Sevgililer Günü mü, Sevgisizler Günü mü?

14-02-2022

Öncelikle bugüne kadar hiç denemediğim bir şeyi deniyor olmak üzere olduğumu belirterek başlamak istiyorum yazıma. Çünkü bugüne kadar her ne yazmış olursam olayım aşk üzerine bir şey yazmadım. Daima çekindim, daima kendimi bu konuda bir şeyler yazabilecek kadar yeterli görmedim. Fakat bugün buradayım, bugüne özel olarak, günümüz çağındaki ilişkilere göz gezdiren çoğu kişinin fark edebileceği, mükemmel bir ilişkide olmadan da herhangi birinin görebileceği birkaç faktörle bu haftaki yazıma giriş yapmaktayım.

 

Öncelikle evet, şunu açıkça söylemeliyim ki sevgililer günü daha çok bana sevgisizler günü gibi geliyor. Çünkü 14 Şubat’ta sokaklara döküldüğünüzde partnerleriyle beraber bu özel günü kutlayan insanları gördüğünüz gibi aynı zamanda da kabullenmekten çekindiği yalnızlığıyla baş başa olan insanları da görebiliyoruz. Bir insanın yalnız kendiyle olduğunu görmek onun sevgisiz olduğunu varsaymamıza hiçbir şekilde yeterli değil tabii ki. Sevgisiz demek yerine herhangi bir ilişkide olmadığını tahmin edebileceğimiz insanları görüyor olduğumuzu söylemek daha doğru olacaktır bu yüzden. Yani sokaklara çıktığımızda sevgilisi olan onca insan kadrajımıza girdiği gibi partneri olmadığı bir şekilde belli olan diğer insanlar da giriyor. Bir nevi 14 Şubat, ilişki içerisinde olmayan insanları daha rahat bir şekilde seçebilmemizi sağlıyor ve o insanları kendisini kutlamakta olan diğerlerine göre ayırıyor, hatta biraz izole ediyor gibi.

 

Peki neden bu böyle? Yani neden sevgilisi olan onca insan gibi bir o kadar da partneri olmayan insanlar bulunmakta? Düşünmeden edemiyorum, geçmişe göre insanların her şeye daha kolay erişebileceği böyle bir dönemde o özel ‘’sevgi’’yi bulmak neden geçmiş yıllara göre ya da genel olarak bu kadar zor?

 

İşte burada, bu sorumun cevabında o bahsettiğim, çevresini bir şekilde, az buz da olsa gözlemleyebilen herhangi bir insanın fark edebileceği o faktörler devreye giriyor sanırım.

 

Peki ne gibi faktörler bunlar?

 

Herkesçe bilinen, yazılı olmayan kurallar vardır. Bu her şey için böyledir. İşte söz konusu ilişkiler olduğunda da bu şekilde yazılı olmayan lakin son zamanlarda herkes tarafından bilinmeye başlayan kurallar bulunmakta ne yazık ki. Ne yazık ki diyorum çünkü bu kurallar ilişkilerin bir bakıma dengesini belirledikleri gibi yozlaşmalarına da sebep oluyorlar. Ve tam olarak bu kurallar zaten günümüz ilişkilerini bu derece zorlu bir hale getiriyor bence. Adeta bir iş görüşmesinde size sorulacak soruların neler olabileceğine karşın yapabileceğiniz alıştırmalar ya da olası cevapları düşünmek gibi günümüz ilişkilerinde de aynı eforu sarf eder oluyoruz. Bazen bir iş görüşmesine mi başvuruyoruz, yoksa sadece sevebileceğimiz birilerini mi arıyoruz belli olmuyor, bu ince çizgi çok kolayca birbirlerine kayabiliyor artık.

 

Birisi bize bir saat içerisinde geri dönüş yaptıysa bizim bir saat beş dakika sonra geri dönüş yapmaya çalışarak asla karşıdakinin altında kalmak istemememiz mesela. Ve böylece bunun sonu olmayan bir döngüye girerek bir saatin saatlere dönmesi ve en sonunda konuşmanın tamamen tıkanarak bitmesi...

 

Ya da bir şey yazmışsak ve karşıdaki ona cevap vermemişse eğer, her ne kadar başka bir şey yazmak için yanıp tutuşsak da asla bir yazdığımızın üstüne başka bir şey yazmak istemememiz.

 

‘’En son ben aradıysam sırada o var, o beni arayacak.’’ dememiz. Ki bu sadece bununla da bitmiyor. ‘’Dün ben günaydın yazdım, bugün o yazacak. Dün iyi geceleri ben demiştim, bugün o söyleyecek. Ben iyi geceler yazarken iki tane ‘’e’’ koydum, o üç tane koymalı...’’ gibi örneklerini verebileceğimiz yüzlerce olmasa da belki de onlarca cümle vardır.

 

Mesela konu hediye almaya geldiğinde çoğu kişi fiyatın ya da kalitenin bir önemi olmadığını, önemli olanın karşıdakinin düşünmesinin olduğunu söyler. Lakin bunu söyleyen o ‘’çoğu kişi’’ aynı zamanda kendilerinin almış olduğu hediyeye eş değerde ya da ondan daha pahalı bir hediye bekler genelde. Ve bu yine böylece sonu olmayan bir kısır döngüye girer ve artık iki taraf da birbirine çok pahalı hediyeler almaya başlayınca özel günlerde hediye alma fikrinden komple cayılır. Böylece bu döngü bir nevi resetlenerek yenilenir ama asla tamamıyla bitmez. Çünkü bu konuda anlaşsalar bile iki taraf da karşı tarafın bir sürpriz yaparak hediye almama konusunda karar verirken ciddi olmadığını umar. Ve böylece bu döngü fiyat bakımından ucuz lakin manevi değeri yüksek olan bir hediyeyle tekrar başlar ve o fiyat aralığı yeniden arta arta gider, ta ki yeniden en başa dönülene kadar.

 

Karşıdakini deli gibi sevdiği halde karşıdaki söyleyene kadar herhangi bir kişinin ‘’Seni seviyorum,’’diyememesi bir diğer örnek olabilir ya da. İlişkilerde genelde erken devreye giren cinselliğin insanları soğutmakta olduğu söyleniyor ama gözlemlerime göre söyleyebilirim ki erken gelen, ‘’Seni seviyorum,’’ erken gelen cinsellikten daha çok ilişki bitiriyor bence.

 

‘’En son oturacağımız mekanı o seçmişti, şimdi ben seçmeliyim.’’

 

‘’En son o ben ona gitmiştim, şimdi o bana gelmeli.’’

 

‘’En son ne izleyeceğimizi o seçmişti, şimdi sıra bende.’’

 

 

Sırf anlatacağımız şeyleri daha dikkatli dinleyeceğini umarak laf olsun diye, ‘’Sen neler yapıyorsun?’’ dediğimiz birinin yaşadıklarını anlatmasının bitmesini bekler gibi davranıyoruz bazen ilişkilerde. Bazı şeyleri sırf sıra bana gelsin diye yapar olduk. Ya da karşıdakinin, kolay ulaşılan, ‘’cepte’’ olarak görebileceği biri olmamak için bu yaşımıza kadar öğrendiğimiz, ‘’Kaçan kovalanır.’’ mantığıyla hareket ediyoruz genelde. Tamam belki bütün bunlar belirli bir samimiyete kadar gelince anlamsızlaşıyordur ve çoğu kişi bütün bunlara uymayı bir kenara bırakarak istedikleri gibi davranmaya başlıyordur lakin o ‘’belirli bir samimiyete’’ ulaşmak için de bu yollardan geçmesi gerektiğini, bu yazılı olmayan kurallara uymasının lazım geldiğini düşünen kişiler de bir o kadar fazla.

 

Kısaca söylemek gerekirse günümüz ilişkileri belli başlı kurallara uyulması gereken, resmi, iki kişilik bir örgütlenmeye döndü sanki. Ve çoğumuz bunların böyle olduğunu ya da olabileceğini bildiğimiz için ya ilişkileri hiç istemiyor ya da ilişkiye başlayıp da bu tür şeylerle karşılaşmaya başlayınca tamamıyla soğuyoruz. Zaten arka arkaya birkaç kişiyle bile bu tür şeyler yaşamak, başka biriyle bunlara benzer şeyler yaşamayacağımıza olan güvenimizi azalttığı için kimle, nasıl bir ilişkide olursak olalım mutlaka bir yerde bunlarla karşılaşacağımızı sandığımız bir ön yargının içerisine giriyor ve tamamen elimizi ayağımızı çekiyoruz ilişkilerden. Zaten bir kişiyi ilişkiye başlamaktan alıkoyabilecek onlarca düşünceler varken(özgüven eksikliği, maddi durumlar, zaman yetersizliği gibi...) üstüne bu tür ‘’kurallar’’ eklenince iyice soğuyoruz.

 

Son bir örnek vermem gerekirse bir zamanların reyting rekorları kıran ve hala da zaman zaman televizyonda yayınlanmakta olan ‘’Aşk-ı Memnu’’ dizisini öne sürebilirim.

 

Şöyle ki hoşlandığı kişi tarafından telefon alan ‘’Firdevs Yöreoğlu’’ karakteri, telefonun başında olduğu halde, ‘’Biraz çalsın, onun aramasını beklediğimi zannetmesin,’’ diyerek telefonun neredeyse kapanana kadar çalmasını bekliyor, ondan sonra açıyordu. Aynı şekilde, hoşlandığı aynı kişi tarafından dışarıya davet edildiğinde müsait olmasına rağmen halk arasında ‘’dünden razı’’ gibi gözükmemek adına müsait olmadığını belirtiyordu. Böyle böyle karşıdaki kişinin yaptığı çoğu daveti ve jesti reddediyor, bir nevi kendince naz yapıyordu. Neden böyle yaptığı sorulduğunda ise ‘’Gerekli,’’ diye cevap veriyordu.

 

İşte günümüz ilişkilerinin de özeti tam olarak bu aslında. ‘’Gereklilikler zinciri’’ olmaları. Uyulması gerekli olan kurallar, sergilenmesi gereklilik olan davranışlar, ne kadar yoğun olurlarsa olsunlar dışarı vurulmaları ‘’gerekli’’ olan zamana gelene kadar bastırılan duygular...

 

Yani aslında başlığımı değiştirerek başka bir şekilde bu konuyu ifade etmemizin daha doğru olacağını düşünüyorum:

 

‘’Sevgililer günü mü, yoksa gereklilikler günü mü?’’ dememiz daha doğru olacaktır herhalde.

 

Sevgililer günü mü, yoksa gereklilikler günü mü...

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Ayşegül
Ayşegül 2 yıl önce
Ne kadar doğru bir değerlendirme açıklama olmuş. Giderek çoğalan yabancılaşmalarımızın ardındaki kalıntılarımızı ne güzel dile getirmişsiniz. Kaleminize sağlık.
GÜLBEYAZ UZUN
GÜLBEYAZ UZUN 2 yıl önce
Bir solukta okudum biten her cümlenin sonun da şimdi ne gelecek diye meraklanarak okudum. Hislerimize tercüman olmuş bir yazı kaleminize sağlık.
GÜLBEYAZ UZUN
GÜLBEYAZ UZUN 2 yıl önce
Bir solukta okudum biten her cümlenin sonun da şimdi ne gelecek diye meraklanarak okudum. Hislerimize tercüman olmuş bir yazı kaleminize sağlık.