Bilim Mi, Büyü Mü? (Bilimin İnanması Zor Mucizeleri)

28-03-2022

Bu hafta bilimin mucizeleriyle ilgili düşünebilecek pek çok fırsatım oldu. İnsanların ‘’legal uyuşturucu’’ dediği antidepresanlardan birine başladığında mesela arkadaşım, bunun nasıl mümkün olabileceğini düşündüm lakin aklımda tek bir fikir dahi canlanmadı desem yeridir. Ciddi  anlamda bir toz kütlesinin vücudumuza girdiğinde, halkın diliyle ‘’doğru yeri, nereye gitmesi gerektiğini bulup’’ duygusal bakımdan sıkıntı yaşayan bir insana iyi geliyor olması bana mucize gibi geliyor. Yani tabii ki ‘’bilim’’ e göre, ve bu güne kadar yapılmış olan araştırmalara dayanarak aklıma gelen açıklamalar var mutlaka. Ancak ben, ortada olan bir şeyin üzerine yapılan araştırmalarla bu bilgilere ulaşabiliyorum. Tamamıyla, Dünya’daki bazı maddelerin insan üstündeki etkilerini keşfedip bu maddeleri doğru kararlarla, doğru oranlarla, bildiğiniz bir toz haline getirerek hiç yoktan insanın psikolojik durumuyla oynayabilecek bir şey üretebilmek... 

Bana nereden bakılsa bir büyü gibi hissettiriyor. Yani bir nevi hayatın bir hilesini bulmak, bilgisayar oyunlarında adlandırıldığı kadarıyla hayatın bir ‘’bug’’unu bulmak gibi sanki. Mesela cildimizde hali hazırda bulunan belirli başlı bazı etmenleri,(hyalüronik asit gibi) cildi nemlendirmekte kullanılan nemlendiricilere eklediğinizde mucizevi bir görev üstlenerek ciltte halihazırda bulunan aynı etmenleri aktif etmesi ve cildimize daha da iyi gelmesi...

Kanınızı alıp kanınıza enjekte ettiğinizi varsayın, bunun işe yarayacağını düşünmezsiniz, öyle değil mi? Lakin söz konusu ‘’bilim’’ olduğunda farklı düşünmek gerekiyor işte. Örneğini vermiş olduğum, cildimizde kendiliğinden bulunan hyalüronik asit mesela başlı başına bir muamma. Kendinden bin kat fazla sıvı tutabilme özelliğine sahip ve tek başına cildinize kullandığınızda, üzerine bir nemlendirici sürmezseniz, cildinizdeki nemi emip nemlendirmek yerine cildinizi daha da fazla kurutabiliyor. Yüzünüze kelimenin tam anlamıyla ekstra bir şey ekleyerek suratınızı önce halinden nasıl daha kuru bir duruma getirebiliriz ki, diye sorduğunuzu duyar gibiyim ancak burada da bilimin mucizesi devreye giriyor işte. 
Ki kendi kanımızı, kendi kanımıza enjekte etmekten bahsettim ya, onu bile yapıyorlar. Bir kişinin, kanımın bana faydası olsa damarlarımda gezerken zaten olurdu, dıştan sürüldüğünde mi olacak, dediğini hatırlıyor gibiyim. Lakin evet, gayet de oluyor. PRP denilen yöntem ile sizden kanınızı alıp belirli frekanslarla, belirli bir süre boyunca, belirli bir hızda çalkaladıklarında kanınızdaki yararları plazmalar, kırmızı kan hücrelerinden ayrılıyor ve saç dökülmesi, cilt lekeleri, yara iyileşimi gibi pek çok alanda kullanılabiliyor. Evet, bazı sorunlarınızın, bazı dertlerinizi çözümü bildiğiniz derinizin altında yatmakta. Bunu bile yoktan yere keşfedebilmiş olmaları insanı fazlasıyla şaşırtıyor doğrusu. 
Prostat kanserini tedavi etmek amacıyla icat edilen bir ilacın erkek tipi saç dökülmesine iyi geldiğinin bulunmasıyla beraber aynı ilacın miligramının azaltılması koşuluyla kozmetik sektörüne girmesi... 
Ya da görüş açısı Dünya üzerindeki bazı diğer canlılarla kıyaslandığında bir hayli dar kalan insanoğlunun milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki kara delikleri görebiliyor olması... 
Sürekli kozmetik örnekler vermek istemiyorum lakin botoks denilen uygulamada ciddi ciddi toksin bir madde kullanılarak bir bakteriden elde edilen ajanın cilde uygulandığında kırışıklıklara ve terlemeye iyi gelindiğinin fark edilmesi.. 
Bu verdiğim örnekler genellikle küçük örnekler, bir de bunların devasa örnekleri var tabi. Tüp bebek uygulamaları, hayvan klonlamaları, genetik mühendislik, başka gezegenlerde yaşananları keşfedebilmek, nükleer santraller ve bombalar gibi daha pek çok devasa örnekler bulunmakta. Ve bunların her biri başlı başına bir mucize ve başlı başına bir büyü. Doğada kendiliğinden bulunan atomların birbirlerine olan zıtlıklarının fark edilmesi ve bu zıtlığın kullanılarak akıl almayacak bir reaksiyonun yaratılması, bunun sonucunda da yıkım etkisi hayal dahi edilemeyecek bir patlamanın oluşturulması... Bilimin büyüsüyle yaratulan atom bombasının bir mucizesidir bu. 
Şu an şu yazıyı yazıyor olmam dahi bilimin bir büyüsü ya. Görünürde teknik olarak yalnızca bir araya getirilmiş birkaç kablo sayesinde her nasıl oluyorsa bir şekilde bir görüntüye ulaşıyor ve o görüntünün içerisinde, yine kablolar yardımıyla harfleri ‘’dijital’’ bir kağıdın üzerine geçirebiliyorum. Yani kısacası büyü gibi bir şey oluyor, lakin kimse büyü yapmıyor, diyebiliriz. Şu dönemde bile en çok bilime ihtiyacımız var, gerçi bunu söylemek fazlasıyla gereksiz olur çünkü bilime her zaman ihtiyacımız vardı ve her zaman da olacak. Yalnızca içerisinde bulunduğumuz bu dönemler gibi bazı zamanlarda daha da çok ortaya çıkıyor bu ihtiyacımız. Vücudumuza girebilecek olan bir virüsün zayıf halinin yaratılmasıyla, o virüsün meydana getirebileceği ölümcül etkilerin azaltıldığı aşılarla beraber kim bilir hayatımızı ne kadar bilime borçluyuz. 

Ateşin bulunması, yazının bulunması, bunlar dahi hep başlı başına bir bilim. Sanatsız bilim olabilir lakin bilimsiz sanat asla olamaz. Zira bilim olmasaydı, insanlar sanatı meydana getirebilecek materyallerden eksik kalırdı. 
Yani kısacası tıpkı çok sevdiğim bir filmde de söylendiği gibi:
 
‘’Bu ne çeşit bir büyü böyle?’’
 
‘’Büyü değil, bilim.’’

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
gülbeyaz uzun
gülbeyaz uzun 2 yıl önce
Her defasında beklemediğim bir yerden vuruyor ve farklı bir konudan bam telimize dokunmayı başaran bir yazar kaleminize sağlık. Sabırsızlıkla bekliyorum yazılarınızı.