“Six-Seven”
Son günlerde okul koridorlarında dolaşırken kulağıma en çok çarpan kelime “six-seven”. Öyle ki neredeyse teneffüs zili kadar tanıdık bir ses haline geldi. Bir bakıyorum iki arkadaş şakalaşıyor, biri diğerine takılıyor; bir başka gün aynı ifade kızgınlık anında da çıkıveriyor ağızdan. Hatta öyle bir moda haline geldi ki ders sırasında en basit soruya bile “six-seven” diye cevap veren öğrenciler var. Adını soruyorsun, şaka yollu gülerek yine aynı kelimeyi söylüyor. Bir gün sınıfta özellikle bir öğrenciyi kendi uydurduğu bu lakapla çağırdım. Hafifçe başını eğip mahcup bir gülümsemeyle karşılık verdi ama yüzünde o belirsiz ifade vardı: Tabii tüm sınıf bastı kahkahayı…
“Acaba gerçekten ne düşünmüştüm bunu yaparken?”… “Neden yaptım ben şimdi bunu?” diye düşünürken, öğrencinin de aslında aynı soruyu zihninde çevirdiğini fark ettim. Gülümseyerek “Ne demek bu six-seven?” diye sordum. Yanıma geldiğinde onun da kafasının karışık olduğunu fark etmiştim. Son günlerde çok sık duyduğumu ekleyerek ne anlama geldiğini sordum, kendince açıklamaya çalıştı; aslında kendi kullandığı anlamın bile çok da farkında olmadığını farkettim. Aynı soruyu diğer çocuklara da sordum, (öyle ya bu kadar ilgili olduklarına göre en doğru cevabı onlardan alabilirdim) onlarla mini mini röportajlar yaptım, net bir cevap alamadım. Ortak yanıt hep aynıydı: “Çünkü çok cool!” Çoğunluğu çok “coll” olduğu için kullandıklarını söylediler ama neydi bu kelimeyi, daha doğrusu bu sayıları bu kadar cool gösteren, cezbedici hale getiren. Onların yaşına inip, onlar gibi düşünmeye çalıştığımı ve bu uyduruk kelimeyi hangi amaçla söylemek isteyeceğimi anlamaya çalıştım. Onlarla birlikte değerlendirmeye çalıştık.
Eve gelince merak edip araştırdım. İnternete daldım, sosyal medya videolarına göz attım. Bir şarkı sözünde geçtiğini, ardından bir basketbolcunun bu ifadeyi sahada el işaretleriyle vurguladığını öğrendim. Şu ana kadar her şey tanıdık bir senaryo gibiydi: Popüler kültürün bir anda ortaya çıkardığı, hızla yayılan bir akım. Ama kafamı kurcalayan soru başka bir yerdeydi. Neden özellikle ilkokul çağındaki çocuklar için bu kadar cazipti? Üstelik herhangi bir anlam taşımayan, hiçbir bağlama oturmayan uyduruk bir kelimeyi her duygu durumunda, her iletişim anında kullanır hale gelmişlerdi. Bunun arkasında onları cezbeden şey ne olabilirdi?
Öğretmen arkadaşlarımla ve müdür yardımcımızla konuştuğumda onlar da benzer bir noktaya takıldıklarını söyledi. İşin aslı “Tiktok’ta trend olmuş olması bile çocuklar için yeterli” gibi görünüyordu. “Anlamı olsun olmasın, bir grubun parçası hissettirdiği sürece kullanmaya devam ederlerdi.” Aslında bu, günümüz çocuklarının dijital kültürle kurduğu ilişkinin çok tanıdık bir yansımasıydı. Yine de içimde bir tedirginlik yok değildi. “Acaba bilmediğimiz bir mesaj mı var? Çocuklar farkında olmadan bir şeylere mi maruz kalıyor? Bu da bir tür kodlama olabilir mi?” diye düşünmeden edemiyor insan. Fakat sonra bir adım geriye çekilip daha geniş bir çerçeveden bakınca tablo biraz daha netleşiyor.
İlk ve ortaokul çağındaki çocukların dünyasını bilen herkes aynı cevabı verir aslında: Aidiyet... Bu yaşlarda çocuklar bir grubun parçası olmayı, ortak bir dili paylaşmayı, “biz” hissini yaşamayı ister. Bugünün çocukları, sosyal medyanın oluşturduğu dev dalganın tam ortasında büyüyor. Bizlerin çocukluk döneminde sokak aralarında yayılan şakalar, tekerlemeler, uydurma kelimeler ne kadar hızlı doğup kayboluyorsa, şimdi aynı süreç Tiktok, Reels ve Youtube Shorts üzerinden yaşanıyor. Aradaki fark ise hız ve yoğunluk. Bir çocuk bir videoda duyduğu bir kelimeyi ertesi gün bütün arkadaş grubunun ortak dili haline getirebiliyor. Çünkü dijital ortamlar çocuklara sadece bir kelime sunmuyor; ona bağlı bir jest, bir mimik, bir “cool” görünme imkânı, bir aidiyet hissi de veriyor. Aslında “six-seven”ın anlamı yok; ama çocukların onu kullanırken hissettiği duygu çok güçlü: “Ben de buradayım. Ben de bu akımın bir parçasıyım!…”
Pedagojik açıdan baktığımızda ise bu durum, çocukların gelişimsel ihtiyaçlarıyla doğrudan örtüşüyor. İlkokul dönemi, kimlik oluşturmanın, arkadaş grubuna dahil olmanın, kabul görmenin en önemli evrelerinden biri. Bu yaşlarda çocuklar, grup içinde yer edinebilmek için özel kelimeler, jestler, şifreler üretmeye eğilimlidir. Sosyal medya bu süreci daha hızlı, daha kesintisiz ve daha yoğun hale getiriyor. Bu yüzden bir kelimenin anlamı olup olmaması pek önemli değil. Onları bir arada tutuyorsa, bir kimlik hissi veriyorsa, eğlendiriyorsa yeterli. Bir yandan da bu tip akımların geçiciliği pedagojik açıdan rahatlatıcı sayılabilir. Bugün “six-seven” diyen çocuklar, muhtemelen birkaç ay sonra tamamen başka bir kelimenin peşine düşecekler. Çok çabuk tüketilmeye ve çok çabuk unutulup yok olmaya mahkum.
Yine de bu durumun içimize sinmeyen tarafları var elbette. Tüketim kültüründeki bu hızla yok olup gidecekler kendi benlikleriyle birlikte. Sosyal medya, çocukların zihinsel gelişim süreçlerini kimi zaman yüzeysel uyaranlarla dolduruyor; düşünmeyi, merak etmeyi, derinleşmeyi zorlaştırabiliyor. Anlam arayışının ve düşünmenin yerini, daha çok “trend olana uyma” refleksi “Ben de aynısını yapayım” refleksi alabiliyor. İşte bu noktada biz yetişkinlere, özellikle de öğretmenlere düşen görev oldukça önemli. Çocukları yasaklarla, baskılarla değil; onlarla konuşarak, neden böyle şeylere ilgi duyduklarını anlamaya çalışarak, alternatif yol ve ifade biçimleri göstererek desteklemek gerekiyor. Onları bu tür akımlardan tamamen uzak tutmak pek mümkün değil; ama akımları nasıl yorumladıkları, neye değer verdikleri konusunda rehberlik etmek elimizde.
Belki “six-seven” kısa bir süre sonra tamamen unutulup gidecek. Belki de yerini daha ilginç, daha anlamsız ya da daha yaratıcı bir başka kelime alacak. Ama değişmeyen bir şey var: Çocukların şekillenen zihinleri, dış dünyanın etkisine son derece açık. Bizler de onların yanında yön gösteren, anlamlandırmalarına yardımcı olan yetişkinler olmayı başarırsak, bu akımların gelişim süreçlerinde zararlı bir iz bırakmalarını engelleyebiliriz. Kim bilir; belki bir gün bu hızlı tüketilen trendlerin ardındaki enerjiyi daha sağlıklı bir dijital kültürün yapı taşına dönüştürmeyi bile başarırız.