtir, düşüncedir. Ve yine yalnızca bir inasn, bir şeyi yanlış yapıyor olduğunun bilincinde olarak aynı şeyi yapmayı sürdürebilir. İyisi ya da kötüsü değişmeyecektir, tazesi yada çürüğü, insan insandır. İnsan, hatalı olandır.’’ 

‘’Emin olun ki en büyük hayallerinizi, derin arzularınızı, içinizde tuttuğunuz en kirli isteklerinizle sırlarınızı tamamıyla gün yüzüne vurup gerçekleştirebilecek bir noktada olduğunuzda kendinizi siz dahi tanıyamazsınız.’’ 

‘’Asıl önemli olan kişinin doğasına, yaradılışına aykırı olanı yapmasıdır. Asıl zor olan odur. Doğana, huylarına karşı gelebilmek, öyle ki yeri geldiğinde kendine karşı gelebilmek.’’ 

-Aytuğ Tunç Deveci, Roman ‘’Başlangıç’’  

 

‘’İnsan en acımasız hayvandır. Trajedilerde, boğa güreşlerinde ve çarmıha germelerde o ana kadar Dünya’da hiç hissetmediği kadar iyi hisseder. Ve kendisi için cehennemini keşfettiğinde cehennemi, onun için cennetin ta kendisidir. 

-Friedrich Nietzsche 

 

Bu haftaki köşe yazıma yine hepimizin gündelik hayatında çok kez kullanıyor olduğu fakat farkında olmadan anlamının dışında kullandığı bir şeyle başlamak istiyorum. Lakin şimdiden uyarayım, kimine göre karmaşık gelecek olan bir köşe yazısı olacak bu haftaki yazım. Herhangi bir kurala, tekniğe ya da akışa uymayacağım. Gönlümden geçtiği gibi istediğim şekilde yazacağım. Çünkü birden fazla değinmek istediğim konu bulunmakta ve her ne kadar hepsi birbiriyle alakalı olsa da zaman zaman ayrılıklar da yerlerini almakta. 

 Anlayanın aydınlanacağı, ‘’gerçekten de böyle’’ derken kendini bulacağı, anlamayanın ve karışık gelecek olanın ise hiçbir şekilde, tek bir kelime dahi anlamayacağı bir yazı olacak. Ve buna sevinmeli miyim yoksa, üzülmeli miyim... Bilemiyorum. Bu haftalık da böyle olsun, diyebiliyorum sadece.  

Nedir peki bu, ilk cümlemde bahsettiğim, gündelik hayatımızda farkında olmadan çokça kez kullandığımız lakin anlamını ve biraz da olsa amacını yitiren cümle yapısı? 

Onlar ve o, diğerleri. Başka insanlar... 

Biz olmadığını sandığımız lakin aslında tam da onlardan biri olduğumuz insanlar... 

Hepimiz, kendimizi kandırmakta, arkadaşlarımızı teselli etmekte, sevdiğimiz insanların başına bir şey gelmemesi için uyarmakta ve aynı zamanda olumlu olacak şekilde kendimizi kıyaslamakta olduğu gibi pek çok alanda kullanıyoruz bu yapıyı. 

Diğerlerinin ne dediğini önemseme, kendini diğerleriyle kıyaslama, diğerleri gibi olma sen, ben sana güveniyorum lakin çevreye güvenmiyorum gibi birçok cümle, aşina olduğumuz ve dediğim gibi hepimizin gündelik hayatında yer yer kullanıyor olduğu cümleler. 

Peki, kimdir bu diğerleri? Onlar kim? 

Biz mesela, bir arkadaşımıza, kendini diğerleriyle kıyaslama, dediğimizde, o arkadaşımız da başka insanlar için o, ‘’diğerleri’’ grubuna girmiyor mu? Yani arkadaşımızı tanıdığımız ve sevdiğimiz için veyahut o anda karşımızda bizimle beraber iletişimde olan kişi olduğu için bize, ‘’diğerleri’’ grubuna dahilmiş gibi gelmiyor olabilir. Lakin bizim teselli etmeye çalıştığımız o arkadaşımız, bizden başka onu tanımayan herkes için aslında ‘’diğerleri’’ grubunun içerisinde. Yani bizim tanıdığımız biri, bizim için kendimizi kıyaslamamamız ya da ne dediğini önemsememiz gereken bir ‘’diğer’’ insan olmayabilir, lakin bizim çevremizdeki onu tanımayan herkes için öyle, ‘’diğer’’ bir insan. 

Açıklayıcı olabiliyor muyum ya da ne demek istediğimi anlayabiliyor musunuz, bilmiyorum lakin şu şekilde bir örnekle daha açık olmama izin veriniz lütfen: 

Ben, beni tanımayan ve bilmeyen, hayatında olmadığım her insan için bir ‘’yabancı’’yım, ‘’diğer’’ bir insanım. Ve beni tanımayan bir insan, kendi kendine ‘’diğerleri gibi olma’’ması gerektiğini söylediğinde mesela, aslında dolaylı yoldan, farkında olmadan benim gibi olmaması gerektiğini söylüyor kendine aslında işte. Çünkü ben, beni tanımayan bir insan için o, ‘’diğerleri’’nin içerisindeyim. Fakat aynı cümleyi ben de kendime söylüyorum. ‘’Diğer insanların ne dediğini bu kadar önemseme,’’ diyorum örnek olarak. Lakin işte dediğim gibi ben de benden başka insanlar için o, ‘’diğerleri’’ grubunun içerisindeyken söylediğim için bu cümleyi, doğal olarak da biraz olsun mantığını ve anlamını yitiriyor. Sonu olmayan, tuhaf bir döngüye giriyor. 

 O zaman soruyorum sizlere, bu, ‘’diğer insanlar’’ dediğimiz kesim tam olarak kim, kimlerden oluşuyor bu grup? Çünkü hepimiz o grubun içerisindeyiz, her ne kadar kendimiz o insanlardan biri olarak görmesek de yukarıda örneklerini vermiş olduğum şekilde o insanların ta kendisiyiz aslında, öyle değil mi? 

Yeri geliyor bizi yargıladığında umursamamız gereken insanlardan biri oluyor ve başka kişileri yargılıyoruz. Yeri geliyor kendimizi kıyaslamamız gereken insanlardan biri oluyor, arkadaşlarımızı, sevdiklerimizi, çevremizdekileri başkalarıyla kıyaslıyoruz. Örnek olarak günümüzün en klişe cümlelerinden birisidir, ‘’İnsanlar çok sahte ve yapay,’’ cümlesi. Lakin işte aslında biz de o insanlardan biriyiz. Zira istediğimizde veya işimize geldiğinde gayet tabi o insanlar kadar yapay, hatta belki de onlardan çok daha sahte olabiliyoruz. Bizi bilmeyen ve çevreye güvenmediğini belirten bir insanın ‘’çevre’’den kast ettiği kişi tam olarak biziz, çünkü bizi tanımıyor, bilmiyor. Ve aynı şekilde bunu diyen insanı da biz tanımıyorsak şayet, o zaman da o, bizim için o güvenmediğimiz ‘’çevre’’nin içerisindeki insanlardan biri oluyor. Bu durumda, güvenilir olan kimse yoktur o halde, diyebiliriz, öyle değil mi? Zira ne biz çevredekilere güveniyoruz, ne de çevredekiler bize. 

Çünkü biz, çevredekiler için çevredekileriz, çevredekiler de bizler için çevredekiler.  

İnsanların çok dedikoducu olmaya başladığını söyleyen bir insan da pek tabi yeri geldiğinde en fenasından bile daha kötü bir dedikoducu olabilir. Herkesin paraya tapmaya başladığını söyleyen biri de zaman zaman mutlaka paraya değer veriyor olacaktır. Aşkın bittiğini, herkesin cinsellik peşinde koştuğunu söylüyor olan bir insan da tabii ki sex ister. Çünkü bu insan olmakla ilgilidir, insanın yapısında vardır. Ya da mesela tam tersi bir şekilde insanlara duygusal olarak bağlanamadığını söyleyen bir insan da aşık olabilir. Çünkü doğru şartlar altında, istediği şekillerde gerçekleşebileceği sürece paraya, cinselliğe, aşka veya bunlar gibi çoğaltılabilecek pek çok örneğe ‘’hayır’’ diyebilecek insan çok ama çok nadirdir. Çünkü bu, dediğim gibi insan olmakla alakalıdır, doğamızla orantılıdır. 

Dışarıda açlıktan ölen insanlar var, bu yüzden haline şükret, denildiğinde bize mesela, bizden daha iyi durumda olan insanlar için de biz, hallerine şükredilmesi için gösterilen örnekleriz. Klişe fakat çok doğru olan bir cümlenin de anlatmaya çalıştığı gibi: 

Daima daha büyük bir balık ve daima da beterin beteri vardır. 

Bunun gibi bu durumu özetleyebilecek bir sürü atasözü veya deyim var işin aslında. İnsandır beşer, kuldur şaşar, cümlesi bunlara bir örnek olarak gösterilebilir. Ya da aynı şekilde, hatasız kul olmaz, cümlesi de. 

Çünkü insan olduğumuz, kul olduğumuz sürece şaşacağız, hata yapacağız. Daima, düşüncelerine göre hareket etmememiz, kendimi kıyaslamamız, umursamamız, güvenmememiz gereken insanlar olacak. Zira biz de tam olarak o insanlardan birisiyiz. Olmadığını söyleyen düpedüz yalan söylüyor olacaktır. Çünkü yine klişe ama çok gerçek olacak şekilde kimse dört dörtlük değildir. En iffetli geçinen insanın dahi neler yapabileceğini görmek istiyorsanız, onu kapalı kapıların ardına koymanız yeterli olacaktır. İstekler, hayaller, arzular varlığını sürdürdüğü sürece herkes mutlaka bir kere de olsa çıkacaktır o yoldan. 

O zaman şöyle cevaplayabilir miyiz? 

Onlar biziz, diğerleri biziz. 

 Başka insanlarla kendimizi kıyaslamamız gerektiğini söylediğimizde, aslında kendimizi kendimizle kıyaslamamız gerektiğini de söylüyoruz dolaylı yoldan da olsa. Çünkü o ‘’başka insanlar’’ın içerisinde bizler de varız. Her zaman olduk, yaşadığımız sürece de her zaman olmaya devam edeceğiz. Hayatımız boyunca, en azından bir insanın güvenmediği, sahte, yapay bulduğu, kendisiyle kıyaslamak istemediği, imrendiği, dedikodusunu yaptığı, yalan söylediğini düşündüğü, sevmediği, ne dediğini umursamaktan kaçındığı insanlardan biri olacağız mutlaka.  

Zira insan olacağız, hatalı olacağız.  

İstesek de istemesek de bir gün ‘’diğerleri’’ olacağız, yeri gelecek ‘’başkaları’’ olacağız. İnsanların güvenmediğini belirttiği o ‘’çevre’’ olacağız. Ama günün sonunda, eğrisiyle ya da doğrusuyla ‘’insan’’ olacağız, yaşamış olacağız. 

Çünkü bir kere de olsa yoldan çıkmadan, yolu asla ama asla bulamayız. 

Ne düşünüyor olduğunuzu tahmin edebiliyorum şu an. Muhtemelen bu yazıdan hiçbir şey anlamadınız ya da şu zaman dek yazmış olduğum en karmaşık köşe yazısı olduğunu düşünüyorsunuz. Lakin işin sırrı da burada yatıyor zaten, böyle bir yazıyı yazarken. İçerisinde bulunduğumuz düzen ne kadar açıklanabilir, ne kadar kıyaslanabilir, ne kadar anlaşılabilirse bu yazı da o kadar açıklanabilir ya da anlaşılabilir. Herhangi bir insanı, ne olursa olsun tam olarak anlatamayacağınız gibi bu yazdıklarım da tam olarak anlatılamaz. Lakin mutlaka anlayanlar da çıkacaktır, onlar ise ne dediğimi çok iyi biliyor olacaklardır zaten. Olmayanlar ise en başında da söylediğim biçimde, bu örneklerini veriyor olduğum yapıları farkında olmadan kullanıyor olanlardır muhtemelen. Lakin o da Dünya’da tam anlamıyla iyi, kötü, siyah, beyaz, doğru ya da yanlış bir tek kişinin dahi olmadığını fark edince anlayacaktır ne demek istediğimi. 

Dünya’da siyah ya da beyaz değildir her şey. Çoğunlukla gri de vardır, karanlık yoğun geldiği için gözükmüyor olan bir ışık tanesinin orada olmadığı söylenemez. Fazlasıyla aydınlık bir ortamda gölge düşen tek bir köşenin dahi olmadığının da belirtilemeyeceği gibi. Çünkü nasıl ki grinin içinde beyaz ve siyah varsa, karanlığın içinde de ışık, aydınlığın içerisinde de karanlık vardır. Doğanın kanunudur bu, bir fizik kuralıdır. Aksini iddia ediyor olan, evreni reddediyor demektir. Kendini reddediyor demektir.  

Bir insanın kendiyle barışık olması demek, kusurlarıyla, karanlığıyla, hatalarıyla kendini kabul ediyor olması demek değil midir zaten? 

‘’Başlangıç’’ adlı kitabım da yazdığım, ilk paragrafın son cümlesinde de söylediğim gibi.  

İnsan olmakla alaklı bütün bu söylediklerim. Çünkü insan, insandır. İnsan, hatalı olandır. 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
gülbeyaz uzun
gülbeyaz uzun 2 yıl önce
Yine muhteşem yine gerçekler yine kendimizle yüzleştiren bir yazı yüreğinize kaleminize ellerinize sağlık. Alkışlıyorum