Aytuğ Tunç Deveci Kimdir?

27-06-2022

1-Aytuğ Tunç Deveci Kimdir?

 

19 Şubat 1999’da doğdum. Yedi yaşımdan beri Ankara’da yaşamaktayım. İlkokul, ortaokul ve lise yıllarımı burada geçirdim. Şu anda Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde(Eski adıyla Gazi Üniversitesi) Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünde okumaktayım. Yabancı dillere ve kültürlere olan tutkumdan dolayı böyle bir bölüm seçmiştim. Ayrıca Fransızca’nın en sevdiğim dillerin başında gelmesi de büyük bir rol oynuyordu. Hakkında her gün yeni bir şeyler öğrenmekten fazlasıyla keyif aldığım yabancı diller ve kültürler dışında tiyatroyla, gastronomiyle ve şu ana kadar beni tanıyan herkesin öğrenmiş olacağı üzere yazarlıkla ilgileniyordum, hâlâ da bu konularda çalışmalar gerçekleştirmeye devam ediyorum. Sanatın her bir dalının ayrı bir düşkünüyüm, küçüklüğümden beri bu hiç değişmedi. Özellikle tiyatroyla, gittiğim kurslar, içerisinde bulunduğum etkinlikler ve topluluklar sayesinde sürekli haşır neşirdim. Son yıllarda bu, biraz daha da çok sevdiğim bir şeye, yazarlığa kaydı fakat şikayetçi değilim hiçbir şekilde. Çünkü küçükken bana sorulan, ‘’İleride ne olmak istiyorsun?’’ sorusunun cevabı ve benim en büyük hallerimden biriydi. Bu yılın Ocak ayı itibariyle bu hayalime en sonunda kavuştum, kelimenin tam anlamıyla yeni yıl hediyesi oldu benim için. Üzerinden onca ay geçti fakat ben, hâlâ aynı heyecanı ve mutluluğu yaşıyorum. Bu sevinci de uzunca bir süre daha götürerek yaşlanıncaya kadar yanımda taşıdığım bir süreklilik durumuna getirmeye uğraşıyorum. İlk kitabımın yayınlanmasın ardından gelen köşe yazarlığı teklifiyle de beraber bu hayalimi genişletebildiğim yere kadar götüreceğim. Yani biraz klişe ama kısa bir cümleyle özetlemem gerekirse, ‘’Yaşadığı her anı ilgilendiklerinin, sevdiklerinin ve hayallerinin peşinde koşarak geçiren biriyim,’’ diyebilirim rahatlıkla.

 

2-Kitabınız ismi neden ‘’Başlangıç’’ ?

 

Aslında bu kitabın benim için uzun yıllar sürmesini istediğim yazarlık kariyerime bir ‘’başlangıç’’ olduğunu belirtiyorum bir bakıma, bu kadarının aşikâr olduğunu varsayıyorum. Yani herhangi bir yazarın ilk kitabının isminin, o yazarın ilk kitabı olduğunun belli edileceği şekilde konulması fikri daima fazlasıyla cazip edici ve de büyüleyici gelmişti bana.

 

Tamamıyla bu nedenden dolayı kitabımı bu şekilde adlandırmadım tabii ki. Başka türlüsünün beklenilemeyeceği üzere kitabımın konusuyla da ilgiliydi aynı zamanda. Kitabımda, alt başlığımda da ipucunu verdiğim gibi her sonun yeni bir başlangıca ve her başlangıcın da yeni bir sona yönlendirdiğini dile getirdiğim pek çok örnek bulunmakta. Bu ve bu gibi nedenlerden dolayı bu türden bir adlandırma yolunda ilerlemiştim. Memnunum.

 

3- Kitabınızın içeriğinden kısaca bahseder misiniz?

 

Hâli hazırda psikolojik problemlerle uğraşan küçük bir çocuğun, kütüphanede tuhaf görünümlü bir kitap bulmasıyla başlıyor her şey. Takdir edersiniz ki sıradan bir kitap olmaktan yeterince uzakta kalan bir kitabı bulmasıyla... Öyle ki farkında olunmadan, içerisinde ıstırabın tohumlarının barındığı bir karanlığın kapıları aralanıyor bu kitap vesilesiyle. İnsanlığın üzerinde uçsuz bucaksız bir kaos serbest kalıyor. Ve bir anda korkunç bir kıyamet senaryosunun içerisinde buluyor tüm insanoğlu kendini.

 

Günümüz Dünya’sının yozlaşmış gerçekliğine distopik bir evrenle dokunan, eleştirel bir kitap benimkisi. Hepimizin sınırlarını ne denli aşabileceğiyle ve ne kadar ileri gidebileceğimizle ilgili. Bunu yaparken de ulaştığımız umursamazlık, bencillik ve pervasızlıkla paralel. Birbirimize, hayvanlara, çevreye, doğaya, ayak bastığımız topraklara verdiğimizin hasarın karşılığını ve hak ettiğimizi aldığımız kanlı bir masal...

 

4-Okuyuculardan geri dönüşler alıyor musunuz? Nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?

Okuyan neredeyse herkesten aynı tür geri dönüşler alıyorum. Bunların üç tanesi olumlu olarak yazım dilim, özgünlüğüm, ayrıca da kurgum hakkındayken, geriye kalan bir tanesi kitabımın kalınlığı ve detaycılığımla ilgili.

 

Dürüst olmam gerekirse kitabımın beğenilmesi yolunda ilerlememi sağlayacak etkenlerin içerisinde en çok güvendiğim, kitabı okuyanların da fark ettiği üzere tabii ki de kurgumdu. Konu bakımından etiketlemem gerektiği için ‘’fantastik korku’’ katergorisinde bulunduğunu belirtiyordum fakat daima bundan fazlasıydı. Korku, bilim kurgu, distopya, polisiye ve psikolojik gerilim gibi pek çok türü içerisinde barındıran bir kitap yazmak en başından beri benim için çok önemliydi. Çünkü kafamda beliren kurgu, hepsinde belirli bir bilgi düzeyine sahip olmamı gerektiriyordu. Bu bakımdan verdiğim emekler de herkesçe fark edildi ve kitabımın konusu, kurgusu üzerine yapılan yorumların hepsi baştan sona olumlu oldu. Yazım dilim ve üslubum da aynı oranda beğenildi.

 

Olumsuz yönden aldığım tek eleştiri kitabımın fazla uzun olması ve bazı yerlerde gerekli olmayan detaylara girdiğimdi. Açıkçası bu benim ilk kitabım olduğu için aklımda beliren hiçbir şeyi geride bırakmayarak eklemek istemiştim. Fakat bana göre de sadeleştirilebilecek yönleri ve bölümleri bulunmakta tabi. Her seferinde bir öncekinden bir tık ileriye adım atarak ve kendime bir şeyler katarak devam etmek hedefindeyim. İleride yazacağım kitaplarımda özellikle bu tarafımı törpülemeye özen göstereceğim.

 

5-Yazmaya Nasıl Başladınız, Yazmak Sizin İçin Ne İfade Ediyor?

 

Yazarlık küçüklüğümden beri istediğim bir şeydi aslında. Hatta diğer çocukların hiç oynadığını görmediğim bir oyun sayesinde gerçekleştirirdim bu isteğimi.

İzlediğim dizilerin veya filmlerin kendi kendime devamını getirmeye çalışır ya da onları tamamıyla, en başından yazarak değiştirirdim. Bizim küçüklüğümüze denk gelen zamanlarda fantastik diziler çoğunluktaydı televizyonlarda. İşte o dizilere özenerek benzer senaryolar yazar, onların devamını getirmeye çalışırdım. Sonrasında odama kapanır, yazmış olduğum her şeyi seslendirerek kendi kendime canlandırırdım. Her birinde sesimi, hareketlerimi, odamda bulduğum şeylerle üstümdekileri değiştirerek yazdığım karakterleri taklit eder, onların her hareketlerine de ağzımla çıkardığım sesler yardımıyla hayat verirdim. Mesela ayakkabı sesleri, rüzgarın sesi, su içme sesi gibi bir dizi sahnesinde çıkabilecek tüm sesleri çıkarmaya çalışır, tek başıma birkaç kişilik bir kadro gibi bütün o sahneyi çekerdim. Annem ise böyle oyunlar oynamam yerine tamamıyla yazarlığa yönelerek fikirlerimi kağıda geçirmem gerektiğini söylerdi hep. Yazarlık serüvenim de bu şekilde başladı zaten.

 

Yazmak ise benim için uzun bir günün ardından yorgunluğumu atmak ve gün boyunca kafamı kurcalayan olayları bir kağıda dökerek rahatlamak gibi bir şey. Hayatımda, güzel ve içime sinen bir bölüm yazmanın verdiği hazzı başka hiçbir şeyden alamıyorum. Hiçbir şey beni o denli tatmin etmiyor. Ömrümün geri kalanını onsuz geçirirsem nefes alamayacağımı düşündüğüm bir sevgili gibi. Hayallerinizin, hacmi olmayan düşüncelerinizin bedene bürünme, gerçekliğe kavuşma hâli.

 

6-Peki başka çalışmalarınız var mı? Yazmaya devam ediyor musunuz?

 

Evet, ikinci kitabım olan ‘’Şarlatan’’ isimli kitabım Mayıs ayının sonunda son cümlesine kavuştu. 2022 bitmeden onun da çıkacağını tahmin ediyorum. Üçüncü kitabımın fikirleri de aklımda beliriyor, yavaş yavaş onun da iskeletini oluşturuyorum. Sonrasında belirli bir süreliğine yazmaya ara vererek yalnızca kitap okumak ve kendimi geliştirmek istiyorum. Hem bu sayede bir ara vermiş gibi de olacağım, bir yılda iki kitap çıkardıktan sonra bunu, biraz da olsa hak ettiğimi düşünüyorum. Sonrasında üçüncü kitabımla beraber geri dönerek tekrardan, durmadan devam edeceğim. Ayrıca köşe yazarlığını yapıyor olduğum gazetede her hafta yazılarım yayınlanmaya devam ediyor.

 

7- Kitabınızı bitirdikten sonra yayınevi arayışınız nasıl gerçekleşti? Biz İkinci Adam Yayınlarını Nasıl buldunuz?

 

Okuduğum kitaplar sayesinde hangi yayınevlerini istediğimi en başından beri biliyordum zaten. Hepsi aklımdaydı. İkinci Adam Yayınlarını ise internetten yaptığım araştırmalar sonucunda buldum.  En sonunda bütün bu yayınevlerini bir araya getirerek şansımı denedim ve süreç İkinci Adamla sonuçlandı.

 

8-Kitap çıkarmak isteyen kişilere ne söylemek istersiniz?

 

Yazarlık yolunda ciddi adımlarla ilerlemek istiyorlarsa büyük ihtimalle zaten kitap okumayı seviyorlardır. Önerim ise şu şekilde:

 

Bir adet sevdiğiniz kitabı okuduysanız, bir adet de çok da ilginizi çekmeyen, pek fazla okumak istemediğiniz bir kitabı seçin. Bu kitap; dil anlatım, noktalama işaretleri ve yazım kuralları bakımından sıkıntıların bulunmayacağına inandığınız bir kitap olsun. Ve onu bir ders kitabı olarak değerlendirerek okumaya başlayın. Kitabı okurken özenle, zamanınızı alarak, yavaş yavaş ilerlemeye özen gösterin ve noktalama işaretlerinin, mesela büyük harflerin nerelerde, nasıl kullanıldıklarına dikkat edin. Alıntı cümlesi nasıl kuruluyor, hangi fiilimsilerden sonra virgül geliyor, bir ortam betimlenirken kullanılmak üzere seçilen kelimeler ve yapılar neler... Bu ve bunun gibi teknik bakımından, okuduğunuz kitabı bir ‘’Türkçe’’ ders kitabıymış gibi baz alın ve kendinizi geliştirmeye adayın. Gerekirse lise ya da üniversite sınavına çalışıyormuş gibi dil anlatım ve Türkçe çalışın. Ya da o kadar çok kitap okuyun ki bütün bunlara ayrı ayrı özen göstermenize gerek kalmadan göz aşinalığınız oluşsun, neyin nerede kullanıldığına tanıdık olun. Tabi bu, işin yalnızca teknik kısmı. Bir de kurgu, konu ve ilerleyişin nasıl yazılacağını oturtmanız lazım. Bunun için de yapmanız gereken yegâne şey kendi ilhamınızı nereden aldığınızı bulmak. Ben mesela kitaplardan ilham alabilen bir yazar değilim. Benim için görsellik çok önemli. Söz konusu kaleme almak istediğim kurgu ve konular olunca ilhamımı dizilerden, filmlerden ve oyunlardan alıyorum. Bugüne kadar konusu ne denli özgün ve de muazzam kalırsa kalsın hiçbir kitaptan ilham alamadım. Bu örnekten de anlaşılabileceği gibi kendinizi tanımanız gerekiyor. Nelerin kafanızda yeni fikirler canlandırdığını keşfetmeniz ve bulmanız lazım. Sonra zamanınızın hatırı sayılır bir kısmını o, ilginizi çeken durumla bir arada bulunmaya ayırırsanız gerekli fikirler size hiç beklemediğiniz bir anda gelecektir.

 

Bunun dışında bence ertelememek ve düzenli olmak çok önemli. Kendinize bir hedef koyun. Mesela ben her gün iki bin kelime yazmaya özen gösteriyorum. Bunu, sabah kalkıp akşam geldiğiniz ve belirli bir vardiyayı gerçekleştirmeden çıkamadığınız bir iş gibi ele alın ve ilhamın size gelmesini beklemeden siz ona gidin. Kendinize bir zaman aralığı belirleyin ve yazmayı hedeflediğiniz kelime sayısına ulaşana kadar da kalkmayın. Belki ilk oturduğunuzda beş yüz kelime yazabilecek kadar bir materyal bulunmakta olur aklınızda. Ancak bana güvenin ki o masanın başına geçtiğinizde zaten fikir, size kendiliğinden geliyor. Bir bakmışsınız, kaleme dökebileceğinizi sandığınızdan çok daha fazla kurgu ve senaryoyla sarmalanmışsınız. Yeter ki o kalemi elinize alın(ya da klavyeyi) ve o masanın başına oturun. Gerisi çorap söküğü gibi geliyor zaten.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?